Uluslararası Para Fonu (IMF) ile iki yıllık kemer sıkma programına son rötuşları yapan AKP iktidarının -becerebilirse- son oyun planı da belli oldu; Gevşek para politikasına karşı, sıkı maliye politikası… Bu ne demek? Olabildiğince faizi indirip, yeniden toparlanma için uygun iklim yaratmaya çalışırken bütçeyi daraltarak iç talebin, dolayısıyla enflasyonun başını kaldırmasını önlemek. Ek olarak, “reform” adı […]
Uluslararası Para Fonu (IMF) ile iki yıllık kemer sıkma programına son rötuşları yapan AKP iktidarının -becerebilirse- son oyun planı da belli oldu; Gevşek para politikasına karşı, sıkı maliye politikası… Bu ne demek?
Olabildiğince faizi indirip, yeniden toparlanma için uygun iklim yaratmaya çalışırken bütçeyi daraltarak iç talebin, dolayısıyla enflasyonun başını kaldırmasını önlemek. Ek olarak, “reform” adı altında kıdem tazminatını budayan, özel istihdam bürosu rejiminde ısrarcı anti-sendikal rejimi tesis etmek… Evdeki hesap çarşıya uyar mı, göreceğiz…
***
Para politikası, düşen enflasyon ve gelişen durgunluk sayesinde büyük ölçüde gevşetildi. Gecelik borçlanma faizi 8.25’e, reel olarak da yüzde 5’lere kadar geriledi. Yüzde 5’e gerilemiş reel faiz, her şey yolunda gitse tadından yetmez… Ama kazın ayağı öyle değil. Bu faizi yeniden sıçratacak dinamikler var. Koca bir bütçe açığı ve yeniden iç talebin kışkırtılması tehlikesi var. Faizi buralarda tutabilmek için, onu uçurtacak bütçeyi de, canlanabilecek iç talebi de sıkı sıkı kontrole almak şart. Nasıl ve kolay mı?
***
Düşen faizler, iç talebi ısıtabilir. Bu da enflasyonu kıpırdatır. Enflasyon kabarırsa, döviz kuru da kabarır. Böyle bir durumda Merkez Bankası da yeniden faizleri arttırmak zorunda kalır. Yeniden arttırılan faizler, “yüksek faiz-düşük kur” patinajına geri döndürür. Yükselmiş faiz, sıcak para akışını getirir ama, düşmüş kur ile, ihracat değil ithalat cazip duruma geçer. Düşmüş kur, ithalatı cazip kılar, büyümeye geçişi erteletir… İşte bunun için başvurulan çare şu: Bütçe üstünden hem kamunun hem ailelerin tüketme takatini kırmak gerek. Yani? Yapılabildiği ölçüde vergi ile kamu mal ve hizmetlerine zamlarla takat kırılmalı. Ayrıca, sağlık, sosyal yardım harcamaları kısılmalı, bu hizmetin faturası kullanıcıya yıkılmalı. Tarımın, belediyelere akan kaynakların musluklarını da sıkılaştırmak gerek.
Sıkı Maliye politikası deyince de hedef tahtasının başında, ilk 6 ayda 125 milyar TL’yi bulan bütçe harcamalarından yüzde 22 pay alan SGK açıkları ve sosyal yardıma giden para var. Bu, faize giden para ile aynı. Belediyelere, ilk yarıda harcamaların yüzde 7’si, tarıma yüzde 3’ü gitmiş. Bütün bunlar, AKP iktidarının hedef tahtasına koyduğu harcamalar. Ama, özellikle SGK harcamalarını azaltmak kolay değil.
***
SGK, nüfusun yüzde 80’ini sosyal şemsiye altında tutma iddiasında. Ama gelirleri, emekli maaşı ve sağlık ödemelerinin yüzde 60’ını bile karşılayamıyor. Tahsil edemediği prim alacakları şimdiden 18 milyar TL’yi bulmuş. Bunun 7 milyar TL’si ceza… Yani işverenler prim borçlarını öde(ye)miyor ve bir af fırsatı kolluyorlar. AKP iktidarının bu kalemden başı çok ağrıyacağa benzer. SGK’nin, şimdiden yaptığı hizmeti kalitesizleştiren, kapsam daraltan, sağlık faturasını sigortalı ya da yakınına yıkan tasarrufları hızla tepki topluyor. Eczanelere ödemeler aksadıkça aksıyor. Verilen gayri ciddi emekli maaş zamları, büyük hoşnutsuzluk yaratmış durumda.
AKP’nin, daralan ekonomi kazanı hararet yaptıkça ve halkın canını yaktıkça, gündemi Ergenekon’a, yargı ile didişmeye kaydırmaktan, Kürt meselesini yılan hikâyesine dönüştürmekten başka bir numarası kalmadı. AKP’nin bu gündem kaydırma tuzağına düşmeden, halkın gerçek gündemine, iş-aş meselesinin yakıcılığına odaklanmak gerek.
mustafasnmz@cumhuriyet.com.tr