Ben Seyfi’yi tanıyorum. Seyfi’yi sen de tanıyorsun. Hatırlarsın sen onu, kaç bin kere gördün yüzünü. Haberlerde gördün, büyürken gördün. Ölürken görürsün hep, hatta bak ölüsünü sen onun çok gördün. Yerde dizerlerdi hani, dizi dizi. Hatırlasana canım! Sen Seyfi’yi iyi tanırsın. Canım sen de, Seyfi işte! Hani dün de haberlerde 14 yaşındaydı, dipçikle dövülüyordu ve tekmeleniyordu […]
Ben Seyfi’yi tanıyorum. Seyfi’yi sen de tanıyorsun. Hatırlarsın sen onu, kaç bin kere gördün yüzünü. Haberlerde gördün, büyürken gördün. Ölürken görürsün hep, hatta bak ölüsünü sen onun çok gördün. Yerde dizerlerdi hani, dizi dizi. Hatırlasana canım! Sen Seyfi’yi iyi tanırsın. Canım sen de, Seyfi işte! Hani dün de haberlerde 14 yaşındaydı, dipçikle dövülüyordu ve tekmeleniyordu yerde. Bildin mi Seyfi’yi?
Çıkaramadın mı hâlâ? Hatırlasana canım, Beyrut’taki Şatila Kampı’nın kapısında İsrail ordusu bekliyordu. 1982 yazıydı. İçeri Hıristiyan Falanjistler girdi ve Seyfi’yi vurdular. Kaç Seyfi öldü o gün? Yüzlerce mi? Kimse saydı mı Seyfileri o gün? Benim tahminim o ki Seyfiler saymakla bitmez. Aynıydı yüzleri, hepsi aynı bizim Seyfi.
Buenos Aires ve Seyfi
Sen Seyfi’yi çıkaracaksın, yardım edeceğim ben sana. Dokuz yıl önceydi. Yine böyle bir bahar. Buenos Aires’teydi Seyfi. Ben çok iyi hatırlıyorum bak, sen de hatırlayacaksın. Buenos Aires’e giden ana arterlerden birindeydik. Barikatlar kurulmuştu. Seyfi’nin elinde bir taş, karşısında panzerler. Seyfi öylece durdu ve bir polis Seyfi’ye nişan aldı. Küt dedi yere düştü Seyfi. Hah, işte o yere düşendi Seyfi.
Bildin sen onu.
Bak şimdi daha iyi çıkaracaksın. Dört yıl önceydi, Karakas’ın tepelerinde, Venezuela’nın gecekondu mahallesinde de vardı Seyfi. Tepelerden şehrin merkezine doğru koşuyordu. Ağzı yüzü dağılıyordu ve kaybedecek hiçbir şeyi yoktu. Ayakkabıları bile yoktu Seyfi’nin. Tam 14 yaşındaydı, çok iyi hatırlıyorum. Siyahtı yüzü ve dişleri o yüzden gülüyor gibi çoktu. Seyfi gülmüyordu aslında.
Zimbabwe ve Seyfi
Seyfi şimdi nerede mi? Sri Lanka’da duymadın mı? Aynı gün Hakkâri’de. İnanır mısın, aynı gün Bağdat’ta öldü Seyfi. Süleymaniye’de yaralanıp düştü ve Zimbabwe’den Güney Afrika’ya kaçarken dikenli tellere takılıp yakalandı. Darfur’da da görmüşler Seyfi’yi, Ömer El Beşir’e karşı kaldırıyormuş yumruğunu, bilekleri incecik tabii. Her zamanki gibi. Ensesi terli ve gözleri bağırmaktan yaşarmış.
Sen Seyfi’yi çıkaracaksın. Dün daha sokakta gördün. Elleri ceplerindeydi. Pantolonu kısalmış, yenisini alamıyor diye kızgın. Bu kadar dert varken matematik testinin soruları kafasına girmiyor diye sinirli. Sigaraya başlamış, alacak parası yok ona kafası bozuk. Rojin’i belki bu yaz nişanlarlar, nereden bileceksin, ona canı çok fena sıkılıyor. Okulu bıraksa bir türlü, bırakmasa başka türlü.
Annesi hep hasta ve babasının ciğerleri yıllardır fena. Ayakkabının burnu patlak, Allah’ın belası hep patlar. Saçlarına bakıyor vitrinlerde. Bir tek saçlarını düzeltebiliyor çünkü Seyfi bu dünyada.
Check-point ve Seyfi
Bir sürü hikâye var Seyfi’nin kafasında. Gördükleri var, duydukları var. Daha yedisindeydi, babasını sürükleyip götürdüler önünde. Dedesine pislik yedirdiklerinde kaç yaşındaydı? Yoksa çok anlatıldığı için gördüğünü mü zannediyor?
Geçen sefer nasıl da check-point’ler kurmuşlardı Şemdinli’de! Ortadoğulu çocuklar, Beyrut’tan Diyarbakır’a, nereden bilirler check-point kurmayı? Hayattan başka türlü hesap sorulamayacağını ne zaman öğrenirler? Çok merak ediyorsan, onu Seyfi’ye soracaksın. Allah’ın belası bu dünyaya taş atmaktan başka çaren kalmaması neymiş, kurcalıyorsa kafanı, Seyfi’nin karşısına oturacaksın, anlattıracaksın.
Dipçik darbesi nasıl olur? Ortadoğu’da bir çocuk olarak öldürülmek nasıldır? Karnına kafana tekme aldığında dönüp kimden hesap sorarsın, sorabilir misin, soramazsan ne yaparsın, annen nasıl ağlar?.. Bunların cevabı hep Seyfi’de. Yahu sen bu Seyfi’yi çıkaracaksın. Biraz zorla hele, sen Seyfi’yi hatırlayacaksın. O çünkü seni hatırlıyor. Hiç unutmuyor senin onu unutuşunu…
Oya Abla’ya: Geçen hafta Oya Baydar’a hitaben bir yazı yazdım. Dün Taraf gazetesindeki köşesinde yanıt verdi ve siyasi kutuplaşmanın bizi ne durumlara düşürdüğünü söyledi. Bütün bu olaylarda, durduğu yeri beğenmediğimi söylediğimi düşünmüş yazımda. Oya abla, sana yazdığım mektup aynı şeyi söylemek istiyor zaten. Ben sana dert yanmayacağım da kime…