Ülkemizde enerji sektöründe çalışan on binlerce işçi var. Sayaç okuma işçileri de bu sektörde çalışan işçilerin en örgütsüz, en kötü koşullarda çalışan ve en dışlanan kesimlerinden birini oluşturuyor. Öyle ki enerji sektöründe 1984’te başlayan ve 1992’de ivme kazanan ‘piyasalaştırma, özelleştirme ve taşeronlaştırma'(1) saldırıları, ilk olarak ‘sayaç hizmetleri işçilerinin yaşam koşullarını kökten değiştirdi’. Sayaç okuma işçilerinin […]
Ülkemizde enerji sektöründe çalışan on binlerce işçi var. Sayaç okuma işçileri de bu sektörde çalışan işçilerin en örgütsüz, en kötü koşullarda çalışan ve en dışlanan kesimlerinden birini oluşturuyor. Öyle ki enerji sektöründe 1984’te başlayan ve 1992’de ivme kazanan ‘piyasalaştırma, özelleştirme ve taşeronlaştırma'(1) saldırıları, ilk olarak ‘sayaç hizmetleri işçilerinin yaşam koşullarını kökten değiştirdi’.
Sayaç okuma işçilerinin ekonomik ve sosyal durumu
Bugün sayaç okuma işçilerinin tamamı taşeron şirketlere bağlı olarak çalışıyor. Her yıl elektrik, su ve doğalgazda ana işveren konumunda bulunan devlet, belediye kuruluşları veya büyük özel şirketlerin açtığı hizmet alımı ihalelerine katılan taşeron firmalar ihaleyi almakta ve yine hemen her yıl bu firmalar değişmektedir. (Ana işveren kendisi de taşeron şirket kurabilmektedir.) Taşeronların ihaleyi kazanmasında temel üç belirleyen ekonomik (rüşvet de dahil) ilişkileri, siyasi (parti) bağları ve ‘işçi maliyetlerini’ düşük tutarak ihaleye en düşük bedelle katılmalarıdır. Bu taşeronlar her yıl farklı bir enerji dalında ve birçok şehirde ihale alıyorlar.
Ana işveren şartnamesindeki ‘kötü ekonomik koşullar’a bile taşeronlar uymuyor. Yani ücret+sigorta+yol+yemek taahhüdü yerine getirilmiyor.
Ücretler konusunda örneğin İstanbul’da ücretler ortalama olarak 550-750 TL arasında değişiyor. İşçiler bazı taşeronda ilk işe başladıkları zaman hiç para almıyor yani 1 maaş içeride çalışıyor. Ücretler aydan aya farklılık gösteriyor. Bunun en önemli nedeni taşeron patronun keyfiyeti. İkinci neden ise gün içinde ev sahiplerinin evde olmaması vb. nedenlerle okunamayan veya hatalı okunan sayaçların okuma bedellerinin ücretten düşülmesi. Ayrıca maaşların haftalarca bazen aylarca ödenmemesi de cabası. Yine prim usulü çalışanların da ücretleri benzer bir düzeyde kalıyor. İşçiler içinde okunamayan sayaçları kontrol edenler ve şefler ise daha yüksek bir düzeyde maaş alıyor.
Sigorta, yol ve yemek hakkı ise ücretlerden beter bir durumdadır. Sigorta primlerinin ödenmemesi; geç, eksik (örneğin 15 günlük) ve asgari ücret üzerinden yatırılması sık rastlanan bir durumdur. Yine yol paraları bazı taşeronlarda veriliyor, yemek paraları ise hiç verilmiyor.
Taşeron sayaç okuma işçileri yine şartnamedekinden ‘kötü sosyal koşullar’da çalışıyor ve yaşıyor. Yani çalışma saatleri ve koşulları oldukça kötü, patrondan aşağılayıcı tavırlar gördükleri gibi aile baskısına da maruz kalıyorlar.
Örneğin taşeron saat okuma işçisinin çalışma saati belli değildir, sabah 8’den akşam işi bitene kadar ‘tabana kuvvet’ çalışır. Çoğunlukla bayramdı, hafta sonuydu fark etmez. Ekstra bir ücret almadan çalışır ve yasal (kağıt üzerinde) hakkı olan iznini yapamaz. Senelik iznini kullanamaz. Örneğin Avrupa Yakası doğalgaz çalışanları 20 gün aralıksız, bazı ilçelerde su çalışanları hiç izin yapmadan haftanın 7, ayın 30 günü çalışır. Bu yüzden sayaç okuma işçilerine sabah 8’den akşam 8’e kadar rastlayabilirsiniz. Çalışma saatlerinin bu kadar yoğun olmasının temel nedeni gerekenden daha az işçi çalıştırmak. Böylece işçilere aşırı bir iş yükü biniyor. İşe başlamadan verilen bir haftalık kurslar sonucu kullanılacak makineler bir senet imzalatılarak üzerinize zimmetleniyor ve makinenin yönlendiriciliğinde, geniş ve dağınık bir alanda, kar, yağmur, çamur, 40 derece sıcak, saldırgan köpekler, anlayışsız ev sahipleri, yırtılan ayakkabılar ve yorgunlaşan bedeninizle yüzlerce sayacı okuyor, makinenin bir parçası oluyorsunuz. Kaldı ki bir apartmanda bir doğalgaz sayacına rastlamak, su sayaçlarının kapaklarını açmak gibi işi daha da zorlaştıran faktörler cabası.
Yine işten çıkarılmalar sonucu alınamayan ihbar ve kıdem tazminatlarını bu koşullara eklemek gerekiyor.
Ekonomik ve sosyal haklarınızın kötülüğüne bir de taşeron ‘sayaç okuma işçisine patronun insanca davranmaması ve aşağılaması’ ekleniyor. Patron kendi dediğinin bir emir gibi algılanmasını ve sorgulanmamasını istiyor, ‘işine gelirse çalış’ diyor. Örneğin Gaziosmanpaşa’da okuma işi yapan arkadaşlarımızı ‘sosyal demokrat’ etiketli patron istifaya zorluyor, işçiler arasında muhbirlik yaptırmaya çalışıyor, keyfi davranıyor ve arkadaşlarımız haklarını arayınca ‘Gazi Mahallesi zihniyeti’ diyerek kendince sola hakaret ediyor. (Yine elektrik okuma işinde geçmiş yıllara oranla azalsa da patronlar işçilere para vermeyip rüşvet almalarını öğütleyerek insani-sosyal bir çöküntüyü kaşıyor.)
Bu ekonomik, sosyal cendere altında olan sayaç okuma işçileri bir de ev baskısı yaşıyorlar. Anne, baba veya eşler özellikle son dönemde artan işsizlik ortamının da etkisiyle sayaç okuma işçilerine işini kaybetmemesini ve bu noktada katlanmasını tembih ederek cendereyi farkında olmadan güçlendiriyor.
Geçmiş örgütlenme deneyimleri
1980’li yıllarda kadrolu olarak çalışan ve çoğunluğu sendikalı olan sayaç okuma işçileri 1992 sonrası örgütsüzleştirildi. Enerji işçileri sendikası Tes-İş piyasalaştırma ve özelleştirme yanlısı bir çizgi izledi. Sayaç okuma işçilerinin örgütlenmesine yönelik hiçbir adım atmadı. Bu noktada en önemli adım 1999’dan itibaren Enerji Yapı Yol Sen’in yürüttüğü mücadele oldu. Özellikle İstanbul BEDAŞ’ta birçok işyerinde sendikalaşma faaliyetleri yürütüldü. Bu dönemde şartnamede belirtilen ücret+sigorta+yol+yemek hakları ile birlikte işe alınma ve işten çıkarılma, rüşvetin engellenmesi konularında bazı yerlerde kazanım sağlandı. İş bırakma, oturma eylemleri, basın açıklaması, hukuki mücadele ve Özelleştirme Karşıtı Platform’da etkin bir biçimde rol alma pratiği sergilendi. Ancak Enerji Yapı Yol Sen ‘kadro yetersizliği ve taşeron çalışanlarından süreci göğüsleyebilecek kadroların öne çıkmaması’ gerekçesiyle İstanbul’daki pratik faaliyetlerini askıya aldığını 2005’te kamuoyuna duyurdu.
İkinci bir önemli adım ise 2005 sonunda kurulan Enerji-Sen’den geldi. Sefaköy’de taşeron elektrik sayaç okuma işçileri örgütlenmesine sermayenin saldırısı sert oldu. Bunu Yönetim Kurulu dahil olmak üzere tüm üyelerinin işten çıkarılması izledi. Devamında yapılan hukuki mücadelenin de önüne birçok engel çıkarılması sonucu sendikal örgütlülüğe önemli bir darbe vuruldu. (2)
Tes-İş sendikası ise bugün de taşeron sayaç okuma işçilerinin yaşadığı olumsuzluklara sessiz kalıyor, onları görmezden geliyor ve zımnen işçilerin atılmasına, horlanmasına onay veriyor.
Dünden öğrenip bugün yapacaklarımızla ancak gelecek ellerimizden doğabilir
Bugün tamamı erkek, bölge bölge ayrıştırılan, işyerine uğramayan fakat işyeri tüm bir şehir olan, 1 yıl içinde işçilerin yüzde 80’inin sirkülâsyona uğradığı, aşırı bir sömürüye maruz kalan, örgütlülüğün hiç bulunmadığı ama yerel direnişlerin sıklaşarak yaşandığı yeni bir işçi kuşağı, binlerce sayaç okuma işçisi doğuyor.
Sayaç okuma işçilerinin temel talebi ‘enerji sektörünün kamulaştırılması’ olmalıdır. Buradaki kamulaştırma kavramından kastım basitçe sektörün devlet elinde kalması değildir. Elbette tüm özelleştirilmeler iptal edilmeli, özelleştirilen kurumlar geri alınmalı ve piyasalaştırma uygulamalarına son verilmelidir. Ama daha genel olarak ifade edersem; enerjiyi ülke yararlarını gözeterek üretmek ve hizmetini yapmak, çalışanların üretim ve hizmet süreçlerinin hedeflerinde ve çalışma ko