Oturduğum apartmanın girişinde posta kutularının olduğu yere bir yıldır her sabah düzenli olarak bir gazete bırakılıyor. İlk zamanlar, herhalde bir aboneye bırakıyorlar diye ellemedim.Birkaç hafta böyle devam etti. Baktım gazetenin sahip çıkanı, okuyanı yok, akşamları eve dönüşümde, bırakıldığı yerde duran gazeteyi almaya başladım. Aslında internetten okuyabildiğim için ihtiyacım yoktu, ama bazen evde gazete kâğıdına ihtiyaç […]
Oturduğum apartmanın girişinde posta kutularının olduğu yere bir yıldır her sabah düzenli olarak bir gazete bırakılıyor.
İlk zamanlar, herhalde bir aboneye bırakıyorlar diye ellemedim.Birkaç hafta böyle devam etti.
Baktım gazetenin sahip çıkanı, okuyanı yok, akşamları eve dönüşümde, bırakıldığı yerde duran gazeteyi almaya başladım. Aslında internetten okuyabildiğim için ihtiyacım yoktu, ama bazen evde gazete kâğıdına ihtiyaç oluyor, hiç değilse ona yarar diye aldım. Sonra akşamları almayıp sabah okula ya da işe giderken almaya başladım. Bir yıldır bu böyle sürüp gidiyor.
Gazetenin hâlâ tanışma lütfuna nail olamadığım “abonesi”, “gazetemi almayın” ikazı yazılı bir not bırakmadı. Bugün de öyle oldu, erkenden evden çıktım, “gazetemi” alıp otobüse bindim.Hemen köşe yazılarına, yorum sayfasına baktım. Gazetenin haber sayfalarında, köşe yazılarında hâlâ Obama, daha doğrusu Obamania tutulması.
Şahin Alpay isimli yazar, “Teşekkürler Başkan Obama” başlığı altında, “Obama’nın ziyareti Türkiye’de özgürlükçü ve çoğulcu demokrasiye güçlü bir destek olmuştur” diye yazmış. Ahmet Selim, “Obama’yı izlerken” başlığı altında, sevgili başkanını öve öve bitiremiyor. Hüseyin Gülerce ise “Obama’dan sonra yeni bir Türkiye var” başlığı altında Obamania kulvarında hepsine tur bindirmiş. Uzun bir alıntı olacak; ama aktarmakta yarar var. Aynen şöyle yazmış: “Obama’dan önceki Türkiye’yi unutunuz, Obama’dan sonra yeni bir Türkiye var. Bu yeni Türkiye’de, artık demokrasi; laf olmaktan çıkacak, bürokratik vesayetten kurtulacaktır. Artık laiklik bir dayatma değildir ve din özgürlüğü, ifade hürriyeti için sağlıklı bir zemine, demokratik laikliğe dönüşecektir. Obama’nın ziyareti, “Ergenekon” türü yapılanmaların devrini kapatmış, darbe defterini dürüp atmıştır. Ergenekon davasının akıbetini, darbecilerin yargılanıp yargılanamayacağını merak edenler için de bu ziyaret, epey fikir veriyor. Hiçbir ABD başkanının ziyareti, Obama’nın ziyareti kadar, Türkiye’nin geleceği adına bir dönüm noktası teşkil etmemiştir. Bu öylesine tesirleri derinden hissedilecek ve uzun soluklu olacak bir dönüm noktasıdır ki; artık yargıçlar devleti, asker müdahalesi gibi demokrasinin üzerindeki tehditleri bitirmiştir. Bunu anlamayanlar, anlamak istemeyenler için artık her teşebbüs bir çıkmaz sokaktır.”
Yazısında daha neler neler! Obama ABD’ye değil Türkiye’ye başkan seçilmiş gibi. Başkan da değil, say ki, Mehdi’nin, Mesih’in ta kendisi… Haksız da sayılmaz. Ne de olsa orası Amerika, burası da “küçük Amerika”. Mehdisiz, Mesihsiz, şeyhsiz, efendisiz, hocaefendisiz yapamazlar.
Aslında bu yazdıklarında yalnız değiller. Egemen medyanın hemen her gazetesinde televizyonunda kardeşlerine rastlamak mümkün. Hatırlatmalı ki, 1992’de Clinton başkan seçildiğinde de, 2000’de W.Bush başkan seçildiğinde de benzer kasideler yazmışlardı.
Hatta Afganistan ve Irak işgal edilirken ABD’nin bu ülkeleri demokratikleştireceğini, Türkiye’nin demokratikleştirmeye ortak olması gerektiğini yazmışlardı. Afganistan ve Irak’ın nasıl demokratikleştirildiği ortada…Bu tür kafa ütülemelere alışan alışmıştır. Ben alışmadım.
Uşak ruhunun böylesine hâlâ üzülüyorum, öfkeleniyorum, isyan ediyorum…
Söylediğim gibi, sadece o gazetede değil, egemen medyanın hemen her gazetesinde televizyonunda kardeşlerine rastlamak mümkün. Dahası, sadece medyada değil, siyasette ve bürokraside de öyle. Dahasını söyleyeyim. Sadece sivil siyasette ve bürokraside değil, ünfiormalı siyasette ve bürokraside de öyle. NATO’ya girişten sonra olanlar malum.
Muhtemel işgale karşı, ABD aklı ve parasıyla sözüm ona direniş hazırlığı, vatanseverlik.
ABD yönetiminin “Bizim çocuklar” diye bağrına bastığı “vatanseverlerin”, “Sosyal uyanış ekonomik gelişmeyi aşmamalı” gerekçesiyle yaptıkları darbeler. O çocuklar 30 yıl öncede kalmadı. Bundan ilerisini söyletmeyin bana.
Bunları düşünerek lanet ettim uşak ruhlu entelektüellere, siyasetçilere, bürokratlara.
Obama Türkiye için milat olmuş. Türkiye’ye demokrasi gelecekmiş, laiklik özgürlüklerin zemini olacakmış. Obama’dan önce AB (Avrupa Birliği) için, Clinton ve hatta Bush için de aynı şeyleri yazmışlardı. Nazım Hikmet diyordu ki,
“Sen ey Piyer Loti,
Sarı muşamba derilerimizden
Birbirimize geçen tifüsün biti
Senden daha yakındır bize Fransız zabiti.”
Nazım’ın meşrebini artık “demode” bir anti-emperyalizm sayıyorlar. Varsa yoksa “küreselleşme”. Varsın anti-emperyalizmi demode saysınlar. Elbette tifüsün bitiyle yaşanmaz ama elin zabitinin, itinin getireceği “demokrasi”yle de yaşanmaz. Öyle değil mi?