Cumhuriyetten günümüze kamu emekçileri ve devlet arasında, tek taraflı pazarlık rejimi monolog bir ilişkiyle, sürdürüle geldi. Hak talepleri sürekli baskı altında tutuldu… Grev ve toplu sözleşme hakları gasp edildi… Baskılara rağmen emekçilerin özgürleşme talepleri durdurulamadı. Günümüzde siyasal iktidarların kamu emekçilerinin haklarını vermemeye dönük uygulamaları boşa çıkmış durumda. Emekçiler artık tek taraflı bu politikalara inanmıyor ve […]
Cumhuriyetten günümüze kamu emekçileri ve devlet arasında, tek taraflı pazarlık rejimi monolog bir ilişkiyle, sürdürüle geldi.
Hak talepleri sürekli baskı altında tutuldu…
Grev ve toplu sözleşme hakları gasp edildi…
Baskılara rağmen emekçilerin özgürleşme talepleri durdurulamadı. Günümüzde siyasal iktidarların kamu emekçilerinin haklarını vermemeye dönük uygulamaları boşa çıkmış durumda. Emekçiler artık tek taraflı bu politikalara inanmıyor ve güvenmiyor.
Ancak yürütülen hak mücadelesin de bir ilerlemenin olması ve kazanıma dönüşmesi, Türkiye’nin demokratikleşmesi ile direk ilintilidir. Bu nedenle emekçiler açısından vazgeçilmez olan Türkiye’nin demokratikleşmesi sorunudur.
Demokratik uzlaşı ve hoşgörü kültürü emekçilerin taleplerinden, Kürt sorununa, Alevilerin taleplerine kadar tüm meseleler, sosyal kesimler muhatap alınmak suretiyle çözülebilir.
Demokrasilerde sivil toplum önemli role sahiptir. Sendikalar, hükümetleri uyaran baskı guruplarıdır. O halde sendikaları olmasa olmaz kılan yegâne şey, toplu sözleşmeli grevli pazarlık hakkıdır.
Ne var ki sendikalar başından beri vesayet altına alınmış, baskı cenderesinden hiçbir dönem kurtulamamıştır. Oysa iktidara gelen sosyal demokratından, liberaline kadar tüm siyasi partiler, emekçilere hak vermede ketum davranmışlardır. Hak arayışları kutsal devletin çıkarlarına takılmıştır. Bu nedenledir ki Türkiye de bütün hak arayan kesimler gibi, kamu emekçilerinin talepleri de yüz yıllık geçmişe rağmen herhangi bir ilerleme kaydedilememiştir.
Devletin bu alandan elini çekmemesi, güdümlü denetlenebilir bir emek alanı yaratma istencindendir. Yapılan müdahaleler nedeniyle güçlü bir sendikal hareket oluşmamıştır.
Aslında hükümetlerin rahat olmasını sağlayan sınıf içerisindeki bölünmüşlük ve devlet müdahaleciliğidir. Hükümet sendikalara müdahaleleri fazlaca gizlemeye gerek görmediğini, son kamu sözleşmelerinde açıkça göstermiştir.
Oysa kamu kesiminde yapılan toplu sözleşmeler, işçilerin itirazına rağmen biraz ‘gürültü’ çıkarılarak, kamuoyunun gözü boyanarak alelacele sonuçlandırıldı. Alınan artışlar, işçilerin enflasyon karşısında kayıplarını bile karşılamadığı görüldü. Daha şimdiden iğneden ipliye her şeye zam yapıldı/yapılmaya devam ediliyor. Üstelik kamu emekçilerinin de sözleşme dönemi aynı zamana denk geldiği halde, bu kesimlerce mücadeleyi birleştirme ihtiyacı bile duyulmadı.
Zira işçiler taleplerini kamu emekçilerinin talepleri ve diğer hak arayan kesimlerle birleştiremediği ve ayrıca genel demokrasi sorunlarını bu sürecin dışında tutukları sürece, verilene razı olmaktan başka çareleri olmayacaktır. Bölünmüşlükten yararlanacak olan da emekçiler değil, sermaye ve devlet olacaktır.
Önümüzdeki günlerde yapılacak olan kamu emekçilerinin “toplu görüşmeleri” henüz başlamadan, iktidar tarafından yüzdelik zamlar konuşulmaya başlandı. Her yıl aynı oyun tekrarlanıyor.
Hükümetin oyalamaktan öte, kamu emekçilerine haklarını vermeyeceği yaşanarak anlaşıldı. Açlık ve yoksulluk sınırında yaşamak adeta kader haline getirildi. Hâlihazırdaki pazarlık sisteminde sendikaların yeri ve masanın anlamı kalmadığı görüldü.
Oysa KESK yapılanların “oyun” olduğunu uzunca bir süredir zaten söylüyor.
Son birkaç yıldır KESK; devlet ve ‘yandaş sendikalarla’ aynı masaya oturmaması, oyuna alet olmamak içindir. Bu yıl, “Toplu Sözleşme Hakkı” kabul edilmezse “GREV” yapılacağı, KESK tarafından ifade edilmekte.
Ancak hükümetin oyununu bozmak; süreçten kazanımla çıkmak genel geçer eylem tarzlarıyla başarılamayacaktır. Protestocu ve yasak savma amaçlı eylemler sonuç getirmemektedir. Güçlü sarsıcı eylemler kitleleri/kurumları sonuca götürebilir.
Başarmak içinse; en geniş toplumsal muhalefeti, emekçilerle yürümeye ikna etmek gerek. Toplumda tüm farklılıkları ve özgün talepleri aynı potada eritecek ve kitleleri ortak hedefe yöneltecek örgütlülüğe ihtiyaç bulunmaktadır.
Bu nedenle yeni “emek platformu”na, yeni bir emek ve demokrasi cephesine acil ihtiyaç duyulmaktadır. Böylesi bir emek cephesinin oluşturulması ise, ancak güçlü çatı örgütlenmesiyle olabilecektir.