Keşiftedir, dünya efendileri. Kurtarıcı vasıflarının tecrübeleriyle savaşlardır onları dünya topraklarına uzandıran. Sızmadan bakmanın görmek olmadığını, temsil görmenin özü dışladığını bilmeyen dünya efendileri “güç pekiştirici savaş ritüellerini” pazılarının egzersizi olarak görsel izdivacımıza sunarlar. Vatanseverlik üzerine serpiştirilen toprak kibri öncü acı sağaltımları ile efendilerin olağan söylevlerinin en revaç gören kısmı olur. Her sağduyuya çağırış aslında efendinin efendiye […]
Keşiftedir, dünya efendileri. Kurtarıcı vasıflarının tecrübeleriyle savaşlardır onları dünya topraklarına uzandıran. Sızmadan bakmanın görmek olmadığını, temsil görmenin özü dışladığını bilmeyen dünya efendileri “güç pekiştirici savaş ritüellerini” pazılarının egzersizi olarak görsel izdivacımıza sunarlar. Vatanseverlik üzerine serpiştirilen toprak kibri öncü acı sağaltımları ile efendilerin olağan söylevlerinin en revaç gören kısmı olur. Her sağduyuya çağırış aslında efendinin efendiye ferah zaman bırakabilme alışkanlığından başka hangi iyi niyet göstergesidir ki? Faşizm cesaretini etrafınızda gördüğünüz, önemsemediğiniz detaylardan alır. Temelinde güdüsel şiddet değil; gönüllü duyarsızlığın alametleri, kandırılmış kanaatlerimizin arsızlığı, zapt edilmez “öteki” yaratma telaşı ve bunun üzerinden kendi varlığını yaratma budalalığı yatar. Her savaşın ironik önemi dışında deşifre cazibesi ile (!) tarihi oluşturması ve artık ölümlerin bu önem mertebesinde niceliksel yarışa tutulması insanlık tarihinin melodram yapısının çözümlenişinde karşılaştığımız en tiksinç yandır. Tarih’i mitlerle süsleyen, ‘biz’ duygusunu kültürel ortaklıktan çok ırk üzerine temellendiren anlayışın ortak savunusu ise yurtseverlik, vatanseverlik gibi kavramlardan çok uzak kılığa giydirilmiş ‘milliyetçilik’ vurgusudur. Efendilerin, en kısa zamanda etkisini gösteren enjektesidir bu aynı zamanda. Efendiler demeçleriyle bize seyrin aksiyon ipuçlarını verirken, bizler istikrarlı uyuşukluğumuzun farkındasızlığıyla bayağı sorunsalsı üzüntülerimizi yaşarız. Sözde nesnel sonuçlarımızla kurduğumuz cümlelerin tepkisel mücadelede kendini bulmadığı sürece pek bir anlam ifade etmediği de, bilerek gözden kaçırdıklarımız arasındadır. Kaldı ki ülkemizdeki ölüme ödül yapılan vatanseverlik nağmelerine bu kadar alışmışken, kör duygusallığımız da sürekli kendini deşifre etme derdindedir. Seyir panayırından en dramatik fonlu görüntüleri seçerek, efendilerin buyurduğu yazgıya vahlanıyoruz. Temsili biçimlerimizi izlediğimiz kutumuz(!), aslında iletişimin kısır döngüsünün sahtekârlığında olandan bitenden haber alma nişanesiyle sohbetlerimize çeşni katıyor. Kolektif basit duygu coşkusu yaratabilme yeteneğine sahip görsel medyanın etkinliğinin, savaşın ifadesinde de daha bir hünerini gösterdiğini ve aracılığını dolaysız bir şekilde en mitsel kaynak olan militarizmden aldığını söyleyebiliriz. Yitirilen yaşamların sahiciliğinin hissel bir anlam ifade etmesinden çok ‘ölü fetişizmi’ ayinleri usulünce bizlere sunuluşu günlük kahraman orgazmlarımıza vesile olur. Efendilerin idealleri, medyanın yüzeysel bakış merakı ile gerçekleşir. Veryansın gözükenin ardında yüzeyselin hedeflediği vermeye çalışılır. Densiz manşetler sorgusuzca belleğimizin kabulünü alır. Takdir alkışlarımızı toplarlar. Hobsbawm‘ın dediği gibi, “Nasıl haşhaş eroin müptelalığının hammaddesiyse, tarih de milliyetçi, etnik ya da fundamentalist ideolojilerin hammaddesidir.
Savlarımız yetersiz, çıkarlarımız güdüklenmiş hayatımızın tekelinden çıkmadığı sürece savaşın-savaşların seyri sefaletimizin en habis örneği olacaktır. Şerefe!!!! Gözyaşlarımıza…
Filiz Gazi
Marmara Üniversitesi, İletişim Fak.
filizgazi@gmail.com