Çifte standarttan, oportünizmden, ikiyüzlülükten arınmış bir siyasetçi görmek kısmet olmayacak anlaşılan. Başbakan Erdoğan da çifte standart ve oportünizmden yana eskileri aratmadı, aratmıyor. Eskilerden farkı, bir de ağzının bozuk olması. Bir farkı da devleti bunca yıldır yönetmesine karşın olgunlaşmaması ve hoşgörüsüzlükten yana eskileri fersah fersah geride bırakması. Partisinin kapalı toplantılarında bendelerine nasıl hitap ettiği bir yana, […]
Çifte standarttan, oportünizmden, ikiyüzlülükten arınmış bir siyasetçi görmek kısmet olmayacak anlaşılan.
Başbakan Erdoğan da çifte standart ve oportünizmden yana eskileri aratmadı, aratmıyor. Eskilerden farkı, bir de ağzının bozuk olması. Bir farkı da devleti bunca yıldır yönetmesine karşın olgunlaşmaması ve hoşgörüsüzlükten yana eskileri fersah fersah geride bırakması.
Partisinin kapalı toplantılarında bendelerine nasıl hitap ettiği bir yana, açık kamusal toplantılarda öyle laflar etti ki, ömrünün sonuna kadar peşini bırakmaz, yakasından düşmez.
Almanya’daki toplantıda, parasını yeşil dolandırıcılara kaptırmaktan yakınan işçi için “Çağırın şu sahtekârı, ne diyor?” demişti.
Mersin’de tarım politikalarından yakınan çiftçiyi “Lan terbiyesizlik yapma, ananı al git!” diye azarlayıp dövmekten beter etmişti.
Kocatepe Camii avlusundaki kitap fuarında görüntü almak isteyen muhabiri “Terbiyesizlik edepsizlik etme!” diye azarlamıştı.
Daha neler neler…
En ufak eleştiri sahibine ya “edepsiz” dedi ya da “çirkin”.
Sözlüklerde edep, “terbiye, kibarlık, utanma” diye açıklanıyor. Edepsizlik ise, utanılacak işleri sıkılmadan yapmak diye anlatılıyor. Yani öyle geçiştirilecek hafiflikte bir hakaret değil.
Bir keresinde dilinin altında bakla bırakmadı, “edepsizlik” eşiğini de aştı. TBMM’de Kemal Abi’sine eleştiride bulunan CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’a “İddiasını ispatlamayan… Oraya işte ben üç tane nokta koyuyorum!” diye karşılık verince Baykal’ı da çileden çıkardı. Günler geçmiş Baykal’ın öfkesi geçmemişti. Üç gün sonra Baykal da dilini serbest bırakıp, “O üç nokta, Başbakan’ın yakasında yerini almıştır. Onu, uygun görüyorsa, yakasından alır, daha uygun bir yerine koyabilir. Ben yakasına koydum” deyince Tayyip Erdoğan suskun kalmıştı.
Galiba Erdoğan’la başa çıkmanın yolu bu! Ne de olsa şeriatçı. Kişiliği, dünyası misliyle karşılık vermek üzerine kurulu. Misliyle karşılık verip almayınca rahat edemiyor!
Erdoğan’ın “edepsizlik” eksenli hakaretlerinden nasibini almayan kalmadı herhalde. Diriler bir yana ölüler de nasiplendiler Erdoğan’ın hakaretlerinden. Şehitlerden “kelle” diye söz ettiği için mahkeme kararıyla 3 Yeni Kuruş tazminat cezasına çarptırılması daha iki yıl önceki bir olay.
Bugünlerde yine formunda, onu bunu azarlamadan duramıyor. Hakaret ettiği gibi bir de edep dersi veriyor.
Önce partisine, “AKP” diyeni edepsizlikle suçladı; “AKP diyenler ne yazık ki demokratik noktadaki etik kurallara uymadan, siyasi etiği hiçe sayarak bunu edep dışı söylemektedirler. Onlara saygımız yok. Bu kadar açık ve ağır söylüyorum” diye esti gürledi.
Öfkesi dinmemiş olacak ki, kendisine “Sen” ya da “Siz” diye hitap edilmesine bile kızdı; “Sayın” denilmesini istedi.
Kendisine yandaşlık eden, yanağını okşayan gazeteci büyüğünün nasihatlerini de dinlemiyor, AK Parti denmesinde ısrar ediyor. Daha dün, damadının yönetimindeki kanalda, partisinin adını bilinen ve alışılan şekliyle “AKP” diye kısaltanlara “edepsiz” diyor; neden kızdığını da, “AKP’yi çirkin açanlar var” diye izah etmeye çalışıyor.
Kim bilir, milletin AKP’yi nasıl açtığı konusunda neler gelmiştir kulağına.
AKP’ye açılımlar
Başbakan’ı kızdıran AKP açılımlarının neler olduğu konusunda, mesela hafiyeleriyle arasında şöyle bir konuşma geçmiş olabilir mi?
– Sayın Başbakanım bir maruzatım var.
– Neler yumurtlayacaksın zehir hafiye?
– Efendim nasıl söylesem bilmem ki.
– Ne söyleyeceksen çabuk söyle edepsiz.
– Kızmazsınız değil mi Sayın Başbakanım.
– Çatlatma adamı yahu, ne yumurtlayacaksın?
– Efendim geçenlerde tebdili kıyafet edip bir kahvehaneye gittim. Ak Partimiz hakkında neler söylüyorlar neler.
– Neler söylüyorlarmış?
– Efendim AKP diyorlar, Akrabaları Kalkındırma Partisi niyetine.
– Vay edepsizler vay! Başka ne diyorlar?
– O kadar çok şey diyorlar ki, yok Allah Kitap Partisi, yok Allah’ı Kandırma Partisi, yok Ahaliyi Kandırma Partisi, yok Amerikancı Kullar Partisi…
– Vay şerefsizler vay, gösteririm ben onlara.
– Efendim bir şey daha diyorlar ama söylemekten edep ederim.
– Çekinme söyle, biz bizeyiz.
– Efendim bir de üç noktalı bir isim yakıştırmışlar ki, az kalsın hafiye olduğumu unutup…
– Ben de onları üç nokta…
İstihbaratçılarıyla, danışmanlarıyla aralarında böyle bir konuşma geçti de mi Başbakan böyle sinirli? Gündem mi değiştirmek istiyor, kendisine oy yağdıran lümpen kütlenin duygularını galeyana getirip alacağı alkışla rahatlamak mı istiyor, belli değil.
Bana sorulursa, biraz Turgut Özal’ı anımsatıyor. O da partisinin ismi konusunda hassastı; ama ne kadar ısrar ettiyse de Anavatan Partisi’nin kısa adını ANA Parti yaptıramadı, milletin diline ANAP diye yerleşti ve hep yolsuzlukları çağrıştırdı; “Çalıyor ama iş de yapıyor” diye bilindi.
AKP’nin ANAP kadar başarılı olup olmadığı bir yana, “Kasımpaşalı Özal” da biliyor ki, partisinin adı tüzüğünde ne yazarsa yazsın, çok büyük bir çoğunluğun dilinde AKP diye telaffuz ediliyor. Erdoğan ne kadar kızarsa kızsın, AKP, çoğunluğun dilinde AK Parti olmayacak. Hatta çoğunluk AK Parti demeyi benimsemiş olsa bile, bu söylem partinin gerçekten “ak” olduğunu göstermeyecek.
Partiye Hazine yardımını sahte belgeyle harcanmış gösterme davasının şüphelisini aklanmadan Cumhurbaşkanı seçen, onca milletvekili hakkında “ihaleye fesat karıştırma”, “görevi kötüye kullanma”, “zimmet, kamu taşıma biletlerinde kalpazanlık, resmi evrak ve kayıtlarda sahtecilik ile cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak” suçlamasıyla düzenlenmiş dosyaları TBMM’de hasıraltı eden,
bizzat lideri aynı dosyaların şüphelisi olan, emekçinin anasını ağlatıp dolar milyarderi sayısında dünya rekoru kıran parti istediği kadar “Ak” sıfatını kendisine isim olarak koysun; milletin dilinde Ak Parti olmayacak, nasılsa öyle bilinecek.
Galiba Başbakan’ın AK Parti yerine AKP denmesine asıl kızgınlığı da, kendisi ne derse desin milletin AKP’yi “ak” olarak kabul etmemesine, “ak” sıfatını AKP’ye yakıştırmamasına. Başbakan kendince haklı. Zira dil ve söylem de bir iktidar alanı. Ama sözcükler “gerçeğin beceriksiz avcıları”. Tıpkı AK Parti denilmesindeki ısrarın hamlığı gibi. Başbakan, partisine AKP denmesine kızıp hakaret etmek yerine, niçin öyle dendiği üzerine kafa yormalı. Bu son cümle de gerçeğin beceriksiz avcılığı gibi temenninin beceriksiz ifadesi oldu galiba. Çünkü nafile bir temenni.
Sözü uzatıp konuyu dağıtmayalım. Siyasette hangi partiyi kimin nasıl adlandırdığını herkesin kendi îzanına bırakıp, bu konuyu noktalayalım.
Ev buzağısından dana olur mu?
Başbakan hayvanlar dünyasından metaforlarla konuşmaktan hoşlanıyor. Henüz partisini kurmamışken, Kahramanmaraş’taki bir yayla şenliğinde, siyasette yeni isimlere fırsat verilmemesinden yakınmış; “Bizdeki mantık şu; ev buzağısından dana olmaz. Biz 40 yaşına geldik, hâlâ öküz olamadık. 46 yaşında elin adamı ABD’ye başkan oluyor, bizde bu yaş çok genç oluyor. 55 yaşında ABD’li başkanlık görevini bırakıyor.” demişti. (Sabah ve Akşam, 26 Haziran 2000)
Memleketi 7 yıldır yönettiğine ve yaşça 55’i devirdiğine göre kendi kavlince büyüdü mü, muradına erdi mi, sözüne sadık kalıp siyaseti bırakır mı, kendisi bilir.
Acaba şimdi bu konuşmasını anımsar mı ya da anımsatana ne der?
Ne derse desin! Burası Türkiye. Başbakandır, ne derse yeridir!
Hayvanlar dünyasından metaforlarla düşünmenin konuşmanın bir sakıncası yok. Tersine, Başbakan’ın nutuklarında olduğu gibi yerine göre anlatım zenginliği sağlıyor.
Biz de öyle yapalım, sevimli dostlarımızın kulaklarını çınlatalım.
Ziya Paşa demişti ki, “Zerdüş palan vursan eşşek yine eşşektir!”
Biz de bir fıkra ekleyelim:
Adını değiştiren adam
Adamın köy yerinde lakabı “Eşek Hüsam” imiş…
Karısı “Ben bu ‘eşek’ adından bıktım, git ağaya yalvar yakar, ne yaparsan yap, senin adını değiştirsin!” demiş…
Emir büyük yerden. Adam gitmiş, bir süre sonra sevinçle dönmüş;
– Müjde kadın! Ağa benim adımı değiştirdi…
Kadın heyecanla sormuş;
– Ne yaptı, ne yaptı?
– Adımı ‘Sıpa’ koydu. Artık herkes bana ‘Sıpa Hüsam’ diyecek!
Karısı yüzünü buruşturmuş:
– Tüh Allah senin müstahakını versin, sen büyür yine eşek olursun!
Sadece bir fıkraydı.
Sürçü lisan ettikse affola!