Ortadoğu’da Haziran ayının ilk yarısına pek çok önemli olay damgasını vuracak: Başkan Obama’nın Suudi Arabistan ve Mısır ziyareti, Müslümanlara hitaben yapacağı konuşma, 7 Haziran’da Lübnan’da yapılacak olan meclis seçimleri (bir de 12 Haziran’da İran’da devlet başkanlığı seçimi var). Bu, Başkan Obama’nın bölgeye yapacağı ilk ziyaret. Obama 3 Haziran’da Suudi Arabistan’da olacağını açıkladı. Bu ziyaret beklenmiyordu. […]
Ortadoğu’da Haziran ayının ilk yarısına pek çok önemli olay damgasını vuracak: Başkan Obama’nın Suudi Arabistan ve Mısır ziyareti, Müslümanlara hitaben yapacağı konuşma, 7 Haziran’da Lübnan’da yapılacak olan meclis seçimleri (bir de 12 Haziran’da İran’da devlet başkanlığı seçimi var).
Bu, Başkan Obama’nın bölgeye yapacağı ilk ziyaret. Obama 3 Haziran’da Suudi Arabistan’da olacağını açıkladı. Bu ziyaret beklenmiyordu. Suudi Arabistan Kralı Abdullah’la buluşacak. Gündemde, petrol fiyatları dışında İran ve Ortadoğu’da barış var. Obama, Arap ülkelerinin 2000 barış planını benimsemeleri konusunda Kral’ın önemli bir rol oynayacağını biliyor. Bu plan, Doğu Kudüs başkent olmak üzere Gazze ve Batı Şeria’da kurulacak bir Filistin Devleti karşılığında İsrail’le tüm Arap ülkeleri arasında barış ve “Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun 194 sayılı kararı üzerinde anlaşarak, Filistinli mülteciler sorununa karşılıklı kabul edilebilecek, haklı bir çözüm” öneriyor.
Obama bu plan konusunda ne düşünüyor? Kral’dan değişiklikler yapmasını isteyecek mi? 26 Ocak 2009’da, göreve başlamasından hemen birkaç gün sonra El-Arabiyya kanalıyla yaptığı bir görüşmede şunları söylemişti: “Bu önerideki tüm noktalara katılmıyor olabilirim, ama bazı önemli noktaları ileri taşımak için cesaretli olmak gerekiyor. Bölgenin her yerinde barışı sağlamak için çeşitli düşünceler olduğuna inanıyorum.”
Ama Arap devlet başkanları, planın tartışılamaz olduğunu, tamamen uluslararası hukuka bağlı olan genel ilkeleri ifade ettiğini ve yalnızca bu ilkelerin uygulanma biçimlerinin tartışılabileceğini açıkça bildirdiler.
Suudi Arabistan yanlısı pan-Arap basın –el Hayat ve el Şark el Avsat– Başkan Obama’nın niyeti ve Riyad durağının anlamı üzerine ciddi hiçbir şey söylemiyor. Bu da, henüz ne İran ne de İsrail-Filistin çatışması üzerine projelerini açıklamış olan yeni Amerikan yönetiminin ne kadar ihtiyatlı davrandığını gösteriyor.
Başkan Obama 4 Haziran’da Kahire’de, muhtemelen el Ezher Üniversitesi’nde Müslüman dünyasına yönelik önemli bir konuşma yapacak. Bu konuşma için Kahire’nin, Başkan Mübarek’in otoriter rejiminin seçilmesi eleştirilere yol açtı. Konuşmanın yapılacağı yer, neden demokratikleşme yoluna girmiş Müslüman ülkelerin en kalabalığı olan Endonezya olmamıştı?
Amerikan Başkanı, Arap-Amerikan ilişkileri yorumcusu James Zogby’nin 29 Mayıs tarihli Huffington Post‘ta “High Expectations for Obama’s speech in Egytpe” başlıklı yazısında hatırlattığı gibi, biraz kuşkucu bir topluluğa seslenecek.
“Başkan Obama’nın seçilmesi çok sayıda Arap ve Müslüman arasında umut yarattı; ama hepsinde değil. Zogby International’ın altı Arap ülkesinde yaptığı son araştırma, Fas’ta, Lübnan’da, Suudi Arabistan’da ve Birleşik Arap Emirlikleri’nde Başkan Obama’ya yeterince güvenildiğini ve Obama’nın Birleşik Devletler’in imajını düzeltmek ve Arap-Amerikan ilişkilerini yeniden kurmak için attığı ilk adımların takdirle karşılandığını gösteriyor. Ama Ürdün ve Mısır’da büyük bir kuşku var.”
Mısırlıların çoğu Birleşik Devletler’in aleyhine bir düşünceye sahip. Her üç Mısırlıdan ikisi, Obama’nın, başkanlığının ilk üç ayı sırasında attığı adımları olumsuz olarak değerlendiriyor. Onun, Mısırlıların tamamının bölgenin karşı karşıya kaldığı en tehlikeli sorun olarak değerlendirdiği “İsrail-Arap çatışmasında yansız olacağına” inanmıyorlar.
Bu araştırmanın bir diğer çözümlemesi Foreign Policy sitesinde Marc Lynch tarafından yapıldı (“Arap public opinion in 2009“, 19 Mayıs).
Müslüman dünyası kuşkusuz Obama’nın Kahire’deki konuşmasından, hem son on yılda uygulanan Amerikan politikalarının bazıları için (1953’te İran’da Musaddık hükümetinin devrilmesi, 2003’te Irak’ın işgali) bir özür, hem de İsrail’i Birleşmiş Milletler kararlarını uygulamaya zorlamak için somut eylemler bekliyor. Böyle bir şey olabilecek mi?
Bu konuşmadan üç gün sonra 7 Haziran Pazar günü Lübnan’da meclis seçimleri yapılacak. Seçim kampanyaları ve iki tarafın, Suud Hariri’den yana olanlarla Hizbullah ve General Michel Aoun’un Özgür Yurtsever Hareket’i ittifakından yana olanların birbirlerine yönelik suçlamaları tam hızıyla sürüyor. Nicolas Dot-Poillard, Le Monde Diplomatique‘in Haziran sayısındaki “Révolution chez les chrétiens du Liban” (Lübnanlı Hıristiyanlarda devrim, çev.) başlıklı yazısında, en büyük Hıristiyan partiyle Şii hareketi arasındaki bu garip ittifaka değindi.
Robert Dreyfuss, Amerikan The Nation gazetesindeki köşesinde Lübnan için yapılan bu mücadeleden söz ediyor (“The Battle for Lebanon“, 25 Mayıs) Amerikan Başkan Yardımcısı Joseph Biden, Beyrut ziyareti sırasında Amerikan yardımının seçim sonuçlarına bağlı olduğunu açıklamıştı. Ama Dreyfuss, bu yardımın Hizbullah’ın kazanması durumunda mümkün olacağını düşünüyor. Jerusalem Post‘ta Hizbullah seçimlerde kaybetse bile Lübnan’ı kontrolü altında tutacağına ilişkin bir makale yazdı. Aslında benim de çoğu kez yazdığım gibi, Lübnan’da bir ulusal birlik hükümeti kurulmasını izleyen kriz dönemi sırasında (2008 Mayıs’ındaki Doha anlaşmalarından sonra), ülke ikiye bölündü. Bölgesel kararsızlıklara ve kırılgan iç dengeye bakılırsa, seçim sonuçları ne olursa olsun, Lübnan’ın yalnızca bir yarısını temsil edecek bir hükümete katılmak pek olası görünmüyor. Yeni saflaşmalar olacak gibi ve tüm gözlemciler, Velid Canbulat’ın ulusal bir diyalog için bir şeyler yapmaya çalıştığını not ediyor.
Roula Khalaf, 29 Mayıs tarihli Financial Times‘ta, Obama’yı Lübnanlı seçmenlerin tercihine saygı duymaya çağırırken (“Obama must respect the choice of Lebenon’es voters“), İran Devlet Başkanı’nın 26 Mayıs’ta Nahar sitesinde yer alan açıklamaları yeni bir polemik başlattı: “Ahmedinejad: Opposition Election Victory will Change Region” Başkan, muhalefetin zaferinin “direnişi güçlendireceğini ve bölgedeki statüyü değiştireceğini” söylüyordu. Eski çoğunluk (Suud Hariri’nin çevresindeki) bu müdahaleyi eleştirdi; ama Hizbullah’ın, Genel Sekreter Yardımcısı Naim Kasem aracılığıyla el Cezire televizyonunda verdiği yanıt (28 Mayıs) şaşırtıcıydı: “Başkan Ahmedinejad, aslında Lübnan’da görmek istediği ve bölgeyi de etkileyebilecek bir durumdan söz etti. Ama bu konuda hiçbir rolü yok. Hizbullah, tercihlerini bir Lübnan partisi olarak yapar. (…) Biz Hizbullah olarak, bu ülke insanlarının da çok iyi bildiği gibi, seçim mücadelemizi Lübnan’ın kendi gerçekliğine göre ve kendi kararlarımız temelinde sürdürüyoruz.”
31 Mayıs 2009
[Le Monde Diplomatique’teki Fransızca orijinalinden 5deniz (Sendika.Org) için Şule Ünsaldı tarafından çevrilmiştir]