21 Mayıs’ta ABD başkanı Barack Obama, hükümetinin ulusal güvenlikle ilgili görüşlerinin ana hatlarını anlatan önemli bir konuşma yaptı. Konuşmasını tamamlamasından dakikalar sonra eski başkan yardımcısı Richard Cheney, Obama’nın ulusal güvenlikle ilgili duruşunu esas itibariyle yeren önemli bir konuşma yaptı. İki konuşma da ABD basınında geniş yer aldı ve bu iki konuşma bir temel değerler çatışması […]
21 Mayıs’ta ABD başkanı Barack Obama, hükümetinin ulusal güvenlikle ilgili görüşlerinin ana hatlarını anlatan önemli bir konuşma yaptı. Konuşmasını tamamlamasından dakikalar sonra eski başkan yardımcısı Richard Cheney, Obama’nın ulusal güvenlikle ilgili duruşunu esas itibariyle yeren önemli bir konuşma yaptı. İki konuşma da ABD basınında geniş yer aldı ve bu iki konuşma bir temel değerler çatışması olarak nitelendirildi.
Obama konuşmasında, ihtilaflı konuların neredeyse hepsinde gösterdiği “nüanslı” (veya “dengeli”) merkezci konumunu ortaya koydu. Bunlardan bazıları, Guantanamo’nun kapatılması, su tahtasına yatırma ve mahkûmlara uygulanan diğer “güçlendirilmiş sorgu teknikleri” ve mahkûmların eğitilmesi konusunda alınmış geçmiş ve gelecekteki kararların ne kadar şeffaf alınacağı ile ilgiliydi. Cheney temelde, Obama’nın merkezci tutumunu ulusal güvenliği tehlikeye sokmakla suçladı. Birkaç gün sonra birçok yorumcu ve Obama’nın kendisi, bu tutumun, Başkan Bush’un makamındaki son iki yılda benimsediği tutuma yakın olduğunu belirtmesine rağmen bu eleştirileri sürdürdü.
O halde bu ne anlama geliyor? Hem Obama hem de Cheney oldukça zeki insanlar ve görmüş geçirmiş siyasal aktörler. İkisi de ne yaptığını iyi biliyor. Siyaset, dedikleri gibi çetin bir oyun. Siyasetçiler yaptıkları işlerde iki şeyi akıllarından tutarlar: gelecekteki seçimlerde seçmenlerin desteğini sürdürebilmek ve belli bazı siyasi hedefleri başarmak. Obama’nın da Cheney’in de akıllarında bu iki kaygıyı taşıdıklarına şüphe yok. Şüphesiz, her ikisi de taktiklerinin üstün geleceğini umuyorlar. Bu nedenle, ne olup bittiğini anlamak için her ikisinin de siyasal ortamı nasıl değerlendirdiğini ayırt edebilmeliyiz.
Halihazırda iktidara ve yetkiye sahip olduğu için Obama ile başlayalım. Obama neredeyse soldaki tüm oyları ve merkezdeki oyların büyün çoğunluğunu toplayarak başkan oldu. Kazanması iki temel konudaki duruşuyla ilişkiliydi. 2007’de ABD seçmenlerinin ilgi odağı Irak’taki savaştı. Obama kendisini sert bir savaş karşıtı olarak sundu. Bu ona soldan desteği getiren unsurdu. 2008’de seçmenlerin ilgi odağı ekonominin kötüye gidişine kaydı. Obama bu kez de kendisini ABD (ve dünya) ekonomisinde dümeni yükselişe kırabilecek güçlü bir el olarak sundu. Bu merkezin desteğini ona sağlayan temel konuydu.
Seçilmesinden itibaren, Obama hem dış politika/ulusal güvenlik hem de ekonomi konusunda aynı üslupla yaklaştı. Merkezci politikaları telkin eden önemli figürleri merkezden devşirerek atadı. Tüm önemli kararları ihtiyatlı ve katılımcı bir tarzda verdi. Toplumsal konular alanında (çevre, sağlık, eğitim, emek) soldaki seçmenlerine söz verdiği önemli değişiklikleri yapmak için yasamayı ele geçirmesi gerekmekle birlikte bunun için gerekli tüm enerjiyi (en azından henüz) harcamadı.
Obama bu duruşun bütünüyle kendisine (ve Demokrat Parti’ye) 2010’daki kongre seçimlerini kazandıracağını ve 2012’de yeniden seçilmesini sağlayacağını düşünüyormuş gibi görünüyor. Cumhuriyetçilerin tarumar olmasına ve (özellikle “ılımlı cumhuriyetçi” olarak adlandırılan) merkez seçmenlerin Cumhuriyetçi Parti’ye halen süren yabancılaşmasına güveniyor. Bu perspektiften, Cheney’in uzlaşmaz aşırı sağ tutumu Obam için bir avantajmış gibi duruyor.
Amaçları gerçekleştirmek noktasına gelince, Obama ABD siyasetini tüm alanlarda aşırı sağdan merkeze ve hatta tedricen merkezin de soluna taşıyabileceğine inanıyormuş gibi görünüyor. Seçmenlerine ve dünyaya, “bana güvenin ve sekiz yıl içinde neler olacağını görün” der gibi bir hali var. Tüm bu şeylerin değiştiğini göreceksiniz (Seçim kampanyasının mantrası) ve siyasal taktiklerim Birleşik Devletler’de bugün mümkün olan maksimum değişimi sağlayacak, diyor. Aynı zamanda bu aşamalı değişimi sağlamak için yaptığı hiçbir şeyde sert bir tutum almayacağını, eğer sertleşirse merkezdeki seçmeni ve daha da önemlisi aşamalı amaçlarını gerçekleştirmek için muhtaç olduğu, yasamanın merkezdeki Demokrat kesimini de uzaklaştıracağını biliyormuş gibi duruyor.
Cheney ise tamamen farklı düşünüyor. Cheney hakkında belirtilmesi gereken ilk şey, 2001-2009 arasında kamuoyundaki tartışmalarda nadiren görünür olduğudur. Bush döneminde göz önündeki kişiler Bush’un kendisi ve Condoleezza Rice’dı (Cheney’in müttefiki Donald Rumsfeld’in de sesinin fazlasıyla duyulduğunu fakat Bush’un 2007’de onu Cheney’in hedeflerini yüksek sesle dillendirmesi sonucu kovduğunu biliyoruz).
Cheney amaçlarını gerçekleştirmek için sessizce perde arkasında kalarak oldukça saldırgan biçimde çalışmayı seçti. Cheney’in amaçları 2001-2006 arasında Bush yönetimi tarafından büyük oranda kabul edildi. Cumhuriyetçiler 2006’daki kongre seçimlerinde büyük bir yenilgiyle karşılaştıklarında Bush duruşunu değiştirmiş ve -Cheney’den bıkarak- işleri Robert Gates tarafından desteklenen Condoleezza Rice’a bırakmıştı.
2008 seçimlerinden beri hem Bush hem de Rice kasten oldukça sessizler. Bu önemli ölçüde John McCain’in mağlup başkan adayı olmasından kaynaklandı. Diğer taraftan Cheney sürekli bir hatibe dönüştü. Cumhuriyetçi Parti’nin önde gelen konuşmacısı rolünü üstlendi. Bunun da ötesinde cesareti olmayanlara Cumhuriyetçi safları terk etme çağrısında bulundu. Senatör Arlen Specter’ın Cumhuriyetçileri bırakıp Demokrat Parti’ye geçme kararını alkışladı. Colin Powell’ı ve hatta McCain’i de aynı şeyi yapmaları için alenen destekledi. Belki de sırada bu listede George W. Bush vardır.
Çoğu yorumcu Cheney’in bunu yaparak Cumhuriyetçi Parti’nin durmadan düşüşünü garantilediğini düşünüyor. Birçok Cumhuriyetçi siyasetçi özellikle de “ılımlılar” böyle diyorlar. Cheney bunun farkında değil mi? Böyle düşünmek siyasi stratejisinin özünü gözden kaçırmak demektir.
Cheney Cumhuriyetçilerin önümüzdeki 4 ila 6 yıl içindeki seçimlerde iyi sonuçlar almayacak olmasını bir avantaj olarak ele alıyor. En acil görevin Obama’nın aşamalı yükselişini durdurmak olduğunu söylüyor. Bunu yapmak için ABD kamuoyunu, bitmeyen merkezin sağa karşıtlığı tartışmasına geri döndürmek gerektiğine inanıyor. Cheney, bunu bağıra çağıra ve ısrarla yaparsa, kendi konumu ve Obama’nın merkezci konumu arasında bir orta yolun bulunacağına ve bunun siyasi çıktılarını kullanabileceğine inanıyor. Bunun sonucunda, 2016’da geriye dönüp baktığımızda birçok şeyin pek değişmediğini göreceğimizi düşünüyor. 2016’daki Cumhuriyetçi zaferle ülkenin Cheney’in uzun süredir savunduğu ve başkan yardımcısıyken de öne sürdüğü aşırı sağ kanat yola yeniden gireceğine güveniyor.
Kim haklı çıkacak? Obama’nın geçiş stratejisi popülerliğinin devam etmesi üzerine kurulmuş. Bu da savaşa ve ekonominin durumuna bağlı. Ortadoğu’daki Birleşik Devletler siyaseti, Amerikan insanına batakta gibi görünmeye başlarsa sol onu yüzüstü bırakacaktır. ABD ve dünya bunalıma daha da fazla girerse ve özellikle de işsizlik oranları hatırı sayılır yükseliş gösterirse merkezdeki seçmenler de onu terk etmeye başlarlar.
İkisi de oldukça muhtemel sonuçlar. Her ikisi de gerçekleşirse, özellikle de her ikisi birden, Obama’nın tüm toplumsal değişim politikaları boşa çıkacak. Cheney de zahmetsiz bir başarı kazanmış olacak. Pek tabii, Ortadoğu cephesinde ve ekonomik cephede sonuçlar daha da muğlâklaşacak. Buna ne büyük bir başarı ne de açık bir felaket diyebiliriz. Bu durumda aşamalı bir toplumsal değişim yaşanacağı kesin ancak biraz sulandırılmış haliyle. Bu, kendisini solda ya da merkezin solunda kon
umlandırmaktansa merkezde konumlandıran Obama’nın taktiksel olarak, taleplerinin önemli bir kısmından başlangıçta vazgeçmesinden kaynaklanıyor.
Siyaset çetin bir iş. Aynı zamanda başka şeyler de. Yakın siyasi danışmanı David Axelrod bu olumsuz sonuçların neler olabileceğini geçenlerde bildirdi. Obama’nın “Amerikan halkıyla şansını denemeye istekli olduğunu” New York Times‘a açıkladı. “Aynı zamanda argümanlarında kimi zaman başarılı olup kimi zaman olamayacağını da biliyor” diye ekledi. Amerikalıların sabrının sonsuza dek sürmeyebileceği Axelrod’a hatırlatıldığında ise şu cevabı verdi: “Olabilir. Siyasette ne olacağı belli olmaz”.
1 Haziran 2009
[binghamton.edu adresindeki İngilizce orijinalinden Açalya Temel tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]