Yanan otomobiller, ateşe verilmiş polis noktaları, kırılmış vitrinler… Çin hükümeti alışılmamış bir aceleyle Sincan Eyaleti’nin başkenti Urumçi’de 5 Temmuz Pazar günü gerçekleşen şiddet gösterilerini yayınladı. Yine alışılmamış bir hevesle kurbanların sayısını verdi: resmi kayıtlara göre 27’si kadın 156 ölü; 1.000’den fazla yaralı ve 1.434 tutuklama. Pazar günkü gösterinin resmi bilânçosu böyle. Görünüşe göre Uygur göstericiler, […]
Yanan otomobiller, ateşe verilmiş polis noktaları, kırılmış vitrinler… Çin hükümeti alışılmamış bir aceleyle Sincan Eyaleti’nin başkenti Urumçi’de 5 Temmuz Pazar günü gerçekleşen şiddet gösterilerini yayınladı. Yine alışılmamış bir hevesle kurbanların sayısını verdi: resmi kayıtlara göre 27’si kadın 156 ölü; 1.000’den fazla yaralı ve 1.434 tutuklama. Pazar günkü gösterinin resmi bilânçosu böyle. Görünüşe göre Uygur göstericiler, yollarına çıkan, Çin’de çoğunluğu ama Sincan’da azınlığı oluşturan tüm Hanlara saldırdılar ve bazen de onları linç etmeye kalkıştılar -bu, görüntülerin neden bu kadar hızlı yayınlandığını açıklayabilir. Asıl şaşırtıcı olan, bu öfke patlamasının, Türk kökenli Müslüman bir topluluk olan Uygurların, eyaletin sayıca az oldukları diğer yerlerinde değil, nüfusun üçte ikisini oluşturdukları Urumçi’de gerçekleşmesi: Sincan nüfusunun yüzde 45-46’sını Uygurlar oluşturuyor. Hızla yayılan gösteriler diğer pek çok kentle birlikte (Aksu) Kaşgar’a da sıçradı. Bu kentlerde de çok sayıda tutuklama var.
Urumçi’deki yangını kim ateşledi? Barışçı bir gösteriye ateş açan polisler mi? Provokatörlerin oyununa gelen öfkeli Uygurlar mı? Bunları bilmek mümkün değil. Ama bir şey kesin: Eyalet hükümeti gibi merkezi hükümet de, Uygurlara karşı baskıcı bir politika izliyor. Gösterilerden hemen sonra diasporanın muhalefet hareketini, özellikle de Dünya Uygur Kongresi’ni isyanı kışkırtmakla suçladı. Kongre’nin yeni başkanı, Birleşik Devletler’e sürgüne gönderilen iş kadını ve eski komünist lider Rabiya Kader de böylece tanınmış oldu. Çin’de ayrıca 2008 Ağustos ayında Olimpiyat oyunları öncesinde Kaşgar saldırısında olduğu gibi, her şeyi yapmaya hazır fundamentalist Müslüman gruplar var. Ama bu gruplar, diğer bazı ayrılıkçı hareketler gibi marjinal durumda.
Uygurların büyük çoğunluğu yalnızca kendi kültürlerin ve dinlerinin gereğine göre yaşamak istiyor; şimdilik kırıntılarıyla yetindikleri kalkınma pastasından pay talep ediyorlar. İşyerinde, okulda, yoğun bir biçimde maruz kaldıkları ayrımcılıkları reddediyorlar. Kırılma, dinsel olmaktan çok etnik ve toplumsal görünüyor. Sincan Komünist Partisi Sekreteri Wang Lequan 7 Temmuz Salı günü yaptığı bir televizyon konuşması sırasında da dile getirdiği “birlik bizim cankurtaran simidimizdir” sloganını boşuna yineliyor -Sincan’ın tüm kamu kurumlarının duvarlarında yazılı olan slogan. Ne kendisinin ne de merkezi hükümetin eylemlerinde, Uygurların payının tanınmasıyla başlayacak bir birliği kolaylaştıracak ipuçları var. Taşrayı sarsan ilk patlamaların nedeni burada yatıyor.
Bununla birlikte Pekin için Sincan’ın stratejik bir önceliği var. İktidarın, ekonomik (önemli hammadde yataklarının varlığı) ve jeopolitik (bölgenin, aralarında Hindistan, Pakistan, Kırgızistan ve Kazakistan’ın da bulunduğu sekiz ülkeyle yaklaşık 5 bin kilometrelik sınırının olması) nedenlerden dolayı Tibet’te olduğu gibi burada da bir politika değişikliğine gitmesi kendi yararına olacak.
Le Monde Diplomatique Ağustos sayısında Sincan üzerine bir röportaj yayınlanacak.
[Le Monde Diplomatique’teki Fransızca orijinalinden Şule Ünsaldı tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]