22 Mayıs’ı 23 Mayıs’a bağlayan gece saat 10.00… Erdal’ların evine 5 metre uzaklıkta 5 kişi oturmuş börek yiyip ayran içtikten sonra sohbet ediyorlar. İçlerinden birisi ertesi gün askere gidecek. Onların çocukluktan beri oturdukları yer. Her yaştan mahallelinin, gençlerin ve çocukların da geç saatlere kadar oturdukları kapı önü burası. Derken saat 1’i çeyrek civarı bir polis […]
22 Mayıs’ı 23 Mayıs’a bağlayan gece saat 10.00… Erdal’ların evine 5 metre uzaklıkta 5 kişi oturmuş börek yiyip ayran içtikten sonra sohbet ediyorlar. İçlerinden birisi ertesi gün askere gidecek. Onların çocukluktan beri oturdukları yer. Her yaştan mahallelinin, gençlerin ve çocukların da geç saatlere kadar oturdukları kapı önü burası. Derken saat 1’i çeyrek civarı bir polis ekibi gelip kimlik soruyor, kızımla bir gencin yanında kimlikleri yok. Kimlik numaralarını söylüyorlar. Başka bir gencin telefonunu elinden çekip bu kaçak diyerek gasp ederek alıyor. Genç bir refleksle telefonunu çekip alıyor. Polis GBT’lerine bakıyor. Konu “kapı önünde kimliksizsiniz” oluyor. Kapı önünde kız çocuğu sırtına çanta alacak değil ya. Momu’ysa ayağını incitmiş topallıyor, kapı önü diye terlik ve eşofmanıyla gelmiş oturmaya. Birinin evi 30 metre, diğerinin dedesinin evi 12, babasının evi 15 metre. Arkadaşlarından birinin gidip getirebileceklerini söylüyorlar. Ekipteki polis “hayır” diyor. Kızım 15 metre uzaktaki evini işaret ederek “buyurun gidip birlikte alalım” diyor. Polis, “ekip arabasıyla gidersek gideriz” diyor, gençleri ısrarla arabaya bindirmek istiyor. Gençler “burası bizim mahallemiz burası da kapımızın önü” diye defalarca tekrar tekrar söylüyorlar. Yarım saatten fazla aynı şekilde devam ediyor, psikolojik şiddet ve saldırı. Gençlerden birini gönderip yada telefon ettirip kimlik istetmeyi de, aralarından birinin gidip kimlikleri getirmesini de istemiyorlar. Onlar önerdiklerinde de reddedip “durun” diyor. 5 metre ilerdeki eve seslenip “teyze uyan torununun arkadaşlarının kimliğini getir” demeyi unutalı 30 sene olmuş galiba. Sadece kimliksiz bahanesiyle iki genci almayı düşünüyorlar. Gençler “getirelim”, “gidip alalım”, “seslenip uyandıralım” dediklerinde, askere gidecek olan genç üzerindeki asker olduğuna dair belgeyi gösterip, “ben yarın askere gideceğim, bunlarda akrabam ve arkadaşlarım, benim için geldiler” dediğinde de, bunu söyleyen gençte dahil hepsini tehditle ekip arabasına bindirmeye ve ısrarla sürekli tahrik etmeye çalışıyor. Gençler hep birlikte “Sultan neneyi” uyandıralım diyor, evi durdukları yere 5 metre. Nenesini uyandırmak isteyen genç parmak kadar bir taş alarak “cama atayım” diyor, cama dönüyor, sırtı polis ekibine dönük, polis “durun kıpırdamayın” diye bağırıyor. Kimlik kontrolü esnasında her birinin yakın akraba olduğunu görülüyor. Girdiği sokakta oturanların sağı solu ile birlikte 3 sokağın da akraba ve hemşeri olduğunu bildiği için kimseyi uyandırtmamaya çalışıyor.
Gençlere “hakkınızda şikayet var” deniyor. “Bu önünde oturduğunuz işletme şikayet etti” deniyor. Tutmuyor. İşletme sahibinin “çocuklar masa vereyim yerde oturmayın” dediğini belirtiyorlar. Yeni bir yalan “gürültü yapmışsınız” oluyor. Gençlerden biri ısrarla polisin uydurduğu yalanı açığa çıkarmak için, “burada kimse bizden şikayetçi olmaz hepsi yakın ve uzak akrabam ben burada büyüdüm, biri benden şikayetçi olacağına kulağımdan tutar eve götürür” demeye çalışıyor. Bunun üzerine polis memuru saldırgan bir tavırla “seni emniyete götüreceğiz” diye tehdit ediyor. Tehditvari bir tavırla ekip arabasına binmesini söylüyor. Kızım “beni neyle suçluyorsunuz kimlik işlemi yapın (para cezası yazın)” demesine rağmen işlem yapmayıp ısrarla bin diyor, diğer gençler, arkadaşlarını vermemek için kimliği getirmekte kararlı davranınca kimliği olmayan diğer genci de emniyete götüreceğini tehditvari ve saldırgan bir tavırla söylüyor. Baştan beri ağzını açan her bir gence aynı tutumla aynı tehdidi savuruyor ve sürekli tarik etmeye çalışıyor zaten. Polisin tehditleri ve arkadaşlarını tahrik etmeye çalışması sonucu Kızım ekip arabasına biniyor. Olay varmışçasına olay yaratmaya, germeye, tehdit etmeye bir diğer yandan diğer ekiplere haber vererek, mümkünse gençleri tahrikle, provokasyonunu olaya dönüştürmeye gayret ediyor. Yaka numarası bile yok.
Kapı çalıyor “Süleyman amca kapıyı aç” diye. Gelen genç, kızımın kimliğini istiyor. Alıp çıkıyorum. Bir solukta varıyorum. Beni gençlerin bulunduğu yerden biraz ileriye doğru çağırıyor. O ana kadar olanlardan haberim olmadığını bildiği için 3 numaralı yalanını da bana söylüyor: “bir kaç kişi bir bayanı rahatsız ediyor diye ihbar aldık” diyor. Kızımın kimliğini uzatıyor, “bunlar 15 yıldır birlikte büyüdüler” diyorum. Kızım ekip arabasında. Kimliksiz kapısının önünde duruyordu bahanesiyle almış araca, çıkarmayı düşünmüyor ki. “Bunlar arkadaşları, kardeşleri” diyorum. Yalanı yutulmayınca; bu kez bana, “sizin kimliğiniz” diyor. Onu da uzatıyorum. O bahanesi de kalmadığından kızımı araçtan indirmek yerine gençlerden birine dönüp sözlü sataşmaya çalışıyor. Kızımı araçtan alıyorum, gence cevap vermemesini söylüyorum. İki sokağın bir kısmının ışıkları yanmaya başlamış. Cevap alamayınca boşluğa düştüğünü farkedip, ancak çekiliyor.
Görevi halkın “güvenliğini ve huzurunu sağlamak” olan polis, huzur ve güvenliği bozmaya gelmiş. İlginç mi?
Son üç yıldır muhalif bir şair olduğumun bilinmesinin yanısıra, esasen son iki yıldır Rüzgarlıbahçe Koruma Kalkındırma ve Dayanışma Derneği Yönetim Kurulu üyesi olarak ve mahallenin evlerinin 2500 ‘ünden 2000’nin imzalanmış yakım planlarının saldırısı altında olduğu gerçeğini bilerek derneğin yer yer yapmaya çalıştığı çalışmalar içinde yer alıyorum. Mahalle halkı beni yakından tanıyor.
Gerçekte Beykoz’da 35 bin, 40 bin ev yıkmayı 250 bin insanı buradan sürmeyi planlayan, Beykoz’daki tüm liseleri Ali Bahadır Köyüne sürmeyi öneren, Beykoz Devlet Hastanesi’ni acaba ne yapsak, ne yapsak nasıl yapsak diye vb.’ni planlayan yıkım plancıları; yıkıma karşı en ufak bir çalışmaya, hak talebine veya hak talebi ihtimaline tahammül edemiyor. Gerçekte 4916 sayılı yasanın 5. maddesi ile bile yerleşim alanlarının büyük çoğunluğunu üzerinde oturanlara tahsis etmesi gerekirken, “SİT bölgesi tapu veremiyoruz” yalanına sığınıp, 1. 2. 3. derece SİT alanları kavramlarını birbirine bir kılıç darbesiyle karıştırarak halkın barınma hak ve talebini Beykoz’u SİT alanından çıkarmaya yedeklemek, tedricende olsa halkı sürmek, üçüncü köprü ayağını da bu yolla açmayı, el değmemiş binlerce hektar ormanı kırmayı hedefliyor.
Kavacık diye bilinse de, Rüzgarlıbahçe Mahallesinde aylardır süren 25 metrelik yol ve kavşak çalışması var. Kavşak öyle geniş bir alana yayılmış ki, kavşak mahalle içinde gezinen yan yollara dönüştürülmüş. 57- 58 ev bu yoların yıkım tehdidi altında. Üstelik imzalı onaylı yıkım planlarında bu yollar yok. Fırtına da buradan kopuyor.
Rüzgarlıbahçe Koruma Kalkındırma Dayanışma Derneği’nin bu alana ilişkin neredeyse hiçbir ciddi çalışması olmasa da derneğin varlığı ürkütüyor. Dernek benim şahsımda hedef alınıyor. Süregelen provokasyonlara bir yenisi eklenmeye çalışılıyor.
Dernek 2007 yazında mahalleliyle birlikte yaptığı basın açıklamaları, toplantılar vb. bu yana bir çok etkinliğiyle benimde şahsımda yıkımlara karşı kararlılığıyla biliniyor. Bu durum, seçim öncesi Beykoz Dernekler Birliğiyle hazırladığımız Belediye Başkan adaylarının imzalamasın talep ettiğimiz, Beykoz yerel basınında yalnızca Bilgi Beykoz Gazetesinin sahiplendiği taahhütnameyi Dernek adına Başkan adaylarına bizzat ulaştırdığımda,… ve daha önce Çocuk Göğüs Hastanesi’nin kapatılmasına karşı tutumumda biliniyor.
Sonuç olarak giderek atıl hale gelen derneğin ve dernek yönetiminin; polisin bu tutumunda temel
bir etken olduğunu bilerek dernek yönetim kurulu başkan yardımcılığı görevimden istifa ediyor, işlevsiz kalan diğer dernek yöneticilerini olağanüstü kongre kararı alarak kongre hazırlıkları yapmaya, Rüzgarlıbahçe halkını derneğine daha çok üye olup sahip çıkarak , daha işlevsel hale getirmeye, yeni üye olan iş yapmaya ve yönetmeye aday olan gençleri ikişer üye katmaya, mahallenin sorunlarını öğrenmeye, öğretmeye, sahiplenmeye ve derneği yönetmeye aday olmaya çağırıyorum. “Dernek yöneticisinin çocuğuyla birlikte beş gencin tahrik edip kafasını kırarsak bu iş tamam” diyen (sanan) aklı kınıyor; her bahar -yaz zaten yapıyor olsak da; bu kez ilan ederek, 13 Haziran ve 20 Haziran Cuma günleri gece saat 11’den 1’e kapı önünde oturmaya tüm derneklerin çağrı yapmasını diliyor, Beykoz halkını böyle provokasyonlara gelmemeye, bu ve benzeri tahriklere dikkat etmeye, evimiz, kapımızın önü, sokağımız bizimdir deyip, yaşadıkları yerdeki yaşamlarına sahip çıkmaya çağırıyor; kamuoyunun bilgisine sunuyorum.
*Süleyman Kaplan
Öğretmen- Şair
Rüzgarlıbahçe Koruma Kalkındırma ve Dayanışma Derneği
Başkan Yardımcısı