Gün geçmiyor ki, kadına yönelik şiddet, taciz ve tecavüz haberlerine rastlamayalım, sadece gazetelerin üçüncü sayfalarına düşüyor bu haberler, o da belki… Ataerkil sistemin hedef haline getirdikleri kadınlar, her seferinde başka türlü şiddete maruz kalıyorlar ve bizim gibi toplumlarda bu çok normal görülüyor. Sanki kadına yönelik şiddet kaçınılmaz, meşru bir davranışmış gibi… Kadınlara yönelik şiddet, topluluk […]
Gün geçmiyor ki, kadına yönelik şiddet, taciz ve tecavüz haberlerine rastlamayalım, sadece gazetelerin üçüncü sayfalarına düşüyor bu haberler, o da belki… Ataerkil sistemin hedef haline getirdikleri kadınlar, her seferinde başka türlü şiddete maruz kalıyorlar ve bizim gibi toplumlarda bu çok normal görülüyor. Sanki kadına yönelik şiddet kaçınılmaz, meşru bir davranışmış gibi…
Kadınlara yönelik şiddet, topluluk liderleri ile hükümet ve yargının en üst seviyesindekiler tarafından da büyük ölçüde hoş görülüyor, hatta onaylanıyor. Kadınların şiddet içeren saldırılara karşı şikayetler veya öldürülme, taciz, tecavüz ya da intihar gibi görünen ölümleri hakkında, yetkililer seyrek olarak ayrıntılı soruşturmalar yürütüyor, şiddet görünür kılınmıyor. Çeşitli nedenlerle birçok kadın resmi şikayette bulunma olanağına bile sahip değil.
Devlet bu hakları gerçekleştirecek, insanları bu hakların ihlalinden koruyacak ve hakları ihlal edilenlere giderim ve tazminat sağlayacak politika ve planlara sahip olmak zorunda. Kadına yönelik şiddet, ayrımcılık, taciz ve tecavüz suçlarında faillerin yakalanma ve cezalandırma korkusu olmadan bu suçları işledikleri sürece şiddet döngüsünün kırılamayacağı aşikar.
En son, Diyarbakır da geçtiğimiz 21 Haziran günü polislerin bir evde yaptığı arama sırasında dört polisin, bir kadına cinsel şiddet ve tacizde bulunması bu ülkede ataerkil, militarist devlet sisteminin kadına bakış açısını bir kere daha ortaya koydu.
Polisler eve düzenlediği baskında evde yalnız bulunan kadına küfür, hakaret, fiziki şiddetle birlikte cinsel tacizde bulunuyor. Arkasından da ‘git diğer arkadaşlarına da söyle, onlara da aynısını yapacağız’ diyerek tehdit etmeyi de ihmal etmemişler…
Diyarbakır da yaşanan bu son olayda, bir kadının polisler tarafından şiddet ve tacize uğraması doğal olarak devlet tarafından bugüne kadar işlenen birçok taciz ve tecavüzün meşruluğunu kanıtlıyor.
Bugüne kadar birçok kadın muhalif olduğu için gözaltına alındı veya tutuklandı, yine birçok kadın gözaltında fiziki işkencenin yanı sıra cinsel tacize ve tecavüze maruz kaldı. Bunların failleri bulunamadı, bulunmak istenmedi. Bizzat devletin kendisi bu vahşileri korudu. Bu olayda da failler ortaya çıkar mı bilmem. Devletin bu saldırganları bir an önce yargı karşısına çıkarması gerekiyor. Aksi takdirde hükümet, suç ortağı olarak töhmet altında kalacaktır.
Bu tür taciz ve tecavüz olayları bir kadına yapılmış gibi gözükse de aslında tüm kadınlara yapılmıştır. Kadınların yıllardır verdiği cins ve kimlik mücadelesine devletin hiçbir zaman tahammülü olmadı. Gözaltına aldı olmadı, tutukladı olmadı, sürgün etti olmadı, öldürdü yine olmadı, bunlar yetmezmiş gibi en büyük insanlık ayıbı olan taciz ve tecavüz yöntemlerini de kullandı.
Hukuksal açıdan, tecavüzün tanımında bile çok büyük eksiklikler olduğu gibi, yanlışlar da var. Tecavüz, ‘erkek cinsel organının, kadın cinsel organına dühulu’ olarak tanımlanıyor. Tecavüzü salt bu yönlü ele almak eril bir yaklaşımdır. Oysa tecavüz bunun yanı sıra vajina, anal ve oral bölgelerinde olmak üzere, cinsel organına parmak veya herhangi bir cisimle yapılan saldırıdır. Fiziki saldırının yanı sıra tecavüz, tehdit aracı olarak bile kullanıldığında ciddi psikolojik travma yaratır, bu da suçtur…
Savaşlarda kadına yapılan en büyük şiddetlerden biri de tecavüzdür. Kadınlar dünyanın her yerinde şiddete maruz kalıyorlar, en çok da savaşlarda! Ancak dünyada yerleşik, erkek egemen ve militarist yönetimler, yıllarca kadına yönelik şiddetin en ağırı olan tecavüzü dahi görmezden geldiler.
Birinci ve ikinci Dünya Savaşları’nda, milyonlarca kadın tecavüze maruz kaldığı halde, savaşlardan sonra kurulan Tokyo ve Nürnberg mahkemelerinde tecavüz bir ‘savaş suçu’ olarak değerlendirildi. Bu olumlu sonuca rağmen mahkemelerde tecavüz suçluları yargılanmadı, geride binlerce taciz ve tecavüz mağduru kadın olmasına rağmen.
Kürdistan da yaşanan savaş sonucu da birçok kadın, taciz ve tecavüze maruz kaldı. Hem de eşlerinin ve çocuklarının önünde. Bugüne kadar yayınlanan veya hazırlanan raporlara baktığımızda kadına yönelik taciz, tecavüz başta olmak üzere devlet kaynaklı şiddetin her yönüyle devam ettiğini ortaya koyuyor. Kadınlara cinsel taciz ve tecavüzde bulunan faillerin başında polisler, jandarma, asker, özel tim, korucu, infaz koruma memuru, itirafçılar olduğu raporlara geçti.
Dünyada da her üç kadından biri, dövülüyor, cinsel ilişkiye zorlanıyor ya da taciz ediliyor. Kadın cinayet kurbanlarının yüzde yetmişi erkek partnerleri tarafından öldürülüyor. Kadına yönelik şiddet, taciz ve tecavüz ‘doğal’ ya da ‘kaçınılmaz’ değil. Sosyal ve siyasi kurumlar kadınların boyunduruk altına alınmalarını ve kadına yönelik şiddeti besliyor. Kadına yönelik şiddetin, tacizin, tecavüzün temelinde ise, kadınlarla erkeklerin hayatın her alanında eşit olduğunu reddeden erkek egemen bakış açısı var.
Kadına yönelik şiddet, taciz ve tecavüz asla normal değildir, yasal değildir ve kabul edilebilir değildir. Kadına yönelik şiddetle mücadele, devletin en üstü düzey yetkililerinden, bağımsız kişilere kadar herkesin sorumluluğudur.
Tecavüze göz yumarak, tecavüz ortağı olmayın. Değişimi yaratmak, insan hakları bilincini topluma kazandırmak ve her şeyden önemlisi zihniyetlerdeki tecavüzle mücadele etmek gerekir, bu hepimizin sorumluluğudur.
esraciftci2005@yahoo.com