“Bunun için öncelikli olarak sorunu doğru tanımlayalım; Sorun ‘Türban Özgürlüğü’ değil ‘Türban Serbestisi’dir. Kılık kıyafet özgürlüğü alanında değil, din ve vicdan özgürlüğü alanında değerlendirilmelidir. Genel olarak mağdur değil, aksine ezen bir kesimin talebidir” ‘Türban Özgürlüğü’ söz konusu olunca tüylerim diken diken olur. Üstelik ben türbanlı genç kızların eğitim hakkının kısıtlanmasına karşı olanlardanım. Peki neden; Hep […]
“Bunun için öncelikli olarak sorunu doğru tanımlayalım; Sorun ‘Türban Özgürlüğü’ değil ‘Türban Serbestisi’dir. Kılık kıyafet özgürlüğü alanında değil, din ve vicdan özgürlüğü alanında değerlendirilmelidir. Genel olarak mağdur değil, aksine ezen bir kesimin talebidir”
‘Türban Özgürlüğü’ söz konusu olunca tüylerim diken diken olur. Üstelik ben türbanlı genç kızların eğitim hakkının kısıtlanmasına karşı olanlardanım. Peki neden;
Hep anlatmaya çalıştığım(ız) ve nedense yasakçıymış gibi gösterildiğimiz konu, Selim Evren’in Bianet’te 11 Haziran 2009, Perşembe günü yayınlanan yazısında ‘Homofobi’ örneği üzerinden tartışılmış.
Evren yazıda, Prof. Dr. Hayrettin Karaman’ın Yeni Şafak’taki köşesinde “eşcinsellik” üzerine yaptığı yazı dizisi üzerinden Müslüman aydınları değerlendiriyor:
‘Israrla yan yana getirir, “türban özgürlüğü” gibi oxymoron’ları ağza sakız ederseniz, aynı zamanda entelektüel de olan “ulemadan bir alim”, gözünüzün içine baka baka, ezilen Müslümanların “homofobik olma hakkını” savunur.’
Buradan hareketle biz de, ‘Türban Özgürlüğü’ olarak isimlendirmeye çalışılan sorunun özünü açıklamaya çalışalım;
* Türban bir ‘Özgürlük’ alanı değildir.
Özgürlük alanları, belirli bir alandaki bireysel ve toplumsal hakları belli bir bütünlük içersinde içeren özgürlük kategorileridir. Bu anlamda türban kullanmak bir ‘özgürlük’ olarak tanımlanamaz.
* Türban ‘Giyim Özgürlüğü’ alanında tartışılacak bir konu değildir.
Giyim ya da kılık kıyafet özgürlüğü, kendinizi dış etkilerden korumak üzere nasıl giyineceğinizle sınırlıdır. Avrupa Birliği’nin Türban Sorunu ile ilgili Türkiye’yi ve başka ülkeleri serbest bırakmasının nedeni dinsel kisvelerin giyim olarak kabul edilmemesidir.
* Türban kullanan açısından özgürleştirici değildir.
Türban özgürlüğü söyleminin bir tehlikesi de, aslında bir emri yani tanrı buyruğunu ‘Özgürlük’ olarak göstermesidir. Bu konu türban özgürlüğü söyleminin en tedirgin edici tarafıdır. Türban bir özgürlükse siz neden yararlanmıyorsunuz denebilir.
* Türban bir baskı aracı haline gelme potansiyeline sahiptir.
İslamiyette kadınların örtünmesi doğrudan erkeklerin günaha girmemesi içindir. Yani örtünen kadın kendi sevabı veya günahı için değil, doğrudan doğruya erkeklerin günaha girmemesi için türban takar.
Yada daha doğrudan ifade edelim; Türban Müslüman erkeğin hakkı için Müslüman kadının ‘Tanrı Buyruğu ile’ kısıtlanmasıdır.
Yani zaten bir kısıtlama aracı olan Türban, erkeklerin kadınlara göre daha fazla fiziksel güç kullanma potansiyeline sahip olmaları gibi bir sorundan dolayı giderek, erkeklerin kadınlar üzerinde bir baskı aracı haline gelebilir. Aslında sorunun en önemli boyutu benim açımdan budur.
Bu konuda örtünme serbestisinin olduğu dönemlere ilişkin tanıklıkları da çok duymuşluğum vardır. Erzurum Atatürk Üniversitesi, Elazığ Fırat Üniversitesi, Konya Selçuk Üniversitesi ve özellikle de Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi bu konuda en sabık üniversitelerdir her halde. Ülkücüler ve İslamcıların bir araya gelip, baş örtüsü takmayan ve oruç tutmayan öğrencileri dövdüğü rutin olaylardan bahsediyorum. Bu günkü Bakan ve Vekiller arasında bunları yapanlar ve bunlara izin veren öğretim görevlileri de var.
Tabii özellikle 12 Eylül 1980 darbesi sonrasında, bu olaylar ‘Asker’lerin gözetiminde gerçekleşiyor. Ama bizim ‘siviller’ çok ‘genç’… Ne subayların ‘Müdür’ olarak atandıkları Yatılı Bölge İlk Okullarında Sünni Müslüman olmayan çocukların yaşadıklarını bilirler, ne de oruç tutmadığı için herkesin gözü önünde dövülen, katledilen öğrencileri… Herkesin bildiği suçlular Sıkıyönetimlerce her nedense yakalanamaz… Şikayet etmeye kalkan öğrencilerin, 24 ay askerlik yapıp, sonra evine gidecek ‘Er’lere, ‘Genç Subaylar’ tarafından ‘Bunlar dinsiz imansız’ diye dövdürüldüğünü de bilmezler…
Şu anda çok muhlis, insan hakları yanlısı olan pek çok Müslüman’ın 1971 muhtırasını ve 1980 darbesini desteklediğini unutmayalım. Bu insan hakları savunucularının pek çoğunun yakın zamanda yaşanan ‘Sivas Katliamı’na sessiz kaldığını, hatta aralarında ‘Olur o kadar.’, ‘Milletin hassasiyetlerini dikkate almak gerekir.’ destekçilerinin olduğunu da pek kimse dikkate almıyor bu gün.
Ancak unutmamak gerekiyor; Tüm bunların suçlusu türbanlı genç kızlar değil. Onların eğitim hakkı da, tüm diğer gençlerin eğitim hakkı kadar önemli. Mutlaka eğitimlerine devam etmelerini sağlamak gerekir.
Yalnız bunun ‘Toplumsal Uzlaşma’ denilen zeminde çözülmesi gerekiyor. Yoksa, bu gün Türbanlı genç kızların maruz kaldığı baskıdan daha fazlasına yarın örtünmeyen genç kızların maruz bırakılması söz konusu olabilir.
Bunun için öncelikli olarak sorunu doğru tanımlayalım; Sorun ‘Türban Özgürlüğü’ değil ‘Türban Serbestisi’dir.
Kılık kıyafet özgürlüğü alanında değil, Din ve vicdan özgürlüğü alanında değerlendirilmelidir.
Genel olarak mağdur değil, aksine ezen bir kesimin talebidir. Bu nedenle, ‘Din ve Vicdan Özgürlüğü’ alanında ezilen kesimlerin sorunları halledilmeden bu sorunun halledilmesi yeni huzursuzluklara neden olabilir.
Türbanın erkeklerin kadınlar üzerinde, belli mezheplerin diğer mezhep ve dinler üzerinde bir baskı aracı haline gelme riski olduğu unutulmamalıdır. Bu tip bir düzenleme yapılmadan önce, mutlaka kadının (erkeklerin kadınlara göre daha fazla fiziksel güç kullanma potansiyeline sahip olmalarından dolayı) fiziki olarak kendisini korumasını sağlayacak mekanizmaların topluma benimsetilmesi de önemlidir.
Eğer türbanlı genç kızlar için getirilen serbesti, başörtüsü kullanmayan genç kızlar için bir zulüm haline gelirse, bunun sonuçları şu an yaşanan sorunları katlayabilir. Bu tüm tarafların üzerine dikkatle düşünmesi gereken bir konudur.
Aşağıda bahsi geçen konu insan hakları, demokrasi vurgusu ile nasıl insanlara dini yaklaşımın benimsetilmeye çalıştığının güzel bir örneği. Elbetteki tüm Müslüman aydınlar bu şekilde düşünmüyor. Ancak biliyoruz ki bu şekil düşünen Müslüman entelektüel sayısı hem daha fazla, hem de Müslüman kamuoyunu etkileme güçleri, demokrasiyi özümsemiş Müslüman aydınlardan daha fazla.
Aydın ve entelektüel dindarlar için önemli olan insan hakları ve demokrasi vurgularının tabanlarında her durumda önemi de olmayabilir. Ayrıca, Büyükşehirlerde, kozmopolit şehirlerde önemli olan insan hakları-demokrasi vurgusu Erzurum, Sivas, Van vb. şehirlere sıra geldiğinde önemsizleşebilir.
Aslında öncelikli sorun türban değil, demokrasinin, insan hak ve özgürlüklerinin topluma benimsetilmesi sorunu… Ancak, bu tür bir tartışmalı konuda tarafları ikna etmeden atılmaya çalışılan adımlar, hepimizi bu değerlerden uzaklaştırır. Azınlıkta bile olsa, bir yerlerde, bazı ‘İslamcıların’ türban yasağının rövanşını alma ihtirasının sonucu canımızı yakabilir….
*Mehmet Ufuk Peker: Tarım Orkam-Sen İzmir Şubesi İşyeri Temsilcisi