Kürt sorununun devlet ve çeşitli toplumsal kesimler tarafından tartışılıyor olması ve çözüme dair bir ışığın belirmesi umut vericidir. Çözümsüz bırakılan Kürt sorunu, yıllardır sürdürülen mücadele ödenen bedeller sonucu, inkâr ve asimilasyon süreci tersine çevirmiştir. Artık devlet eski inkârı sürdürülemez duruma gelmiştir. Çözüm süreci kendini dayatmaktadır. Böylece Kürt sorunu, Kürt’ün sorunu olmaktan çıkmış, Türkiye sorunu ve […]
Kürt sorununun devlet ve çeşitli toplumsal kesimler tarafından tartışılıyor olması ve çözüme dair bir ışığın belirmesi umut vericidir.
Çözümsüz bırakılan Kürt sorunu, yıllardır sürdürülen mücadele ödenen bedeller sonucu, inkâr ve asimilasyon süreci tersine çevirmiştir. Artık devlet eski inkârı sürdürülemez duruma gelmiştir. Çözüm süreci kendini dayatmaktadır. Böylece Kürt sorunu, Kürt’ün sorunu olmaktan çıkmış, Türkiye sorunu ve uluslararası bir sorun haline gelmiştir.
Bu kadar önemli olan ve toplumu enerjisinin boşa akıtıldığı, Kürt sorununa yönelik, sivil toplumun çözücü, pozitif bir tutum alması sorunun çözümünü kolaylaştıracaktır.
Meseleyi sadece savaşan taraflara atıp, kenardan seyretmek çözüm sürecinin baltalanması anlamına gelecektir.
Elbette sorun; esas muhatapları ile konuşularak çözülür. Muhatapta halkın oy verdiği gönül verdiği doğal ve meşru partisi ve önderliğidir. Ancak sivil toplumun da üstleneceği rol ve süreci güçlendirecek bir tutumun sahibi olması şarttır. Çözüm tartışmalarına emekçilerin de katılarak katkı sunması, düşünce belirtmesi, sorunun çözümüne dair kendi toplumsal tabanını hazırlamaları çözüm sürecini güçlendirecektir.
Baş döndürücü bir hızla gündemin akıp gittiği bir zaman aralığında, sendikalardan ses çıkmaması kaygı vericidir. Ancak şaşırtıcı değildir.
Resmi ideolojinin kalıplarına sıkı sıkıya bağlı işçi ve memur örgütleri, havayı koklayıp, devletin tavrını beklemektedirler. Asıl Kürt sorununda çözümsüzlüğü, çözüm olarak görmek ve inkârcı yaklaşım, işte budur.
Türk-İş, ‘Kürt sorunu’ tanımını kullanmaktan kaçınarak, ‘Etnik temelli sorunlar’ demektedir.
Bu tutum savaş yanlılarını güçlendiren bir tutumdur. Zira Kürt sorununa ilişkin işçi ve memur sendikalarının ‘üç maymunu’ oynadıkları bilinmektedir.
Kendilerine emek örgütü deyip, inkarcı davranmalarının ardında yatan şey, bağımsız yapılar olmayıp devlet sendikaları olmalarıdır. Mayalandıkları sendikal düzlemin devletçi ve milli geleneklerden geliyor ve resmi ideolojiden besleniyor olmalarıdır.
Oysa işçi sınıfı hareketi, “bütün ülkelerin işçileri ve ezilen halklarının” birlik ve dayanışmasından yana olmuştur. Ayrıca Savaşa karşı barışı ve halkaların eşit, özgür birlikteliğini savunmuştur. Emek değerleri açısından da sendikalar böyle olmak zorundadır.
Devletin bile adını koymak zorunda kaldığı soruna, Türk İş diğer işçi ve memur sendikaları hala Kürt sorunu diyemiyorsa, bu örgütlerin ırkçılığın ve şovenizmin batağında olduğunun resmidir.
Devlet söyleminin ve ırkçı şoven propagandaların etkisindeki emekçilerin ve onların örgütlerinin, hızla, bulundukları barış karşıtı tutumu terk etmeleridir.
Çünkü Kürt sorununun çözümü barış ikliminin tesisi, en fazla emekçi sınıfların çıkarınadır.
Savaşın sürmesinden, rant beklentisi olan çevreler olabilir. Ancak işçiler ve emekçilerin bu savaştan çıkarı yoktur/bulunmamaktadır.
Yaşanan çatışmalı ortam bizlere göstermiştir ki; en fazla hak kayıpları emekçiler ve halklar açısından, savaş dönemlerinde olmuştur. Ülke en fazla dışa bağımlılığı bu süre içerisinde yaşamıştır. Çeteleşmeler savaş süreci ile artmış… Toplumun moral değerleri ile böyle zamanlarda oynanmıştır.
Öğleyse Savaş; anaların gözyaşı, işsizlik ve yoksulluk, işçinin meta gibi alınıp satılmasıysa ve savaş özelleştirme, sendikasızlaşma, güvencesizleşme ise… Barış, toplumsal yaşamın yeniden tesisidir, emekçilere verilmeyen gasp edilen haklarının geri alınmasıdır.
Oysa sendikaların samimiyetle kendi geleneksel duruşuyla ve Kürt gerçeği ile yüzleşme zamanı gelmiştir. Kürt sorunun da oynayacakları role dair bir program ve perspektife sahip olmalıdırlar. Sendikalar ve sivil toplum örgütleri çözüme dair inisiyatif almaları, ve barışa gidecek yolu aralamalıdırlar.
Bunu yaparken öncelikle kendi örgütsel yapılarını demokratikleştirmeleri ve barış dilini öncelemeleri gerekir.
Kürt sorunu eksenli çözüm süreci, tüm toplumda olduğu gibi sendikalarda da, zihniyette ve ahlakta bir dönüşümü zorlamaktadır. Sendikalar var olan yapılarını zihni bir dönüşüme ve değişime uğratmaları, toplumsal barış sürecini olumlu etkileyecektir.
Yarın geç olmadan, ‘acı (larımızı)’yı bal eylemenin’ zamanıdır.