Kıbrıs Baraka Kültür Merkezi aktivisti Münir Rahvancıoğlu Kıbrıslı Türk Devrimci hareketi (Halk-Der) kitabını “Yarın nerede olmak istediğimiz bugün nerede olduğumuzdan ayrı düşünülemez. Ancak bugün nerede bulunduğumuz da buraya nereden ve nasıl geldiğimizle şekillenir. İşte yakın geçmişe bir bakış olan bu kitabın anlamı böyle kavranmalıdır” sözleri ile anlatıyor.Kalkedon Yayınları’ndan çıkan kitapta Kıbrıs devrimci mücadelesinin 1976-1990 yılları arasındaki tarihi masaya yatırılıyor.
ÖNSÖZ YERİNE
Bu çalışma ile ne hedefleniyor? Neden yakın tarihin (1976-1990) yok olmuş bir örgütlülüğü (Halk-Der) bağlamında bir kitap yazıldı? Ve bu kitabın varmaya çalıştığı nokta, yakın geçmişte aradığı cevaplar nelerdir?
Öncelikle bilinmelidir ki; bu çalışmanın malzemesini yakın geçmiş oluştursa da, konusu gelecektir. Geçmişe bakmaktaki amacımız, geleceği yaratmak kaygımızdan ayrı düşünülemez. Aksine, geçmişe bakma nedenimiz tam da geleceği yaratma niyetimizden temellenmektedir. Bize yeterli gelmeyen ve daha güzel bir “yarın”la değiştirmek istediğimiz “bugün”ün temelleri geçmişte yatmaktadır. “Dün” olanlar “bugün”ü açıklayacağı gibi, “dün”de kaldı sanılan başarı ve başarısızlıklar da bizim “bugün”kü mücadelemize ışık tutacaktır. Bu kitapta hedeflenen, bugünü değiştirmek çabasında olanlara geçmişi anlamak, sahiplenmek ve geçmişten bugüne miras kalanı tespit ederek gelecek için kullanmak yolunda yardımcı olmaktır.
Tarihte hiçbir olgu birdenbire ortaya çıkmaz. Her olgu, geçmişte yatan kökleri ve geleceğe uzanan niyetleri ile “bugün”de bir anlam kazanır. Geleceğe yönelik niyetlerimizin gerçeklik haline gelebilmesi süreci; verili tarihsel koşullardaki nesnel imkan ve kabiliyetler kadar, bizim öznel olumluluk ve olumsuzluklarımızla da belirlenir. Bugünü anlamak, bugünde yatan ilişki ve çelişkileri tahlil etmek ve tarihin sunduğu fırsat ve tehditleri örgütlü bir müdahale ile göğüslemek, devrimci bir iradenin olmazsa olmaz gereklerindendir. Ancak nesnel imkanlar, bugünü değiştirmek isteyen “öznenin” tercihlerinden bağımsız olarak vardırlar. Nesnel imkanları görebilmek ve onlara örgütlü bir müdahalede bulunabilmek yeteneği ise bugünü değiştirebilmenin gerek şartıdır. İşte bu yetenek, devrimci iradenin öznel zaaf ve kabiliyetleri ile belirlenir. Tüm bunlar nesnel koşullar ile öznel iradenin diyalektik birliğine işaret eder.
Eğer tarihten getirdiğimiz hata ve zaaflarımızı, imkan ve kabiliyetlerimizi doğru değerlendiremez, kabiliyetlerimizi geliştirip hatalarımızı düzeltemezsek; tarihe şekil verme yolunda nesnellik bize hangi imkanı sunarsa sunsun ve biz bu imkanları ne kadar tahlil edip bilince çıkartırsak çıkartalım, tarihi şekillendirecek devrimci irade, tarihe müdahale edecek örgütlü eylem yeteneği eksik kalacaktır. Öznel sınırlarımızı aşamaz, imkanlarımızı geliştiremezsek, nesnel fırsatları görüp tehditleri anlasak bile onlara müdahale edebilme kapasitemiz dumura uğrayacaktır.
Tarih belli nedenlerce belirlenen belli sonuçlardan ibaret olarak görülemez. Böyle bir tarih anlayışı, bilimsellikten uzaktır. Çünkü tarih, verili koordinatlar arasında seçim yapan öznelerden oluşmaz. Tarih, koordinatları tahlil edebilme yeteneğini, o koordinatları değiştirebilme iradesi ile bütünleştirebilen tarihsel öznelerce şekillendirilir. Son tahlilde, ne var olan koşulların sunduğu seçeneklerden beslenen determinist bir tarih anlayışı ne de insanların keyfince tarihi yaptığı voluntarist bir anlayış kabul edilebilir. Doğrusu; nesnellik ile öznelliğin, koşullarla iradenin karşılıklı ilişkisi içinde kavranan bir tarihtir.
Kıbrıs’ta geleneksel ana akım sol çizginin tarihsel bir yenilginin değerlendirmesini yapmaktan, neo-liberalizmi tartışmaktan, özelleştirme, esnek çalışma, sendikasızlaşma gibi konularla uğraşmaktan kaçıp; yeni-sağ (neo-liberal) siyasetle flört ettiği koşullarda yaşıyoruz. Dolayısıyla artık, parlamenter/AB’ci sağ sapma net olarak görünür hale gelmiştir. Geleneksel revizyonist/reformist yapıların milliyetçilikle neo-liberalizmi harmanlayan bir politik çizgiye dönüşmesi, genel olarak sol siyasetin bunalımı gibi görünmektedir. Revizyonist çizgi kendi siyasal yaşamını mantıki sonucuna doğru evriltirken, devrimci solun yaşamakta olduğu bunalım ise farklı değerlendirilmeli, bununla karıştırılmamalıdır.
Siyasal arenada devrimci bir alternatif üretilememesi, devrimci bir yol çizilememesi; emperyalizmin yeni-sömürgeci III. Bunalım Dönemi’nden, neo-liberal IV. Bunalım Dönemi’ne geçtiği koşullarda daha yeni yeni doğmaya çalışan Kıbrıslı Türk devrimci hareketinin, yaşadığı iç çelişkiler ve yüzleştiği nesnel faktörler sonucu çökmesinden bağımsız düşünülemez.
Bağımsız devrimci bir örgütlenme, bağımsız devrimci bir hareket ve bağımsız devrimci bir parti yaratma mücadelesi; emperyalizmin IV. Bunalım Dönemi’ne özgü sorunlarla boğuşan dünya devrimci geleneğinin halen cevabını aradığı temel başlıkları oluşturmaktadır. Devrimci öznenin Kıbrıs’ta yaşadığı temel sorun ise; emperyalizmin III. Bunalım Dönemi’ne üretilen yanıtın geç kalmışlığı, bizim yanıtımızı üretme mücadelemizle dünya devrimci sürecinin başka bir aşamaya geçtiği 1980’lerin çakışarak nesnel imkansızlıklara, öznel bir krizin eklenmesidir.
Bugün bağımsız ve halkları kardeş bir Kıbrıs yaratma mücadelesi içindeki Kıbrıslı Türk devrimciler, devrimci bir partinin zeminini örecek devrimci bir halk hareketinin yokluğunda, biraraya gelmeye, örgütlenmeye, bugünü anlamaya ve geleceğe şekil vermeye çalışmaktadırlar. Bu çaba, dünya, Ortadoğu ve Kıbrıs devrimci süreçleri ile bütünlüklü düşünülmelidir. Ama Kıbrıs devriminin gerçek kılınabilmesi için yaratmak zorunda olduğumuz Kıbrıslı Türk Devrimci Hareketi krizdedir. Hareketimiz, daha doğum sürecini yaşarken ölüm döşeğine düşmüş ancak ölümünü bile hakkıyla yaşayamadığından yeni bir doğuma vesile olamamıştır. Krize karakterini veren olgu da zaten bu askıda kalma halidir. Bu krizi; krizimizi aşmak, devrimci hareketimizin dünyaya gözünü açtığı 1976-1990 dönemini anlamaktan, bu dönem boyunca yaşananların bize bıraktığı mirası hatası ile sevabı ile kabullenip, eksiklerimizi tamamlamaktan, olumluluklarımızı çoğaltmaktan geçmektedir.
Yarın nerede olmak istediğimiz bugün nerede olduğumuzdan ayrı düşünülemez. Ancak bugün nerede bulunduğumuz da buraya nereden ve nasıl geldiğimizle şekillenir. İşte yakın geçmişe bir bakış olan bu kitabın anlamı böyle kavranmalıdır. Eğer bir başarı olacaksa, bu kitabın başarısı, Kıbrıslı Türk devrimcilerin yarını kurma mücadelelerine geçmişten taşıdığı tuğlaların sayısı ile ölçülecektir. Nesnel koşulların bizi içine sürüklediği süreç; kendi cenazemizi kendimizin kaldırmasıyla, kendi göbek bağımızı kendimizin kesmesini bir ve aynı şey haline getirmiştir. Geçmiş ve gelecek bugünün içinde öylesine yoğunlaşmış bir şekilde bulunmaktadır ki bunları birbirinden ayırmak imkansız ve hatta gereksiz olmuştur.
Elinizde tuttuğunuz bu çalışma “tarafsız” bir tarih yazımı değildir. Sosyal meselelerde tarafsızlık; egemen anlayışın, genel kabul gören ve sürekli tekrarlanan sözde doğruların açıkça onaylanması demek değilse, sessizce onaylanmasıdır. Tarafsızlık iddiası en iyi ihtimalle taraf olunduğunu gizlemeye yarar. Öte yandan tarihi yazmak çabası, tarihi yapmak tercihinden ayrı düşünülemez. Gerici tarih anlayışı; tarihi dondurmayı, “bugün”ü muhafaza etmeyi meslek edindiğinden, tarihi bugünden geçmişe doğru ya(z)(p)ar. Başarılı olduğu oranda, geçmişi bugüne göre yazmış, geleceği bugüne benzetmiş olur. Tarihi dondurmuş, bugünü mutlaklaştırmıştır. Böylesi bir “başarı”, elbette ki statükodan çıkarı olan kesimlerin, değişim karşısındaki umutsuz çırpınışının tarih alanındaki yansımasından başka birşey değildir. Sosyal ve ekonomik mücadelelerin seyri, insan iradesi ile bi
rleşip, “sonsuz” “bugün”ü “yarın” kıldığında; bu nafile çabanın da sonuna gelinmiş olur. İnsanlığın geleceği geçmişte değil, bugünde şekillenmelidir. Geçmişle gelecek arasında duran bugün, bizim için geçmişten geleceğe kurulan bir köprüdür. Geçmişi bugünde anlamak, geleceği geçmişten yola çıkarak, “bugün” yaratmak, devrimci iradenin geçmişin nesnelliğine meydan okuması gibi de anlaşılabilir. Zaten geleceğin nesnelliğini yaratacak bir çabanın, geçmişin nesnelliğine teslim olması da düşünülemez.
Bu kitap, tarihi yapmak iddiası ile bugüne isyan ettiğimizde, herşeyin bizimle başlamadığını anlamamızın ürünüdür. Hata ve zaaflarımızı tahlil edip kendimizi eleştirdiğimizde, bunların kişisel olmanın ötesinde, çocuğun ailesinin genetik özelliklerini taşıması gibi, geçmişten devraldığımız özelliklerden geldiğini gördük. Tıpkı bunun gibi, avantaj ve olumluluklarımızın da tüm diğer etkenlerle ilişki içinde olduğunu ama geçmişle de kopmaz bir bağı bulunduğunu anladığımızda, geriye dönüp kendimizi tanımak kaçınılmaz oldu.
Çeşitli biçimlerde Halk-Der geleneğinin içinde bulunmuş bazı kişiler halen Kıbrıslı Türk politik hayatına dahildirler. Ancak okuduğunuz metin, onların şimdiki duruşuna dair değildir. Tarihi yazanlar geçmişi yaşayanlar değildir. Tarihi geleceği kurmak için bugün mücadele edenler yazar. Bu yüzden, bizim nostaljik bir sandığın naftalinli fotoğraflarını karıştırmak veya kişilerin kendi kişisel mülkiyeti haline getirdikleri bir tarihi onların elinden almak gibi bir amacımız yoktur. Kişisel tabularla ve yaşananları karakterinin bir parçası haline getirmiş kişilerle hesaplaşmak gibi bir derdimiz de yoktur. Biz tarihimizi anlamak, varoluşumuza işlemiş korkularımızla yüzleşmek, güçlü ve zayıf yanlarımızı tartmak ve yolumuza devam etmek istiyoruz. Geçmişte yaşanıp bitmiş bir hareketi bugünün siyasal ilişkiler arenasına davet etmek, maddi güçlerin karşısına geçmişin ruhlarını çıkarmak bizim materyalist kaygılarımız arasında değildir. Tam tersine burada kendi geçmişimizi mezarına gömmek, tarihimizin kaldırılmamış cenazesini kaldırmak ve yeni doğacak olanın önünü açmak asıl niyetimiz kabul edilmelidir. Bitmiş olanın adını koymayı, ondan doğanı yaşatmanın biricik yöntemi kabul ederiz.
Münür Rahvancıoğlu
2009 Lefkoşa
Eser Adı: Kıbrıslı Türk Devrimci Hareketi (Halk-Der)
Yazar: Münür Rahvancıoğlu
Yayınevinde kitabın ait olduğu Dizi Adı: Argasdi Kitaplığı
Kitabın genel anlamda türü: Siyaset
Kapak Tasarımı: Sinan Acıoğlu
Basım Tarihi: 2009
Sayfa Sayısı: 446