Geçen yılın 1 Mayıs mücadelesi sürecine ilişkin eleştirel değerlendirmem epey gürültü koparmıştı. DİSK ve KESK’in 2008 1 Mayıs kutlamalarında izlediği taktiğin 2007 1 Mayıs’ından farklı olduğunu; bu farklılığın, devletle, 1 Mayıs’ın “sendikalar bayramı” haline getirilmesini öngören bir çerçevede uzlaşmaya yönelmekten kaynaklandığını ileri sürmüş ve DİSK ve KESK yönetimleri tarafından “komploculuk”la suçlanmıştım. Aradan geçen sürede KESK […]
Geçen yılın 1 Mayıs mücadelesi sürecine ilişkin eleştirel değerlendirmem epey gürültü koparmıştı. DİSK ve KESK’in 2008 1 Mayıs kutlamalarında izlediği taktiğin 2007 1 Mayıs’ından farklı olduğunu; bu farklılığın, devletle, 1 Mayıs’ın “sendikalar bayramı” haline getirilmesini öngören bir çerçevede uzlaşmaya yönelmekten kaynaklandığını ileri sürmüş ve DİSK ve KESK yönetimleri tarafından “komploculuk”la suçlanmıştım.
Aradan geçen sürede KESK ve Türk-İş yönetimi değişti; Hak-İş’le Türk-İş arasındaki çatışma iyiden iyiye derinleşti; AKP hükümeti yerel seçimlerde “sarsıldı”. Bu “sarsıntılı” ortamda, DİSK ve KESK yönetimleri 2009 1 Mayıs’ını, ilerici emek örgütlerinin (bir zamanlar, şimdi içinde yer alanların bazıları tarafından “Dörtlü Çete” olarak nitelendirilen DİSK, KESK, TMMOB, TTB) önderliğinde, ilerici emek ve halk güçlerinin geniş katılımlı platformuyla kutlamaya yöneldi.
İzlenen çizgi, ilk bakışta 2008 1 Mayıs’ında yaşananlardan “ders çıkarılmış” ve “sol duyu”yla hareket ediliyormuş izlenimini yarattı. 1 Mayıs günü DİSK’ten hareket eden “ana yürüyüş kolu” ile sokak aralarından ana kola katılmayı zorlayan devrimci gruplar arasında oluşan fiili “işbirliği” sayesinde 1000 kişiyle yola çıkan topluluk 5 bin kişilik bir korteje dönüşerek Taksim alanına vardığında, ses aracının üzerine çıkan DİSK ve KESK yöneticileri, “Taksim alanının işçilere açılmasında” omuz omuza mücadele eden bütün ilerici devrimci güçlere teşekkür etti.
5 bin kişi Taksim’e çıkınca Taksim işçilere açılmış mı oldu? Taksim’in “işçilere açılması” her koşulda 1 Mayıs’ın özgürce kutlanması anlamına gelebilecek mi?
1 Mayıs sabahı DİSK’e gelen polis temsilcilerinin “makul sayısı”nın 10 bin olduğunu duyduğumda şaşırmıştım. 10 bin kişilik bir kitleyle Taksim’e çıkılması halinde, bu çıkışın “temsilcilerin katılacağı bir anma” olmayacağı aşikardı. Ama 1 Mayıs akşamı çeşitli televizyonların canlı yayınlarına katılan DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi ve İstanbul Valisi Muammer Güler’in bir başka “makulde buluşmak üzere” olduklarını fark ettiğimde, 10 binlik makuldeki tuhaflığın nereden kaynaklandığını anladım.
CNN Türk’ün sorularını yanıtlayan Süleyman Çelebi, önümüzdeki yılın 1 Mayıs kutlamalarının Taksim’de yapılması için bir “1 Mayıs kutlama yönetmeliği”nin çıkarılması gerektiğini söyledi. Muammer Güler ise yine CNN Türk’le yaptığı canlı bağlantıda “Taksim sorununun aşılması” yönünde olumlu bir adım atıldığını söyledi ve bu yıl sağlanan uzlaşmanın ilerletilmesi, sorumluluk paylaşımına dayalı bir düzenleme yapılabilmesi halinde, önümüzdeki yılın 1 Mayıs kutlamalarının Taksim’de daha geniş bir katılımla yapılabilmesine “açık kapı” bıraktı.
İlerici emek örgütlerinin bazı “devlet temsilcileri”ni ziyaretleri sırasında, “1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanmasını sağlamak için, sendikal konfederasyonlara sorumluluk veren bir 1 Mayıs yönetmeliği üzerinde uzlaşılması gerektiği” biçiminde sözlerin sarfedildiği de göz önünde bulundurulduğunda, Şişli’den Taksim’e doğru gaz bombaları eşliğinde yürürken, nasıl bir “tehlikeli varış noktası”na doğru “iteklenmekte” olduğumuzu fark ederek ürperdim.
DİSK Genel Başkanı tarafından hükümetten talep edilen “yönetmeliğin”, Taksim’de yapılacak 1 Mayıs “törenlerinin” düzenleyiciliğini Türk-İş, DİSK, Hak-İş, Türkiye Kamu Sen, KESK ve Memur Sen gibi “konfederasyonlar”a yüklemesi ve Taksim’in 1 Mayıs günü “Nevruz” benzeri bir resmi törenle işgal edilmesi hiç de küçük olmayan bir olasılık.
Süleyman Çelebi de Sami Evren de 1 Mayıs günü binlerce ilerici, devrimci, öncü işçinin, Hasan Celal Güzel’in geçen yıl dile getirdiği, “1 Mayıs ‘Emek ve Dayanışma Bayramı’ olarak ilan edilse ve işçiler için tatil yapılabilse. 1 Mayıs toplantısı için Taksim Meydanı tahsis edilse; Başbakan, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, Siyasi Partiler kolkola İşçi Bayramı’nı kutlasalar” hayalini gerçekleştirmek için “telef olmadığını” bilmeli!
Delfi Tapınağı’nın kapısındaki “Kendini Bil!” sözünü “büyük Anadolu filozofu” Karagöz, “sen seni bil sen seni; sen seni bilmez isen patlatırlar enseni” biçiminde yorumlar.