İnsan’a ait içgüdüsel şiddet tarihinin aslında genel anlamıyla kısa özeti ‘kâfi’ olana kadarıdır. Antropolojik verilerin bu genel açıklamayı kabul etmeyeceği örnekler tabiî ki de vardır. Şiddetin varoluşunun nedenleri üzerinde durmaktan çok biçimleri üzerinde durmak bugüne has yorumlama özelliğidir. Sözüm ona ‘ilkel’ olanın şiddetinin daha çok güdüsel olanla açıklanması tüm temellendirmeleriyle ifadesini bulurken çağımız insanın yaşadığı, […]
İnsan’a ait içgüdüsel şiddet tarihinin aslında genel anlamıyla kısa özeti ‘kâfi’ olana kadarıdır. Antropolojik verilerin bu genel açıklamayı kabul etmeyeceği örnekler tabiî ki de vardır. Şiddetin varoluşunun nedenleri üzerinde durmaktan çok biçimleri üzerinde durmak bugüne has yorumlama özelliğidir. Sözüm ona ‘ilkel’ olanın şiddetinin daha çok güdüsel olanla açıklanması tüm temellendirmeleriyle ifadesini bulurken çağımız insanın yaşadığı, gördüğü şiddet sebepleri kendi oluşumunun dışındadır çoğu kez. İktidar’ın gönüllü olarak şiddeti var ettiği, koruyup kolladığı durumların örnekleri siyasi arşivlerden, yakın tarihten ve günümüzden verilebilir. (meşru olmayan tarih yardımı ile) ‘İşlevsel şiddet’, devlet mekanizması için kullanılabilirliğinin yanında kendi kendini tazelerken bir süre sonra herhangi devlet, erk, otorite… bağı olmadan olağan sürekliliğine sahip olur. Bu kimi kez ırksal sebeplerde, kimi kez mitleştirilmiş tarih hikâyelerinde, kimi kez ‘sevgiden muaf’ faşizan vatanseverlik duygusunda, kimi kez Mardin’de gördüğümüz primitif demekte bile zorlandığım toplumsal cinsiyet emaresiyle kısasa kısas vahşetinde kendini gösterir.
Cedsel olana imtinaden aynı sülaleden olan tarafların(!), amcasının oğlu dururken başka biri ile evlendirilmeye hazırlanılan kadın üzerinden tüm bu dehşet tablosunun oluşması, bu zihniyetin anlaşılamazlığının bir örneği sadece. Sebep sadece eğitimsizlik değil tabiî ki de. Ya da bu olayı tek başına kültürel bir yaşayış, algılama, benimseme sonucu olarak da görmek doğru değil. Görsel medya aracılığıyla ilk akla gelenin bölgedeki aşiret yapılanması olması ve buna bağlı olarak feodal oluşum üzerinden çözümlemeler yapılması olayın azımsanamayacak bir başka boyutu. Kültürel yapılanmalarla ilgili olumsuz eleştirilerin ucunun hiçbir tarafa fazlaca dokundurmaması, doğal olarak meydanında bu sorunsal üzerinden haber metnini oluşturmasını sağladı. Olay sonrası TV’lerde dikkat çeken bir başka görüntü köydeki yoksulluk. Yırtık ayakkabılı çocukların çelişkisi köydeki silah donanımı. Silah teminatı sağlayan devletin bu yoksulluğu görmediği apaçık. Buna rağmen koruculuk sistemi bu olayın arkaplanında kalmış önemsiz bir detay oluyor medyanın gözünde. Bu topraklardaki militarizmin, en çok da yaşanan bu iç savaşla olumlanması tedirgin edici gerçekliklerden biri. Devlet desteğiyle eline silah alan köylünün bunu ne için, ne zaman kullanacağının muamma olduğu koruculuk sisteminin aynı zamanda savaşın ortasında kalmış köylünün taraf tutma baskısını oluşturuyor olması işin bir başka sonucu. Medyaerkil bir ‘bellek’ e sahip olmamız çoğu kez olayların, olguların bu arkaplan olarak gösterilenleri zamanla yok sayacak kadar unutmamıza sebep olur. Seyrin gözdoluluğu sağlaması zihninde bu doluluktan nasipleneceği anlamına gelmiyor. Reyting çizelgelerine göre haberin sunuluş biçimi katliamın TV çekiciliği üzerine kurulu. Şiirsel anlatım üslubu ile anlatılan olay ve fonda çarpıcı müzik. Gözlerimiz yaşarıyor. Töre diyoruz, feodalite diyoruz… ve daha bir çok neden sıralıyoruz. En çok 1 hafta sonra geride kalan istatistiksel bilgi ‘insansızlaştırılmış’ 47 kişinin ölümü olacak. Devletin verdiği silahlarla neyi kimden koruduğu belli olmayan koruculuk sisteminin dayattığı bu sonuç insanın insanı kırmasını olanca basitliğiyle izin verdiği sürece bu ve benzeri olaylar devam edecek. Otoritenin gözetilecek çıkarları düşünüldüğünde vicdan muhasebesine gerek duyulmaması da Türkiye’deki çözüm praksislerinin birbir yok olmasına sebep olacak. Mesele muğlak bir derinlikte değil ve çare çok uzaklarda da değil. Politik sahnedeki inatlaşmaların, tutarsızlıkların, kasıtlı yalpalanmaların lehimize fiyasko ile sonuçlanması dileğiyle…
*Marmara Üniversitesi, İletişim Fak. Radyo-TV Yüksek Lisans öğrencisi