Abdullah Gül’ün “Kürt sorununun çözümü için tarihi fırsat” sözlerinin ne anlama geldiği sorulduğunda bir “büyük uzlaşma”dan söz etmişti. Kimler arasında olduğu açıklıkla telaffuz edilmeyen “uzlaşma”nın AKP ile TSK arasında ve az çok barışçı bir siyasi çözüm doğrultusunda olduğu izlenimini yaratan bir üslup büyük basına hakim oldu. Ancak son günlerdeki gelişmeler, Gül’ün “tarihi fırsat” ve “uzlaşma” […]
Abdullah Gül’ün “Kürt sorununun çözümü için tarihi fırsat” sözlerinin ne anlama geldiği sorulduğunda bir “büyük uzlaşma”dan söz etmişti. Kimler arasında olduğu açıklıkla telaffuz edilmeyen “uzlaşma”nın AKP ile TSK arasında ve az çok barışçı bir siyasi çözüm doğrultusunda olduğu izlenimini yaratan bir üslup büyük basına hakim oldu.
Ancak son günlerdeki gelişmeler, Gül’ün “tarihi fırsat” ve “uzlaşma” sözleriyle kastettiklerinin bu iyimser beklentilerden farklı şeyler olabileceğini gösteriyor.
Türk Silahlı Kuvvetleri, Afganistan operasyonunda Kabil’in güvenliğini sağlamayı tek başına üstlenmeyi kabul etti. Ne oldu da, “Türkiye kendisini tehdit eden terörü etkisiz hale getirmeden, Afganistan’daki terörle mücadele görevini üstlenemez” diyen Genelkurmay, yanına Pakistan’ın nükleer denetimini de ekleyerek Afganistan’da görev üstlenmeyi kabul ediverdi acaba?
Afganistan’daki İngiliz, İtalyan ve Alman kuvvetlerinin bölgeyi terketmeye yöneldiği sırada Türkiye’nin bu ön plana çıkışının AB ile de bir “uzlaşma”nın sağlanmış olduğu anlamına gelip gelmediği de sorulabilir.
MGK toplantısının yapıldığı sırada ABD Merkez Komutanı Petraus’un ani ve çok önemli görüşmeler yaptığı ziyaretine “denk gelen” 7 saatlik MGK toplantısının 5 saatinde Kürt sorunu ve bağlantılı uluslararası sorunların tartışılması, “fırsat” ve “uzlaşma”nın niteliğine ilişkin epeyce kafa karıştırıcı değil mi?
Aynı sıralarda PKK sözcüsü Murat Karayılan da, Türkiye’nin geniş ölçekli bir uluslararası işbirliğine dayanarak PKK’ye karşı “tarihi darbe”ye hazırlandığını açıkladığını da akılda tutmamız gerekiyor.
Yani Mersin’de 3 gün kamp kurup “Gül’e tam destek” açıklaması yapan DTP’nin beklentisinin aksine Kürt sorununun çözümü için “Tarihi Fırsat” ve “büyük uzlaşma” sözleriyle kastettiği, “askeri çözüm” ekseninde bir “küresel uzlaşma” da olabilir.
Türkiye’nin AB’nin işgal güçlerinden nöbeti devralarak Afganistan ve Pakistan’a bekçi dikilmesi ve İsrail politikalarını bölge ülkeleri için “yenilir yutulur” hale getirmekten sorumlu ülke konumuna getirilmesi karşılığında PKK’ye yönelik yeni bir “askeri seferberlik” vizesi alması seçenek dışı değildir.
Eğer Gül’ün sözünü ettiği “fırsat” böylesi bir “uzlaşma”ya dayandırılıyorsa, bunun tüm beklentilerin ötesindeki anlamı, Türkiye’deki Kürt sorununun, ulusal, yerel, bölgesel bir sorun olmaktan çıkıp artık bir “küresel sorun” haline gelmiş olduğudur. Ortadoğu’daki Kürt sorununun Irak işgalinden sonra bir “küresel sorun” haline gelmesi “olağan” gibiydi; ama özel olarak Türkiye’deki Kürt sorununun küreselleşmesinin sorunun çözümünü ne yönde etkileyeceğini tartışmak gerekir.
Kürt ulusal hareketinin siyasi liderliği, bugüne dek genellikle sorunun küreselleşmesinin barışçı-demokratik çözüm yollarını güçlendireceği beklentisi içindeydi. Ancak sorunun Türkiye ve ABD’nin, faşist ve emperyalist güçlerin yönlendiriciliğindeki küreselleştirilme biçiminin bu beklentinin tam aksi yönde sonuçlar vereceği görülüyor.
Bununla birlikte, “küreselleştirilmiş askeri çözüm” çizgisinin Kürt halkı ve dostları tarafından başarısızlığa uğratılması halinde, ortaya hiç hesapta olmayan bir anti-emperyalist halk hareketi çıkabilecektir. Egemen güçler için “Tarihi Fırsat”, “Tarihi Hezimet”e dönüşebilir.