Kabine revizyonu nedeniyle üyeleri yenilenen Ekonomi Koordinasyon Kurulu (EKK) geçtiğimiz pazartesi günü Devlet Bakanı Ali Babacan başkanlığında toplandı. Yeni kurulda Devlet Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan, Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün yer alıyor. Kurul ilk toplantısında geçtiğimiz dönem ekonomik kriz nedeniyle alınan önlemleri masaya yatırdı ve […]
Kabine revizyonu nedeniyle üyeleri yenilenen Ekonomi Koordinasyon Kurulu (EKK) geçtiğimiz pazartesi günü Devlet Bakanı Ali Babacan başkanlığında toplandı. Yeni kurulda Devlet Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan, Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün yer alıyor. Kurul ilk toplantısında geçtiğimiz dönem ekonomik kriz nedeniyle alınan önlemleri masaya yatırdı ve sonuçlarının izlenmeye devam edilmesine karar verdi. Yani yenilenen ekonomi yönetiminin cebinden krize karşı yeni bir önlem paketi çıkmadı.
Hazır EKK’nin önlem paketi yokken bir iki “tavsiye”de bulunmakta yarar olacak. EKK’ye ilk önerimiz işsizlik fonuyla ilgili olabilir. İşsizlik fonuyla ilgili çok kafa yormalarına gerek yok aslında. EKK, fonun amacı doğrultusunda kullanılmasına çaba göstermeli. İşten atılan işçilerin fondan yararlanabilmesi için şartları kolaylaştırmalı. Zaten şu ana kadar fonda biriken 40 milyar TL’nin yalnızca 2 milyar TL’si işçiler tarafından kullanılmış. İş-Kur’a kayıtlı 1,2 milyon işsiz için bu fon rahatlıkla kullanılabilir ve kullanılmalıdır.
Sanayi üretiminin kapasite kullanım oranının yüzde 66’lara düşmesine ağlamanın bir faydası yoktur. Zira üretimin kar için yapıldığı bir düzende karları düşen patronlar -doğal olarak- üretimi durdurmaya meyletmektedir. Kar edilmediği için işçilerin ücretsiz izne çıkartılarak üretimin durdurulması, toplumun sermaye dışı kesimlerinin çıkarlarıyla çatışmaktadır. Bunun yerine çalışma saatleri düşürülmeli, işçilerin ücret kaybı olmadan çalışmaları sağlanmalıdır.
EKK’nin acil olarak hükümete önermesi gereken konu ise herkesin çalışma hakkının güvence altına alınması olmalıdır. Böylece işçilerin her an işsiz kalma korkusuyla bozulan psikolojileri rahatlatılmalıdır. Garanti altına alalım da şirket iflas ederse ne olacak diye bir soru gelebilir tabii ki aklımıza. O zaman da iflas eden kurumlar kamulaştırılarak işçilerin denetiminde üretime devam edilebilir.
Özelleştirme uygulamalarına son verilmelidir. Zaten Milli Piyango’nun şans oyunlarının hasılat paylaşım yöntemiyle özelleştirilmesi sürecinde görüldüğü gibi ortada talip filan da yok. Özelleştirme yerine kamuda yeni istihdam alanları yaratmayı hedeflemekte yarar var.
Patronların ağzından hiç düşürmedikleri ve aceleye getirmeye çalıştıkları IMF ile anlaşma yapılmamalıdır. Geçmiş dönemlere baktığımızda patronların zorlamasıyla ya da hükümetlerin tercihiyle yapılan tüm IMF anlaşmalarının bedelini halk ödemiştir. Artık halk bu bedeli tekrar ödemek istemiyor.
Ekonomik kriz başladı başlayalı durmadan dilenen patronlara bir dur demek lazım. Konuşmadan önce elinizi cebinize atın demek gerekiyor. Tüm zenginlere servet vergisi uygulaması devreye sokulmalı, kurumlar vergisinin vergi gelirleri içerisindeki payı artırılmalıdır. Bu vergilerle eğitim, sağlık, ulaşım, su, barınma gibi temel toplumsal ihtiyaçlar güvence altına alınmalıdır. Bu önerilere mızmızlananların aynı gemideyiz edebiyatı boşa çıkartılmalıdır.
Bugüne kadar açıklanan tüm anti-kriz paketlerinde iktidar sermaye kesimlerinin taleplerini birer birer hayata geçirmiştir. Bu paketler krizin ağır toplumsal sonuçlarına bir çözüm getirmemiş aksine bu sonuçları derinleştirmiştir. Krizin derinleşen etkilerine karşı halk yığınları; işçiler, işsizler, kamu çalışanları, kadınlar, emekliler ve tarımsal üreticiler için tedbir alınmalıdır. Yeni EKK’nin bu saydıklarımızı yapma potansiyeli var mı diye bir soru aklımıza gelebilir. Cevabı aslında “malum”. Ancak malumun ilanı basın açıklamalarıyla, şikayetlenmelerle değil sokaklarda, işyerlerinde bu talepler etrafında örülecek kitlesel militan bir muhalefet çizgisiyle sağlanacaktır.