Kocaeli Gebze’de bulunan Çayırovası’nda halk kentsel dönüşüm projesine karşı mücadele ediyor. AKP’li Belediye Başkanı Adnan Köşker’in Kentsel Dönüşüm Projesi kapsamına alınarak evlerinin yıkılması planlanan Cumhuriyet ve Adem Yavuz Mahallesi halkı, barınma hakkını savunuyor ve projenin iptali için mücadele veriyor. Projeyi 6 Haziran’da öğrendikten sonra barınma hakkı için mücadeleye başlayan mahallelilerle görüştük. Saliha Seyran: “Televizyonda izlerken […]
Kocaeli Gebze’de bulunan Çayırovası’nda halk kentsel dönüşüm projesine karşı mücadele ediyor. AKP’li Belediye Başkanı Adnan Köşker’in Kentsel Dönüşüm Projesi kapsamına alınarak evlerinin yıkılması planlanan Cumhuriyet ve Adem Yavuz Mahallesi halkı, barınma hakkını savunuyor ve projenin iptali için mücadele veriyor. Projeyi 6 Haziran’da öğrendikten sonra barınma hakkı için mücadeleye başlayan mahallelilerle görüştük.
Saliha Seyran: “Televizyonda izlerken kolay geliyor da başına gelince zor”
Çocuğumuzun doğuştan rahatsızlıkları vardı. Bir sene boyunca onla uğraştık. Karaciğeri ve dalağı değişti.
Tüm bunlarla uğraşırken bir de evlerin yıkılması söz konusu…
Evet. Çocuklar her sene takdir, teşekkür getirirken bu sene dersleri zayıf geldi. Psikolojisi bozuldu çocukların.
Sürekli, “ev yıkılırsa nerede kalacağız, nereye gideceğiz, ne yapacağız, okulumuzdan mı ayrılacağız, öğretmenimizden mi ayrılacağız” diye soruyorlar.
Siz ne diyorsunuz çocuklarınıza?
Ben bilmiyorum deyip geçiştiriyorum ama çocuklar 12-13 yaşındalar. Onların durumu anlamaması mümkün değil ama ben de geçiştiriyorum.
Mesleğiniz nedir?
Serbest, ne iş olsa yapıyoruz.
Bu ev sizin mi, kaç yıldır burada oturuyorsunuz?
Evet, ev bizim. 12 yıldır bu mahalledeyim ancak bu evde 6 yıldır oturuyorum.
İlk nasıl duydunuz evlerin yıkılacağını?
İlk muhtarın azasından duyduk. Sonra muhtar açıklama yaptı. Yıkımları televizyonda izlerken kolay geliyor da başına gelince zor geliyor. Burada insanların nasıl geçindiğini bir sorsunlar. Eşim 12 yaşından beri çalışıyor, ben de çalışıyorum, babamızdan ailemizden de miras kalmadı. 3 yıldır da çocukların sağlık problemleriyle uğraşıyoruz. Bu evi yaparken 15 milyar borca girdik. 30 milyar kadar da tapuya verdik. Yani çoluk çocuk hep çalışmayla geçti. Daha hala 10 milyar borcumuz var.
Yıkım için gelseler ne yaparsınız?
Ne yapacağız yıktırmamak için elimizden geleni yapacağız. Kabul etmiyorum bu yıkımları hiçbir zaman ben de elimden geldiği kadar mücadele ederim.
Nerelisiniz?
Giresun. Biz geçinsek zaten memleketimizi bırakıp buraya gelmezdik. Buraya geçinmek için geldik. Yine memlekette insan tarlada çalışıyor fakat erkeklerin çalışmaya yeri yok.
Kentsel dönüşüm projesini daha önceden biliyor muydunuz?
Duymuştuk televizyondan ama nasıl bir şey olduğunu bilmiyoruz.
Sabahattin Günel: “Eğer kazmanın sapını elimizden bırakırsak o sapı alıp bizi kovalarlar”
Evlerinizin yıkılacağından nasıl haberiniz oldu, tebligat geldi mi?
6 Haziran’da yerel basından öğrendik. Tebligat falan da gelmedi. Gebze Belediye Meclisi’nin aldığı kararı okuduk ve hemen ardından halk toplantısı yaptık. Hatta meclis toplantısı kararı da bize ulaşmadı, onu da yerel basından öğrendik. Sonrasında halk toplantılarına başladık. Derneğimizi kurduk. Daha önce de dernek kurma niyetimiz vardı. Buralar önceden pırıl pırıldı. Sonra uyuşturucu ve çeteleşme başladı. Biz aslında bunlara karşı mücadele etmek için dernek çalışmalarına başlamıştık. Seçimlerden sonra bir rehavet çöktü. Ancak yıkım kararından sonra, insanların da mülkiyetini kaybetme kaygısıyla birlikte halk bir araya geldi. İlk aklımıza dernek kurmak geldi ve derneğimizi kurduk.
Burada ilk yerleşim nasıl oldu, kaç yılında oldu?
1977 yılından bu yana oturanlar var. Ben 1984 yılından beri buradayım, 25 yıldır burada oturuyorum. Buranın kuruluşu da her gecekondu bölgesi gibi çok sıkıntılı, çileli oldu. Örneğin su alabilmemiz için Yenimahalle’dekilerin 12 olup yatmasını bekliyorduk ancak o zaman alabiliyorduk suyu. Düşünün adam buradan Eminönü’ne Cağaloğlu’na Levent’e işe gidiyor, akşam 10’da geliyor. Uyuyamıyor adam, bekliyor 1’e kadar da su gelsin suyumu çıkarayım diye. Biz burada keçi otlatıyorduk, odun kırıyorduk.
Belediye’nin baskısı ne zaman başladı?
Şimdi burada 1998 yılında imar planına dâhil edildi. İmar geçti yani buradan. Haliyle mahalleliler imar geçince sevindik işte “yollarımız düzelecek imarımız da var artık” diye. Şimdi Belediye Başkanı bu yollardan itfaiye vs. geçemiyor diyor. Ama yollarımızdan tırlar geçiyor (Bu sırada arkadan greyder geçiyor). Kaldı ki o imar planını tam anlamıyla uygulamamıştır Belediye ve uygulamadığı için de kendisi suçludur.
Burada ileriye dönük kentsel dönüşüm uygulanabilir ancak biz Belediyenin burası için düşündüğü şeye kentsel dönüşüm değil rantsal dönüşüm diyoruz. Zaten ilk belirlediğimiz slogan da buydu. Kentsel dönüşüm halk yararına uygulanırsa biz buna karşı değiliz ama belediyenin düşündüğü kentsel dönüşüm burada uygulanırsa bu, burada yaşayan 15 bin kişinin felaketi anlamına gelir. Belediye Başkanı “Ataşehir modelini yapacağız” diyor. Ataşehir’de bir evin aidatı 650 milyon. Buradaki insan 250 milyonla bir ay geçinmek zorunda. Kaldı ki bizi o evlere yerleştirmezler.
Bizi TOKİ’nin 70 metrekarelik konutlarına yerleştirirler. Biz de görüyoruz TOKİ evlerini, 6 ay sonra sıvası çatlıyor, banyosu bozuluyor. Bir de buradaki evlerin hepsini biz yaptık. 1999 depreminde hiçbir binanın sıvalarında dahi çatlak olmadı. Burası Marmara Bölgesi’nin en sağlam zemini. Bunu araştırdılar, konunun ilgilileri ve onlar söylüyor.
Belediye ise kamulaştırma yasasına bağlı olarak kentsel dönüşüm yaptığını öne sürüyor, ancak yasaya göre, burada ne bir çarpık kentleşme, ne depreme dayanıksız zemin ne de diğer insan yaşamını riske sokacak unsurlar var. Ayrıca imarı geçmiş bir yerde çarpık kentleşmeden söz edemezsiniz. Varsa bile o imarı geçiren yine belediyedir ve onun sorunudur. Tüm belediye başkanlarının böyle bir niyeti vardı ancak hiçbiri uygulamadı. Adnan Köşker gelir gelmez bu projeye başladı.
Tabii bu işin rantçılarının da etkisi yok değil. Bu karar çok ani oldu. Ben belediyede katıldığım bir toplantıda Adnan Köşker’e şunu sormuştum. “Madem bu kadar halk yararına bir projeydi de bu kentsel dönüşüm neden seçim propagandanızda kullanmadınız?” Sonrasında biz kentsel dönüşüm ile ilgili Ender Büyükçulha ile görüştük
Ne görüştünüz Ender Büyükçulha ile?
Ender bey bize Dikmen Vadisi halkının verdiği mücadeleyi anlattı. Özellikle dikkatimizi çeken husus ilk etapta anlaşma yapanların mücadele kazanıldıktan sonra tüm haklarını kaybederek perişan şekilde ortada kaldığı oldu. Bin 200 hane anlaşma yapmış ancak 700 haneyle mücadelelerini sürdürmüşler. Bir de bizim Dikmen’dekilere göre bir avantajımız var. Burasının yüzde 70’i tapulu ve buranın tamamının imarı da var. Onlarda ne tapu ne imar varmış.
Peki Ender Büyükçulha’nın size gösterdiği yol ne oldu?
Birlik ve beraberlik içinde kararlı bir şekilde mücadele etmeye devam etmemiz gerektiğini söyledi. Ayrıca Dikmen Vadisi deneyiminden bizim birliğimizi bölmeye ç
alışmak için çeşitli taktikler geliştireceklerini ve bunlara kanmadan yolumuza devam etmemiz gerektiğini söyledi. Biz de zaten mücadele etmeye kararlıyız. 30 yıldır burayı hep biz yaptık, emeğimiz var burada, bu mahallenin çilesini çektik. Elektrik direkleri, su tesisatı dâhil her şeyini biz yaptık. Belediye sadece asfalt denen bir şey yaptı ki görüyoruz delik teşik o da. Yani biz eğer kazmanın sapını elimizden bırakırsak o sapı alıp bizi kovalarlar. Ancak biz elimizdeki kazmanın sapını bırakmayacağız.
Dikmen Vadisi’ndeki mücadeleyi basından takip etme olanağınız oldu mu, olduysa ne düşünüyorsunuz?
Evet, tabii oldu. Sonuna kadar haklı buluyorduk mücadeleyi zaten. Dikmen Vadisi halkı oldukça zor görünen bir mücadeleyi kazandı. Çünkü bir taraftan baktığında koskoca Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in yıkım için ne kadar kararlı olduğunu görüyorsun.
Son yıllarda özellikle gecekondu yerine ‘kaçak yapı’ terimini kullanıyorlar. Sizce bunun nedeni nedir?
Gecekondu yapmak suç değil. Çünkü burası bir sosyal hukuk devletiyse ve ben de bu ülkenin bir vatandaşıysam devletin öncelikle benim barınma, sağlık ve eğitim sorunumu çözmesi gerekir. Barınma için bana arsa göstermesi gerekir. Görevi budur devletin. Bunları yapmamışsın ben başımın çaresine bakıp buraya ev yapmışım, bunun üstüne buraya imar vermişsin, su ve elektrik veriyorsun bunlardan kaynaklı vergi alıyorsun, 10 lira su kullanıyorum 30 lira fatura geliyor. Burasının değeri kent genişledikçe artıyor ve sonra bize “buradan çık” diyorsun. Bizi gecekondu yapmaya teşvik ediyorsun. İş bu boyuta varınca ‘kaçak yapı’ diyorlar.
Diğer mahallelerde de yıkımlar oluyor. Bu mahallelerle bir iletişiminiz söz konusu mu?
Şimdi biz en son yıkım kararı alınan mahalleyiz. Ancak buraya Adem Yavuz’dan, Mimar Sinan’dan hatta Çayırova’dan da gelenler oluyor. Bizim başlattığımız mücadeleye katılıyorlar. Çünkü burası yıkılırsa diğer mahallelerde de rahatlıkla belediyenin yıkım yapacağını düşünüyorlar. Bizim de zaten diğer mahallelere gitmek oralarda varsa dernekler ile yoksa mahalle muhtarları ile görüşüp yıkımlara karşı mücadeleyi yaygınlaştırma kararımız var. Dikmen Vadisi halkı da bizi sonbahar da mahallelerine davet etti. Hatta gerekirse bizim için Başbakanlık önünde eylem yapacaklarını da söylediler.
Mahallenin sınırları içerisinde 2 ilköğretim okulu, 1 lise, 1 özel lise, 1 üniversite (Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü), Türkiye’nin belki de en donanımlı özel hastanelerinden biri olan Anadolu Hastanesi, 2 cami, 1 tane cem evi var. Burada insanlar zaten birbirlerine bağlıdır. Farklı mezhep, anlayış, düşünceden de olsalar birbirlerine bağlılar ve bu son süreçte bağlılıkları iyice pekişti. Belediye Başkanına plaket de vermeyi düşünüyoruz. Bir ara kopukluk yaşayan mahallelinin yeniden kaynaşmasına vesile oldu diye.
Barınma Hakkı Gazetesi’nde de buradan epey bahsetmiş, bunları siz mi hazırladınız?
Ankara’da ayda bir çıkartılan bir yayın bu. Biz de gördük beğendik. Sonra bizim mahalleye de uygun olabileceğini düşündük. Kendi mahallemizle ilgili bilgileri de bu yayınla paylaştık. Şimdi bütün evlere dağıtacağız bunu. Mahallemizdekiler, barınma hakkı mücadelesinin sadece kendi mahallelerinde değil Türkiye’nin dört bir tarafından hatta dünyanın dört bir tarafından olduğunu görecek ve nasıl yapmışlar diye merak edecekler. Dünyayı görecekler, bilgi edinecekler.
Dava sonuçlanınca ne yapmayı düşünüyorsunuz?
Dava sonuçlandıktan sonra tıpkı Dikmen Vadisi halkının yaptığı gibi festivaller yapacağız. Dayanışmayı geliştirmek adına da burada bir heyet oluşturup diğer mahalleleri ziyaret edeceğiz.
Buradaki en büyük sorunlardan biri de işsizlik herhalde, değil mi?
Evet, buradakilerin yüzde 60’ı işsiz. Özellikle gençler işsiz. Gençler bize geldiğinde gençlik lokali açalım demişlerdi. Ama biz de yasada böyle bir şey yok, dernek, kültür merkezi açılabilir dedik. Ama o zaman maddi durumumuz yetmiyordu bu tür işlere.
Yıkımlarla ilgili henüz bir mahkeme kararı yok galiba?
Yok. Ancak bizim de danışman avukatlarımız var. Ender bey var. Onun dışında İstanbul Barosu, gerekirse 70-80 avukat sizi savunuruz dedi. Bizim avukatlarımız gönüllü avukatlar. Hem ben de zaten bu işi ticari işe çeviren avukatlarla olmam. Ender bey konuştuktan sonra buradaki mahalleli onu tebrik etti. O da bize Dikmen Vadisi halkının destek olacağını ve bunun sadece sözle değil pratikle olacağını söyledi. Biz de zaten bu mücadeleden sonra deneyimlerimizi diğer mahallelere anlatmalıyız. Bunun yanında her türlü sosyal anlamda da yaşadığımız sorunlara karşı mücadele etmeliyiz. Eğitim sorunu var buranın. Burada doğan çocuklar geri zekalı doğmuyor, eğitim sistemi çarpık olduğu için kazanamıyorlar. Öğretmenlere de tek tek suç bulmuyoruz çünkü onlarda belli bir sisteme göre öğretiyorlar.
Zühtü Çonkara: “E sen devrim mi yaptın!”
Buradaki evlerinizi yıktıktan sonra belediye size yeni konut verecek mi?
Şimdilik yuvarlak olarak, “Ben sizi mağdur etmeyeceğim” diyor ancak, işin detayına girdiğinizde mağdur edeceği yüzde 100. Bazı insanların kısa vadeli planları olduğu için bu lafa inanıyorlar. Ben 62 yaşındayım. Dolayısıyla belediyeciliği en az onun kadar iyi bilirim. Ben kendisine soruyorum. Nasıl mağdur etmeyeceksin. Şimdi sen toplu dönüşüm planına girdiğin zaman oranın mevcut imar planını değiştireceksin ve orayı yerle bir edeceksin. Benim o yapılan imar planına göre nerede olacağım belli değil.
Baştan başlayacak olursak. Burasının inşaatı 1977’de başladı. 1978’de ben geldim. 1980’de ikametgâhımı buraya aldırdım. Burada resmen oturmaya başladım. İlk zamanlarda burada yol, su, elektrik hiçbiri yoktu. Suyu ve ekmeği Yenimahalle’den alıyorduk. Odunumuzu, kömürümüzü dahi kapımıza getirmezlerdi. Dernek kurup mücadele ettik bu şartlara karşı. İlk olarak elektrik direklerini söküp mahallemize dikerek Yenimahalle’den elektrik getirdik. Ancak hiçbir aleti çalıştırmaya yetmedi. Dernek olarak acil ihtiyacımız olan suyun sağlanması için para topladık. Pimaşlar aldık. Hattın yerini kendimiz belirleyerek boruları döşedik ve belediyeden bir kepçe dahi gelmedi. 1984’e kadar bu şekilde bir mücadele ettik. Suyu getirdik ama su Yenimahalle’dekiler açınca buraya kadar çıkmıyordu o yüzden gece yatmalarını bekliyorduk.
Sonrasında elektrik hattının projelendirilmesi için İstanbul’a gittik geldik. Mühendisleri getirttik. Bir proje çıkarttırdık. Ankara’ya götürdük. Milletvekillerinden torpil bulduk da öyle elektriği hallettik. Ama bir türlü direkler gelmedi. Kime gittiysek yok dediler. Bir memurun ısrarıyla projelendirilmiş gözükmesine rağmen bir faaliyet yapılmaması öğrenilince direkler mahalleye getirildi. Direklerimiz yerleştirildi fakat bu sefer de elektrik hattı döşenmesi için 2 sene mücadele ettik. Direkleri dikemediler. Biz kendimiz kazdık direklerin yerlerini. Hat çekilmesi sırasında da ekip yetersizdi, biz imece usulü ile hat çektik.
Okul yerlerine gelelim. Öncelikle gecekondu olan yerde gecekondu mafyası da oluyor. Onlar da ilk zamanlarda yapıp satma işine girdiler. Ancak biz onları önlemek amacıyla mahallemizde kim ne yapacak ne ihtiyacı var b
elirleyip belediyeye yönlendirdik ve belediye ile işbirliği yaptık. Bunları yaparken, okul, cami, park gibi ihtiyaçlar olacağını düşünerek belediyeden bu yerleri talep ettik ve kurdurduk. Hele bir lise yeri var 11 dönüm. Bir mali hazine yeri. Gecekondu mafyası burayı parsellemiş ve şahıslara satmış. Bu konuyu da dönemin Belediye Başkanıyla konuştuk ve o da o arsayı aldı. Şimdi orada bir lise var.
Bir de imar planı yaptı belediye. Bunların dışında Gebze Belediyesi’nin buraya direk olarak yaptığı bir yatırım yoktur. Okul, cami, cem evi yapımlarında çimento vermiştir ama toplu yatırımı yoktur. Tam yatırım yapacağı yerde bu belediye meclisindeki zihniyet imarı uygulamadı. İmarı uygulamadan asfalt attı. Şimdi de diyorlar ki “burada görüntü kirliliği var.” Görüntü kirliliğini imarı uygulamayarak belediye yaptı. Bizim böyle bir sıkıntımız da yok. Şimdi buraya gelecek olursak. Tapu tahsisli yerlerin tapu tahsislerini iptal edeceğiz. Biz belediye mülkiyetine kazandıracağız buraları diyorlar. Şimdi imar planı 1984’te çıktı. Belediye şimdi bu devletin çıkarttığı yasayı hiçe sayarak tapu tashihi iptal etmeyi düşünüyor.
Bilgi donanımları yok diyorum bu belediyede de bana kızıyorlar. Bilgileri olsa devletin çıkarttığı imar affı yasasını hiçe sayar mısın? Irak öyle yaptı 69’da devrim oldu ben eski yasaları tanımıyorum dedi. E sen devrim mi yaptın, böyle bir şey mümkün değil. burada da hukuksal açıdan bir eksikleri var herhalde ki tapu tashih iptalinden vazgeçtiler ama ileride tekrar gündeme getirebilirler. Gelelim buradaki projeye. Bunlar Cumhuriyet Mahallesi ve Adem Yavuz Mahallesi’ndeki halkı bölmek istiyorlar. Buna uymak isteyen bazı mahalle sakinleri de var, ama bilmiyorlar. Bilgi kirliği var diyor Belediye Başkanı ama bilgi kirliğini kendisi yapıyor. Başkan onlara başka söylüyor size başka şey söylüyor. Hatta başkan tek tek insanları çağırarak ikna etmeye çalışıyor. Caydırıp imza attırmaya da çalışacak ileride biz bunları da göreceğiz. Bilgi kirliğinden kurtulmak istiyorsa gelsin halka gerçek niyetini anlatsın. Gerçekleri anlattığı zaman halk anlar onu. Yerden yere vurmasını da bilir özür dilemesini de bilir buradakiler. Burada yaşayan insanlar öyle sandıkları gibi cahil insanlar değil.
Benim devletin yasalarına belediyesine bir kastım yok. Ben askerliğimi yaptım 27 yıl çalıştım vergimi maaş bordromdan ödedim. Benim devlete daha borcum yok. Devlet; sosyal alanda, siyasal alanda, ekonomik alanda, kültürel alanda, her alanda bana borçlu. Benim çocuğumu yetiştirmeye borçlu. Beni daha kalkıp bu yaştan sonra sürgün etmeye mi kalkacak. Bunların yegâne amacı buradaki insanları buradan sürgün etmek ve elit tabakayı buraya yerleştirmektir. Bunun adına kentsel dönüşüm demezler, rantsal dönüşüm derler. Bu rant projesinden dönmesini temenni ediyoruz. İnşallah döner, o da huzura kavuşur, biz de huzura kavuşuruz.