Dünyada bir benzeri olmayan, işçilere 1 Mayıs için Taksim Meydanı yasağı, 31 yıllık aradan sonra kırıldı. Doğrusu iktidar, İstanbul Valiliği, orantısız polis gücü kullanımı ile yasağı bu yıl da deldirtmemek için çok direndiler. DİSK’in 70 örgütlenmenin desteğinde Taksim’de kutlama kararlılığı kırılamayınca, meydana girecekleri, Valiliğin ölçekleri ile makul sayıda “simgesel, yöneticiler katılımı düzeyinde” tutmak üzere, İstanbullulara […]
Dünyada bir benzeri olmayan, işçilere 1 Mayıs için Taksim Meydanı yasağı, 31 yıllık aradan sonra kırıldı. Doğrusu iktidar, İstanbul Valiliği, orantısız polis gücü kullanımı ile yasağı bu yıl da deldirtmemek için çok direndiler. DİSK’in 70 örgütlenmenin desteğinde Taksim’de kutlama kararlılığı kırılamayınca, meydana girecekleri, Valiliğin ölçekleri ile makul sayıda “simgesel, yöneticiler katılımı düzeyinde” tutmak üzere, İstanbullulara kâbus gibi bir gün daha yaşatıldı. Abluka altına alınan katılımcıların çoğalmaması için Taksim’e giden tüm yollarda birkaç yüz metre ile oluşturulmuş polis barikatlarını geçmeye kalkışanlar, gözyaşartıcı bomba ve basınçlı su fışkırtılarak acımasızca dağıtıldılar..
Ne yaptılarsa yaptılar, yasaklardan bıkmış, Taksim’e girmeye karar vermişlerin inadını bu kez kıramadılar. 1 Mayıs 1977’lerden tanıdığım inatçı, kararlı, emeğin onurunu taşıyan aydın beyaz saçlılar, kimilerinin gözlerinden akan yaşlarla “İşte Taksim 1 Mayıs alanındayız” sloganı ile bağıra bağıra, coşkulu anıtın çevresinde turlarını atıp, Kazancı yokuşunun önündeki saygı duruşuna, marşlara katıldılar. Taksim’e girmeyi başaran gençlerin coşkusu çok daha bir taşkındı, ellerinde cep telefonları, İstanbul’un kim bilir hangi ara sokağında kalmış, meydana gelememiş arkadaşlarına çığlıklar atarak, zıplayarak müjde veriyorlardı; “Vallahi doğru söylüyorum, Taksim Meydanı’ndayım, DİSK’in arabasının karşısındayım. Bak marşları, sloganları dinle, sonra görüntü göndereceğim…”
Kendi adıma “artık yeter”in kokusunu, İzmir Kitap Fuarı’nda Server Tanilli Hoca’nın “1 Mayıs’ta Taksim’deyim” sözü ve coşkulu alkışlardan almıştım. Hoca’nın tekerlekli sandalyesi ise en önde, az önce yan yollardan gelmek isteyenlere sıkılan gazlardan kalan ağır, genzi ve gözleri yakan gaz kokuları arasında gelmekte olduğunu gördüğümde, 2 saat kadar önce Pangaltı önünde bıraktığım kuşatılmış DİSK kortejinin katlanarak gelmekte olduğunu anladım. Gelenlerin güçlü slogan sesleri kalabalığın katlanmış ve arkaya uzanan uzun bir kortej oluşturmuş olduğunun ilk habercileriydi. Sonra gelenler yanımdan geçmeye başladıklarında, sabah ilk ciddi gaz bombası, su püskürtme operasyonlarının yaşandığı Çağlayan, Şişli, Osmanbey yan yollarına püskürtüldüklerinde tanık olduğum pek çok kişinin yeniden gelip, yürüyenlere katılabildiklerini biraz şaşırmış olarak gözlemledim..
Birkaçına sorduğumda, iki – üç kez yan arka sokaklara püskürtülmüş olarak, yani bol bol gaz yutmuş halde, başka yan yolları deneyerek bir biçimde ana gruba katılmayı başaranlar, direnenler olduklarını öğrendim. Tabii ince ince kimi püf noktaları daha vardı; geçen yıl yaşananlardan sonra, yani sabahın alacakaranlığında DİSK merkezine yapılan gazlı, basınçlı sulu baskınının deneyimiyle, dünya sendikacılık hareketinden destek gelmişti. Çok sayıda dünya sendikalarından temsilci konumunda yöneticiler, akıllarının almadığı bir tablonun değişmesi için DİSK’le dayanışma içine girdiler. AB sendika liderliklerinin AKP hükümetini uyaran açıklamaları ile de yetinmeyip, doğrudan gözlemcilerle yürüyüşe katıldılar. Türkçesi bu yıl katılımcılar DİSK binası içinde iken, ya da izin veriyoruz dedikleri temsilci katılımcılara, ana yürüyüş grubuna gaz, su sıkılması ve dağıtma operasyonu gerçekleştirilemezdi.
İşçilerin Taksim’e girmelerinin bir felaket olmadığı, tam tersi 1 Mayıs’ın, 1 Mayıs gibi insanca kutlanmasının tek yolu, aracı olabileceği, meydana girildiği an çok çarpıcı bir gerçeklik olarak görülüverdi. Girenlerin zaten bir taşkınlık yapmak akıllarının ucundan bile geçmiyordu. Sevinç içinde olabildiğince kısa zamanda, amaçlarını ortaya koyan eylemlerini, marşlarını, sloganlarını öne çıkardılar. Yöneticiler çok kısa konuşmalarla yetindiler. Sevindirik olanlar ise zaten halaylarla, şarkılarla ortamı iyice ısıtmışlardı. Galiba polis bile bu tablodan etkilendi. Hiç beklemediğim bir sahne yaşandı. Kazancı yokuşuna saygı için inmiş olanlar ile, yolun alt tarafından gelmiş polis barikatına takılmışların içtenlikli sloganları, poisin kısa bir süre için barikatını kaldırması sonucunu verdi. Coşkulu alkışlarla yeni gelenler meydandakilere katıldılar.
Bu yazıyı tamamlarken uzaktan haberlerden Vali’nin “meydandakilerin taşkınlık yapmadıkları, sorunun meydana zorla gelmek isteyenlerden çıktığı..” yolundaki açıklaması kulağıma takıldı. 1 Mayıs’ta Taksim’in kapatılmasının ne kadar yanlış olduğu, provokasyona elverişli koşulların, İstanbullulara işkencenin, doğrudan bu siyasi iradenin inadından, polisin uyguladığı şiddetten kaynaklandığının itirafı gibiydi.
Erdoğan hükümetinin son iki 1 Mayıs’ta yaşananlardan ders almış, 30 yıllık, dünyada benzeri görülmeyen 1 Mayıs yasağının kırılmış, gündemden düşmüş olmasını dileyelim. Belki o zaman işçiler ve sendikaları bütün dünyada olduğu üzere 1 Mayıs emeğin bayramını, anlamına, amacına uygun biçimde kutlamaya başlayacaklar… İstanbullu’yu büyük bir baskı, işkence, terörden kurtarmış olacaklar…
soner@cumhuriyet.com.tr