“Türkiyeli halklar, ezilen tüm kesimler kendi hak ve özgürlük taleplerinin ancak eşitlikçi bir düzlemde çözülebileceğini düşünüyorlarsa, bu düzlemi tarif eden adımları atmalı ve mücadele programlarına almalıdırlar”. Diyarbakır kadın buluşması , Kürt sorununda demokratik ve barışçıl çözüm olanaklarının kadınların dili ve dünyasıyla kavranışının bir kez daha değerlendirildiği kısa bir toplantı halinde gerçekleşti. Toplantı, 30 yıllık savaş […]
“Türkiyeli halklar, ezilen tüm kesimler kendi hak ve özgürlük taleplerinin ancak eşitlikçi bir düzlemde çözülebileceğini düşünüyorlarsa, bu düzlemi tarif eden adımları atmalı ve mücadele programlarına almalıdırlar”.
Diyarbakır kadın buluşması , Kürt sorununda demokratik ve barışçıl çözüm olanaklarının kadınların dili ve dünyasıyla kavranışının bir kez daha değerlendirildiği kısa bir toplantı halinde gerçekleşti.
Toplantı, 30 yıllık savaş halinin halkların yarısını oluşturan kadınların gündelik yaşantısında ve duygu dünyasında yarattığı travmatik etkilerin kolaylıkla çözülemeyecek kadar derin olduğunu da gösterdi.
Ancak mücadelenin barış dilinin kurulması, barış olanaklarının neler olduğunun objektif olarak tespiti ve barışı getirecek yol haritasının neler olabileceği konuları hala yalın bir hale gelmiş değil.
Barışın toplumsal eşitlik sağlayacak bir değişim gerçekleşmedikçe sadece silahların susmasına yönelik bir içerikle ele alınmasını yeterli bulmuyorum.
Kuşkusuz Kürt halkının temel demokratik taleplerinin konuşulur kılınması ve bu taleplerin gerçekleştirilmesi kısmi bir rahatlama sağlayacaktır.
Ancak savaş rejimini benimsemiş egemenler açısından “tam” ve “eksiksiz” bir eşitlik sağlanması mümkün görünmemektedir.
Yani cinsleri, halkları, sınıfları kısacası eşitsizlik oluşturan tüm temel çelişkileri eşitlikte birleştirecek bir adım atılmayacaktır.
Türkiyeli halklar, ezilen tüm kesimler kendi hak ve özgürlük taleplerinin ancak eşitlikçi bir düzlemde çözülebileceğini düşünüyorlarsa, bu düzlemi tarif eden adımları atmalı ve mücadele programlarına almalıdırlar.
Bu program, eşitlikçi ve barışçı bir toplumsal hayatın gerekleri olan temel hak alanlarını “net” bir biçimde tanımlamalıdır.
Örneğin anadilini eğitimde kullanabilen bir Kürt çocuğunun yoksulluk gerekçesi ile eğitim hakkını kullanamaması gerçeği de ele alınmalıdır.
Toprağını ekemeyen Kürt köylüsü, köyünün isminin Kürtçe haline döndürülmesi talebi ile yaşamını sürdürdüğü topraklarda tarım yapmasını engelleyen sermaye politikalarına da söz söyleyebilmelidir.
İşsizliğini ya da güvencesiz çalıştırılmayı da sömürü düzeninin başka bir hali olduğunu söyleyerek mücadele içine “kuvvetli” bir gündem olarak alabilmelidir.
Bütün bu tartışmaların “silahların sustuğu” bir ortamda daha kolay yapılacağı kesinlikle doğrudur ancak görünen o ki silahların barış adına susması için de bu bütünlüklü mücadele çizgisinin güçlendirilmesine ihtiyaç vardır.
Türk ve Kürt halkının mücadelesindeki yol arkadaşlığının kurulması için düzenin sözde açılımlarını beklemeden barış cephesinin mücadele çizgisinde bu tür bir genişletici ve birleştirici açılım yapması gereklidir.
Bu mücadele birlikteliği sömürü çarkının talan ettiği ve her geçen gün yaşamın daha da zorlaştığı Türkiye toplumuna birlikte verilen en anlamlı mesaj olacaktır.
Kadınların eşitsizliği en şiddetli biçimde yaşadıkları düşünüldüğünde tüm bu eşitsizliklerin ortadan kaldırılması mücadelesinde de en önde olmaları gereklidir.
Kürt kadınlarının özgürlük mücadelesinde ileri fırlayan ve tüm halklar için önemli bir örnek haline getirdikleri hareketin “barış” talebi de yukarıda ifade etmeye çalıştığım “hak” alanlarını kapsayarak ilerleyebilmelidir.
Eşitlik isteyen Kürtler ile eşitlikçi ve özgür bir hayat için mücadele eden Türklerin yollarının kesiştiği en anlamlı alanlardan birisi burası olacaktır.
Bu alan şovenizmle boğulmaya çalışılan Türk yoksullarının Kürtleri anlama, birlikte irade geliştirme olanaklarını fazlalaştıracaktır.