“Başlı başına bir dünyadır aşk. Ya tam ortasındasındır, merkezinde, ya da dışındasındır, hasretinde” Topraklarımızdan hayli uzakta olan Küba için ne yazılabilir diye düşündüğüm şu anda hem Havana’yı terk etmenin buruk hüznü, hem de İstanbul’a dönüyor olmanın heyecanı içindeyim. Küba hakkında birçok şey yazıldı. Benim yazdıklarım bu ada ülkeyi ziyaret etmiş olmaktan kaynaklanan kişisel gözlemlerle sınırlı […]
“Başlı başına bir dünyadır aşk. Ya tam ortasındasındır, merkezinde, ya da dışındasındır, hasretinde”
Topraklarımızdan hayli uzakta olan Küba için ne yazılabilir diye düşündüğüm şu anda hem Havana’yı terk etmenin buruk hüznü, hem de İstanbul’a dönüyor olmanın heyecanı içindeyim. Küba hakkında birçok şey yazıldı. Benim yazdıklarım bu ada ülkeyi ziyaret etmiş olmaktan kaynaklanan kişisel gözlemlerle sınırlı kalacak. Küba’ya gitmenin ya da Küba’da olmanın farklı biçimleri mevcut. Turistik, Uluslararası Tugaylar, 1 Mayıs kutlamaları bunların başlıcaları. Küba’ya Jose Marti Dostluk Derneği aracılığı ile geldim. Havana’nın turistik ve görülmesi gereken yerleri dışında hazırlanan program içinde Küba sağlık hizmetlerini yakından görebilmeme olan sağlayan hastane ve poliklinik ziyareti dışında, CDR (Devrim Savunma Komiteleri) üyeleri ile tanışma olanağına da kavuştum. Sokakta karşılaştığınız Kübalılar için övünç kaynağı olan üç şey mevcuttu. Eğitim-sağlık ve devrimin savunulması. Tüm Küba sokakları ağız birliği etmişcesine aynı şeyi konuşuyordu. Sıradan Avrupalı ve ülkemizin okumuşları için Fidel sonrası Küba hep merak konusu olmuştur. Onların meraklarını merak kabul edip aynı soruyu hem CDR üyeleri hem de sokaktaki Kübalıya yönettim. Yanıt “hepimiz Fidel’iz, bir daha asla Amerikan kolonisi olmayacağız” oldu. Küba, gözünü batı demokrasisine açmış orta sınıf aklının algılamakta güçlük çektiği bir ahlaka ve demokrasi kültürüne sahip. Bu kültürde Fidel sadece bir figür. Devrimin kazanımları tüm Küba halkı tarafından sahiplenilen ve korunan bir ideal. Dağa taşa yazdıkları “patria o muerte” (Ya vatan ya ölüm!) bu idealin sembolik ve basit anlatısı. Hastane ve poliklinik ziyaretinde bizi karşılayan ve sağlık hizmetleri konusunda bilgi veren polikinik şefinin anlattığa göre Küba dünyada yaygın sekiz salgın hastalığın eredike edildiği bir ülke. Doğumdan sonraki bebek ölüm oranları sıfıra yakın. Ülke için çocuklar ve yaşlılar öncelikli sağlık hizmetinden yararlanıyor ve tüm sağlık hizmetleri Küba halkına olduğu kadar bu ülkeyi ziyaret edenler için bile ücretsiz. Birinci ve 2. basamak sağlık hizmetleri ve koruyucu hekimlik çok yaygın. Ülkenin en saygın doktorları pratisyen ve aile hekimleri. Özellikle Türkiye’de koruyucu hekimliğin olmadığı ve uzmanlaşmanın teşviki dikkate alındığında sağlık hizmetlerinin kapitalist pazar içinde nasıl manüple edildiği daha da iyi anlaşılıyor. Hazırladıkları istatiksel bilgileri hayret içinde dinlerken aklımdan geçen soruyu bana yöneltiler. “Düşünsene doktor, abluka olmasaydı daha neleri başarabilirdik.” Gülümsedim. Aklımı okuyor olmalısınız dedim. Yanıt aynı güzellikteydi. “Ortak akıl da ondan.”
Küba’yı gezmeye gelenlere bir öneri. Sadece Havana’da kapalı kalmayın. Tüm Küba’yı dolaşın; ülkenin güneyini, Trinidad’ı, Santa Clara’yı mutlaka görün. Gökyüzünün bu kadar uzak ve geniş olduğuna şaşacaksınız. Ülkenin güneyine yolculuğunuzda bu sınırsız gökyüzünde inanamayacağınız kadar çok şahin göreceksiniz. Küba’nın gökyüzünde “şahinler”, yeryüzünde “CDR” var. CDR oldukca etkin bir örgütlenme. CDR üyeleri ile karşılaşma tanıdık ve içten. Her mahalle komşuluk ilişkileri üzerinden eğitim, sağlık, barınma, aklınıza gelebilecek tüm sosyal sorunlar temelinde örgütlü. Aynı zamanda kontrgerilla hareketlerine karşı ve Küba devrimi kazanımları konusunda benzer duyarlılık ve örgütlenme bilincine sahip. Herkes CDR üyesi olabiliyor. Toplumun yarıdan fazlası CDR üyesi. Üyelik gönüllü ve örgütsel hiyerarşi yok. Komünist Partisi üyelerinin nerdeyse tamamı CDR üyesi fakat CDR üyelerinin Komünist Partili olması gerekmiyor. Tanışma, evlerinde gerçekleşiyor. Kadın, çocuk, yaşlı, yetişkin tüm CDR üyeleri kapıda karşılıyor sizi. Hemen içlerine alıyorlar. Ekmeklerini ve romlarını paylaşıyorlar tüm sıcaklığıyla. Küba nerden baktığınızla ilişkili bir ülke değil. Gezinizi turizm faliyeti dışına kaydırabilir ve kasıntı liberal havanızı atabilirseniz, sizi tüm sıcaklığı ile Devrim ve Aşkın kucakladığını görüyorsunuz.
Havana Uluslararası Havalimanından aklımda şu cümlelerle ayrılıyorum:
Aşkla gelinebilecek en uzak yer Küba.
Aşkı savunmak gerekiyor.
Savunulacak bir şeyiniz yoksa, öldürülmesi gereken ölüleriniz vardır.
Mustafa Ö. Soylu/29-Mayıs-2009 Havana
Not: Ülkeye 30 Mayıs’ta döndüm. Sendika.Org’da Hasan Bülent Kahraman ile ilgili yazıları hayret ve merakla okudum. Gözünü batı demokrasileri ile açmış bu bayların “öldürülmesi gereken ölüleri” bile yok. Küba 1959 devrimi öncesi Amerika’nın kerhane ve kumarhane olarak kullandığı bir sömürge kolonisiydi. Devrim Küba topraklarında onurlu bir halk yarattı. Küba demokrasisini eleştiren, sosyalist planlamaya burun kıvıran, hayran oldukları burjuva demokrasilerine dayanarak Küba’yı seks turizmi yapılan, demokrasinin olmadığı bir ülke ilan etmekteler. Ve unutmaktadırlar ki Türkiye’nin başkentinde bir günde 27 tane yeni doğan bebek hastane enfeksiyonundan ölmekte ve ölüleri karton kutularla yakınlarına teslim edilmekte. Eğitim ve sağlık hak olarak değil parası olanın ayrıcalığı haline gelmekte. Sayıları bile belli olmayan partilerle demokrasi oyunu oynanmakta. İslamcı faşist partiyle özgürlük ve demokratik açılım hayalleri kurmaktalar. Bu baylara söylenecek tek şey var. Küba topraklarının her karışında “patria o muetre, venceremos” yazıyor. Ve ne güzel ki bu topraklara da “patria o muerte” yazacak devrimci ve komünist bir damar var.