İçinden geçilen ekonomik kriz ile birlikte sermaye kesiminin ajandasında tuttuğu ve birer baskı aracı olarak da kullandığı öneri ve istem ya bir bir yasalaştırılmaya çalışıyor ya da tartışmaya açılıyor. Özel İstihdam Büroları’nın geçici iş ilişkisi kurabilmelerine olanak tanıyan yasal düzenleme bunlardan biri idi. Cumhurbaşkanı’nın yasayı TBMM’ye geri göndermesinin ardından tekrar gündeme geldi, düzenlemenin bugünlerde tekrar […]
İçinden geçilen ekonomik kriz ile birlikte sermaye kesiminin ajandasında tuttuğu ve birer baskı aracı olarak da kullandığı öneri ve istem ya bir bir yasalaştırılmaya çalışıyor ya da tartışmaya açılıyor. Özel İstihdam Büroları’nın geçici iş ilişkisi kurabilmelerine olanak tanıyan yasal düzenleme bunlardan biri idi. Cumhurbaşkanı’nın yasayı TBMM’ye geri göndermesinin ardından tekrar gündeme geldi, düzenlemenin bugünlerde tekrar Meclis Genel Kurulu’na gelmesi bekleniyor.
Bu yazıda sermayenin kriz sürecinde iştahını kabartan ve gözünü diktiği bir maddi havuza dönüşen İşsizlik Sigortası Fonu’na (İSF) yönelik güncel açılımları ele alınmaya çalışılacak. Amaç, “geliyorum” diyen tehlikeyi biraz olsun gözler önüne serebilmek ve emekçilerin gündemine taşıyabilmek. Yazının sonunda aktaracağımız gibi, sermaye bu sefer işçinin kıdem tazminatının bir bölümünün İSF’den karşılanmasını gündeme taşımaya çalışıyor.
1) Fon patronları kurtarmanın aracı haline geldi
Öncelikle belirtmek gerekir ki, işsizlik ödeneğinden yararlanma koşullarının Türkiye emek piyasası koşullarındaki güçlüğü nedeniyle atıl bir kaynak olarak duran Fon, kriz sürecinde adeta patronları kurtarmanın aracı haline dönüşmüş durumda.
Önü geçen sene açıldı
Bu noktada ön açıcı ilk örnek 26 Mayıs 2008 tarihinde yürürlüğe giren 5763 sayılı “İş Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun”(1) idi. Düzenleme ile 18 yaşından büyük ve 29 yaşından küçük olanlar ile kadınların istihdamının teşvik edilmesi amacı ile uygulanan prim indirimi İSF’den karşılanacaktı. Buna göre işe alınan kadınlar ile 18-29 yaş arasındaki gençlere ait SSK primleri, 5 yıl boyunca Fondan yatırılacaktı.(2)
Ve devam etti…
Aktif istihdam politikaları bağlamında istihdamı artırma iddiası ile işverenler üzerindeki prim yükünü hafifletme hedefinin en son örneğini ise, özel istihdam bürolarına ilişkin anılan düzenlemeyi getiren ve 26 Haziran 2009 tarihinde kabul edilen 5920 sayılı “İş Kanunu, İşsizlik Sigortası Kanunu ve Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” (3) gördük.
Kanunun İSF’yi sermaye kesiminin kullanımına açan hükümleri Cumhurbaşkanı tarafından geri gönderilmemişti.
Düzenleme ile işsizlik ödeneği alanların işe alımına belirli bir teşvik getirilmektedir. Yasa ile bu yılın Nisan ayına ait prim ve hizmet belgelerinde bildirilen sigortalı sayısına ek olarak 31 Aralık 2009’a kadar işe alınan ve fiilen çalıştırılanlar için prime esas kazanç alt sınırından hesaplanan sigorta primlerinin işveren hisselerine ait tutarın 6 ay İSF’den karşılanması düzenlenmektedir. Dolayısıyla İSF’nin sermayenin kullanımına açılmasında yeni bir adım daha atılmıştı.
İşveren daha düşük maliyetli işçi çalıştıracak
Madde gerekçesinde(4), düzenleme ile işsizlik ödeneği alanların istihdamının teşvik edildiği ve “böylece, istihdamda kalmak ve daha fazla gelir elde etmek suretiyle işçiler lehine, daha düşük maliyetli işçi çalıştırma suretiyle işveren lehine, Fon’dan yapılacak harcamaların azaltılması ve istihdamın artırılarak işsizliğin azaltılması yoluyla devlet lehine avantaj” oluşturduğu kaydedilmektedir.
2) Fon kimin?
Öncelikle belirtmek gerekir ki, Fon, işçinin yasa ile hüküm altına alınan koşullarda işsiz kalması durumunda, uğrayacağı gelir kaybını gidermeyi amaçlayan bir sigortacılık kolu olan işsizlik sigortasının maddi kaynağıdır. Dolayısıyla Fonun, “sahipliği”, esas olarak kullanımına sunulması gereken kesim ile ilgili olarak değerlendirilmelidir.
İşsizlik sigortasından yararlanma koşul, süre ve miktarı artırılmalı
Ülkemizde ise gerek yararlanma koşullarını sağlamanın güçlüğü(5) gerekse ödenen miktarın yetersizliği(6) nedeniyle işsizlik sigortasının işçinin gelir kaybını giderici bir işlev üstlenmesi şu aşamada olanaklı değildir. Bu nedenle İSF, işverenlerin değil, işçilerin yararına olacak bir biçimde kullanılmalı, hak kazanma koşulları ve yararlanma süreleri artırılmalı, ödenen miktar da ekonomi ve emek piyasasının gerçeklerinin yanı sıra yaşam koşulları da gözetilerek yeniden düzenlenmelidir. Öte yandan işsizlik sigortasının koşullarının genişletilmesi, kıdem tazminatını tartışmaya açmamalı, bunlar birbirini ikame edebilecek iki düzenleme gibi kesinlikle düşünülmemelidir.
3) Kıdem tazminatı da işçinin parasından karşılansın!
İSF’nin farklı amaçlar için kullanımına yönelik sermaye stratejisinin son örneğini Türkiye İşveren Sendikalar Konfederasyonu’nun (TİSK) İşveren adlı aylık yayın organında görmekteyiz. Kıdem tazminatını dosya konusu yapan derginin Mayıs 2009 sayısında İstanbul Sanayi Odası (İSO) Başkanı Tanıl Küçük’ün önerileri bunu net bir biçimde yansıtmaktadır.
Küçük, işçinin kazanılmış bir hakkı olan, ürettiği değerin el koyulan bir bölümünün işçiye geri ödenmesini ifade eden, ödenmesi sonraya bırakılmış ücret olarak değerlendirilmesi gereken ve işçi için bir güvence unsuru olan kıdem tazminatının bir kısmının yine işçinin parası ile karşılanması gerektiğini savunuyor. İki yolla ve şöyle:
“- Fon modelinin benimsenmesi durumunda bu fon için gerekli kaynak oluşturulana kadar, İşsizlik Sigortası Fonu’ndaki mevcut kaynaktan yararlanılması (…),
– Özellikle zor durumda olan işletmelerin kıdem tazminatı yükünü hafifletmek açısından, İşsizlik Sigortası Fonu’ndan yararlanması seçeneği değerlendirilmelidir.”
Primlerin finansmanına da Fon katılsın!
İSF’ye yönelik bir diğer kullanım istemi ise, kıdem tazminatı fonunun kurulması durumunda işverenler için doğacak prim ödeme yükümlülüğü ile ilgili. Küçük, “Kıdem tazminatı fonu prim oranının, işveren-işsizlik sigortası fonu ve devletin katkı ve katılımı ile finanse edilmesi, uygun olacaktır” diyor.
Sermaye kesimi hem işçi sınıfının en önemli kazanımlarından olan kıdem tazminatını hedef tahtasına yerleştiriyor hem de esas olarak işçilerin kullanımına açılması gereken İSF’yi istediği gibi kullanmaya çalışıyor.
Fazla söz gerektirmeyecek kadar açık olan bu istem ve öneriler, ise zaten tartışılmaya çoktan başlanmış olan kıdem tazminatı konusu ile birlikte sendikaların ve emekten yana kesimlerin gündemine alınmayı bekliyor.
Notlar
(1)http://www.tbmm.gov.tr/kanunlar/k5763.html
(2)Kadınlar ve gençlerin, sermayeye ait sigorta priminin, 1’inci yıl için yüzde 100’ü, 2’nci yıl için yüzde 80’ini, 3’üncü yıl için yüzde 60’ı, 4’üncü yıl için yüzde 40’ı, 5’inci yıl için yüzde 20’si fondan karşılanması düzenlenmişti.
(3)http://www.tbmm.gov.tr/kanunlar/k5920.html
(4)http://www.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem23/yil01/ss415.pdf
(5)4447 sayılı “İşsizlik Si
gortası Kanunu” nun 51’inci maddesine göre işsiz kalan bir işçinin kendi kasıt ve kusuru dışında işsiz kalması, Türkiye İş Kurumu’na belirlenen sürede şahsen başvurarak çalışmaya hazır olduğunu bildirmesi, işsiz kalmadan önceki son 3 yılda en az 600 gün sigortalı olarak çalışıp işsizlik sigortası primi ödemiş ve iş ilişkisi sona ermeden önceki 120 günde prim ödemiş olması gerekmektedir.
(6)4447 sayılı kanunun 50’nci maddesine göre, işsizlik ödeneğinin günlük miktarı, sigortalının son 4 aylık prime esas kazancı dikkate alınarak hesaplanan günlük ortalama net kazancının yarısıdır. İşsizlik ödeneği miktarının üst sınırı, aylık net asgari ücret kadardır. İş ilişkisinin sona ermesinden önceki son 120 gün prim ödeyerek sürekli çalışanlardan, son 3 yıl içinde 600 gün sigortalı olarak çalışıp işsizlik sigortası primi ödemiş olanlar 180 gün, 900 gün çalışanlar 240 gün, 1080 gün çalışanlar ise 300 gün süre ile işsizlik ödeneği almaya hak kazanmaktadır.