Yılmaz Erdoğan’ın “kimse genç ölmesin dağlarımızda…” diyen ve “kanamalı bir güvercinin kanadına” yazıldığını ifade ettiği mektubu üç yıl önce yayınlanmıştı. Erdoğan’ın mektubu, geçtiğimiz günlerde Balıkesir Edremit’de, Kamu-Sen’li üyeler tarafından tuvaletlere resimleri yapıştırılarak protesto edilmiş. Protesto şekline ve yerine bakarmısınız? Bunların çoğu öğretmen. Çocuklarımızı emanet ettiğimiz, kutsal meslek sahibi olan öğretmenlerimiz. Çocuklarımıza barış ve hümanizma aşılaması […]
Yılmaz Erdoğan’ın “kimse genç ölmesin dağlarımızda…” diyen ve “kanamalı bir güvercinin kanadına” yazıldığını ifade ettiği mektubu üç yıl önce yayınlanmıştı. Erdoğan’ın mektubu, geçtiğimiz günlerde Balıkesir Edremit’de, Kamu-Sen’li üyeler tarafından tuvaletlere resimleri yapıştırılarak protesto edilmiş.
Protesto şekline ve yerine bakarmısınız? Bunların çoğu öğretmen. Çocuklarımızı emanet ettiğimiz, kutsal meslek sahibi olan öğretmenlerimiz. Çocuklarımıza barış ve hümanizma aşılaması gereken öğ-ret-men-le-ri-miz… Sözcükleri kirleterek bunlara söylenecek çok laf var ama, gerek yok. Bize de yakışmaz zaten.
Mektubu başından sonuna kadar okudum. Hiçbir önyargıya kapılmaksızın, tüylerim diken diken oldu. O duygu yoğunlaşmasını mektubun başından sonuna kadar yüreğimde hissettim. Müthiş, etkileyici, taş yüreği olan insanların yüreğini dahi yumuşatacak yoğunlukta anlamlar içeren, yan yana dizilmiş mükemmel kelimeler…
Bütün ideolojilerden arınmış, hiçbir siyasi kaygı gütmeden, sadece insan olarak okunduğunda, insanın yüreğini dağlayacak, içini titretecek, gözyaşlarına boğacak anlamlar içeren bir mektup…
Peki, hiç düşündünüz mü? Bu kadar güzel, barışa, kardeşliğe, duyguya, aşka, insana hitap eden bir mektup, başka insanlarda nasıl nefret duyguları yaratabilir? Hiçbir ideolojik, siyasal vurgunun olmadığı, salt duygu ifadesi olarak yazılan bir mektup, düşmanlık duygularını nasıl açığa çıkarabilir? Nasıl bir insanlıktır bu? Nasıl bir vicdandır? Nasıl bir kör inançtır? Nasıl bir zehirlenmedir?
Bir insan olarak açıklayabilir misiniz bu davranışı? Bir öğretmen olarak anlatabilir misiniz çocuklarınıza bu düşmanlığı? İnsanlığın iflas ettiği yerdir bu nokta. Duyguların yitirildiği yerdir burası. Aklımızın, beynimizin, duygularımızın, ciğerlerimizin zehirlendiği, kendimizi kaybettiğimiz zamandır bu zaman.
Hangi sözcükleri yan yana getirip ikna edebilirsiniz bunları. Barış, kardeşlik adına hangi çiçeği uzatırsınız bunlara.
Hangi kuşun kanadında barış mesajını almasını sağlarsınız.
Psikologların bile çaresiz kalacağı, dumura uğramış kişilikleri çözemeyeceği, tedavi edemeyeceği bir dönem yaşıyoruz.
Hangi psikolog, hangi rehabilitasyon merkezi düzeltebilir insanlıktan çıkan, duyguları ölen bu insanları.
Hangi tomografi gösterebilir beyni harap eden bu hastalığı.
Hangi kalp doktoru düzeltebilir kalpteki bu çürümeyi.
Hangi doktor temizleyebilir düşmanlıklarla zehirlenen bu ciğerleri.
Duyguların çözemediği, aklın biçare kaldığı, tıp biliminin acizleştiği bu durumu kim düzeltecek kim.
Bir toplum ancak, böyle insanlıktan çıkar.
Bir toplum ancak böyle duygusuz hale getirilir.
Bir toplum ancak böyle zehirlenir.
Düşmanlık yerine barış. Ölüm karşısına hayat. Asimile etme, yok sayma karşına vicdanı koyan bir mektup, nasıl öldürebiliyor içimizdeki insanı.
Bu savaş robotlaştırdı insanları. Reflekslerimiz adeta düğmelere bağlandı. Robotların, nerede ne yapacağı, hangi düğmeye basıldığında nasıl çalışacağı önceden nasıl biliniyorsa. Robotlaşan toplum, düğmelerine basılmış nerede hangi refleksi vereceği ayarlanmış gibi tepki veriyor.
İnsanlar söylenenlerin anlamını, ifade ettiği gerçekliği derinliğine düşünmeden, anlık tepkilere göre davranıyor. Önceden kurgulanmış gibi, sanki hafızasına yüklenmiş, sözcükler söylendiğinde harekete geçen robot bunlar.
Kavramlar, ifade ettiği anlamı, değeri yitiriyor. Sözcükler ifadesinin dışına çıkarılıp, “serseri mayın” haline dönüştürülüyor.
Şu ifadeler resmi WC’lere asılan Yılmaz Erdoğan’ın söz konusu mektubundan. Sözcüklerin güzelliğine, anlam yüküne lütfen bir bakın.
“EN GÜZEL KELİME “BARIŞ” ARTIK SOYTARI KELİME
Silahlar susmadan sebebi konuşmaya imkan da yok lüzum da.
Aklın sesi, akılsızlık susmadıkça duyulmuyor.
Ve o zaman akla sadece DURUN demek geliyor.
Hemen şimdi DURUN!
Hiçbir haber geçmiyor ajanslar artık, ölümsüz.
İçinde acı olmayan gecemiz yok..
Ne oldu diyorum yine, kim hangi korkunun, hangi uğursuz hesabın peşinde diye…
Barış artık soytarı bir kelime…
Her ağızda var; ama hiçbir yerde yok.
Nerede bu barış?
O, insanın icat ettiği EN GÜZEL kelime.
Ama kelimelerle ne isterseniz onu yaparsınız.
Barış dersiniz; ama savaş manasınadır. Hatta bütün savaşlar barış için yapılır.
Ve herkes adil bir barış için savaşır.
Ve akıl der ki, aslında savaşmıyorsanız barışmaya başlamışsınız demektir.
Bir barış için yapılması gereken ilk ve belki de tek şey savaşmamaktır.
Silahlar patlamaya başlamışsa orada insanın bulduğu güzel kelimeler orayı terk eder.”
Şimdi, mektup yazıldıktan tam da üç yıl sonra herkesin Kürt sorununun çözümü için çaba gösterdiği bir zamanda, neden ortaya çıktı bunlar. Faşizmin barışa, kardeşliğe, insanlığa tahammülü yoktur da onun için.
Faşizmin tek yaşam alanı vardır. O da vampir gibi kan ile beslenmektedir. Kan akması durduğunda, insanı aklını zehirleyen süreç ortadan kalkar. İnsanlar hayatın gerçek tadına barış ortamına varır.
Toplumu zehirlemeye çalışanlara inat o muhteşem mektubu herkes bir daha okusun.
Nihat Filiz
TÜM BEL-SEN Üyesi
Balçova/İZMİR