Fransa karıştı. Kapının önüne konan işçilerin eylemleri “patronlarını rehin almaya” kadar vardı. Bir süredir boykotta olan öğrenciler de onlara katıldılar. Bazı caddelerde cam çerçeve indiriliyor. Kapılar kırılıyor. Fransa’daki sokak hareketleri netamelidir. Salgın halinde Avrupa’ya yayılır. 1968 öğrenci olaylarını hatırlayınız. Şimdilerin milletvekili olarak isyankârlığını kürsülerde sürdüren Daniel Cohn Bendit, 1968 öğrenci ayaklanmasının Kızıl Dany diye anılan […]
Fransa karıştı. Kapının önüne konan işçilerin eylemleri “patronlarını rehin almaya” kadar vardı.
Bir süredir boykotta olan öğrenciler de onlara katıldılar.
Bazı caddelerde cam çerçeve indiriliyor.
Kapılar kırılıyor.
Fransa’daki sokak hareketleri netamelidir.
Salgın halinde Avrupa’ya yayılır.
1968 öğrenci olaylarını hatırlayınız.
Şimdilerin milletvekili olarak isyankârlığını kürsülerde sürdüren Daniel Cohn Bendit, 1968 öğrenci ayaklanmasının Kızıl Dany diye anılan lideriydi. Paris’teki bu öğrenci eylemleri, önce Fransa’ya yayıldı, sonra da Avrupa’ya… Ve Türkiye’ye…
68 kuşağı nedir?..
İşte bu hareketin Türkiye uzantısıdır.
Üniversitelerin işgal edildiği, rektörlerin, dekanların, hocaların içeri sokulmadığı, sıralarla, masalarla barikatlar kurulduğu yıldı 1968…
Böyle, bir dizi, Fransa’da başlayıp diğer ülkeleri saran sosyal tsunamileri sıralayabilirim. Ama… Bunların tümünün DNA’sı olan 1789 Fransız İhtilali’ni hatırlamak yeterli.
Özgürlük, cumhuriyet, kardeşlik sloganları, kıvılcımlar saçarak Avrupa’da sosyal ve siyasal yangını başlatmıştı. Osmanlı’daki “hürriyetçi” oluşumlar da, Paris’teki “Jön Türkler”den beslenmiyor muydu?
Tanrı korusun
Ekonomik kriz nedeniyle “sivil itaatsizlik” söyleminde meşruiyet arayan sosyal patlamalar Fransa sınırlarını aşarsa, bu kez çok tehlikeli olabilir.
Özellikle Türkiye’nin yapısı ekonomiyi de aşan duyarlı dokularla oluştuğu için “Tanrı korusun” demek gerekir.
İşsiz sayısının rekora ulaşması, öyle bir rahatsız zemin yarattı ki etnik ayrılıklar, mezhep ayrılıkları, köktendincilerle laik kesimlerin ayrışması öyle “Türkiye’nin zengin mozaiği” gibi hoş ve naif söylemlerle geçiştirilecek gibi değil.
Kıvılcım buraya atlarsa, domino oyunu gibi taşlar birbirini devirir.
“Yönetmek, öngörmektir” ilkesi siyasetin altın kuralı olduğuna göre, ise Ankara’nın şimdiden sosyal ve psikolojik önlemleri tartışacak ve önleyici plan oluşturacak bir çalışma grubunu devreye sokması gerekir.
Türkiye’nin böyle bir tabloda büyük şansı, geleneksel aile yapısıdır.
Yani… Aile içinde işsiz olanlara ve ailesine diğerlerinin yardım etmesi, evindeki bir göz odayı, çorbasından birkaç tası sunması, ekmeğini, hatta cigarasını paylaşması hâlâ devam etmekte olan güzel bir gelenek ve güvence…
Ama… Nereye kadar?