Yaklaşık 20 yıldır hayatımızda olan kredi kartları, günlük yaşamımızın hemen hemen her alanında var olmaya başladı. Gitgide de var olması bir zorunluluk haline dönüştürülüyor. Bankalar uyguladıkları farklı tarifelerle bizi kredi kartı kullanma konusunda iknaya çalışıyor. Nakit olarak alamayacağımız bir çok malı, kredi kartıyla uzun vadeli, taksitlere bölünmüş bir biçimde alabiliyoruz. Satıcı firmalar da bunu satış […]
Yaklaşık 20 yıldır hayatımızda olan kredi kartları, günlük yaşamımızın hemen hemen her alanında var olmaya başladı. Gitgide de var olması bir zorunluluk haline dönüştürülüyor. Bankalar uyguladıkları farklı tarifelerle bizi kredi kartı kullanma konusunda iknaya çalışıyor.
Nakit olarak alamayacağımız bir çok malı, kredi kartıyla uzun vadeli, taksitlere bölünmüş bir biçimde alabiliyoruz. Satıcı firmalar da bunu satış politikalarına yansıtarak çeşitli taksit imkanlarını sunurak bizi mallarını almamız için ikna çabasına giriyor.
Yapılan bir araştırmaya göre kullanılan kredi kartı sayısı 41 milyon olmuş. Kredi kartı kullanıcılarının yüzde 82’sinin borçları sıklıkla gelirlerini aşıyor. Yüzde 71’i borçları nedeniyle zor durumda kalırken yüzde 21’i ruhsal çöküntüye uğruyor. Gazetelerde kredi kartı borçlarını ödeyemedikleri için intihar eden insanların haberlerini okuyoruz artık.
Konuya bir de bankalar açısından bakarsak, kredi kartının yaygınlaşması hatta belirli bir süre borçların ödenenemesi kazançlı bir durum. Cebinizde paranız olmasa bile gelecekte kazanacağınız paralar için bankalara borçlanabilirsiniz. Aslında bu açıdan bakınca da kredi kartları bir bakıma gelecekteki artı değer sömürüsünün somut bir biçimi haline geliyor. Tüketici kredileri gibi kredilere kendi içlerindeki rekabet gereği daha düşük faiz uygulayabilen bankalar kredi kartlarına yüzde 5’i geçen oranda faiz uyguluyor. Bu durumda bankacılık sistemi açısından büyük karlar doğuruyor.
Ancak şu anda toplam 36 milyar TL’ye ulaşan kredi kartı borç toplamı bankaları zor durumda bırakmaya başladı. Bir taraftan faiz gelirleri arttığı için memnun olan bankacılık sistemi diğer taraftan da ödenememe durumu karşısında zorda kalacağının farkında. Çünkü kriz nedeniyle işsizlik artıyor. Kart borçluları işsiz kaldıkları gibi iş de bulamıyor. Bu durumda borçlarını ödeme şansları olmayacak. Bankalar kart borçlarının garantiye alınması konusunda hükümete baskı yapıyor.
Başbakan Tayyip Erdoğan’da bu mesajı aldıktan sonra Eskişehir mitinginde çıkıyor kürsüye, ne kadar sermaye yanlısı emek düşmanı olduğunu sahneliyor. Başbakan Erdoğan, “Kredi kartıyla borçlananları şöyle bir farklı yere koyuyorum, onlara da dürüst gözüyle bakmam” diyor. Başbakanın dürüst olmamakla itham ettiği kişi sayısı 970 bin. Başbakan’a göre emekçilerin, yaptıkları “lüks harcamaların” bedelini ödemesi gerekiyor.
Oysa Vatan Gazetesi’nin bir araştırması, kredi kartının hangi tür harcamalar için yapıldığını açıkça ortaya koyuyor. Araştırmaya göre 2009 yılı Ocak ayında 13,4 milyar TL’lik kredi kartı harcaması olmuş. Bu harcamanın yaklaşık 6 milyarlık kısmı market harcamaları için kullanılmış. Lüks denilebilecek, kuyumculardan yapılan alışveriş miktarı ise 550 milyon TL civarında. Kredi kartlarıyla market alışverişi dışında akaryakıt, elektronik eşya, bilgisayar, mobilya gibi alımlar yapılmış.
Bu tablo gösteriyor ki borç emekçilerin borcu ve Başbakan, yine patronların paralarını koruyabilmek için dürüst davranmıyor. Bedeli emekçilere ödetmeye çalışıyor. Kasımpaşalılığını yine emekçilere gösterme çabasında.
Peki yaşamsal ihtiyaçlarımızı karşılayabilmek için kullanımı zorunlu hale gelen kredi kartı borçlarımız konusunda ne yapmalıyız?
Öncelikle bu sorunu bireysel bir sorun olarak görmekten vazgeçerek, bu konuda örgütlenmemiz gerekir. Sendikalar ve kitle örgütlerini harekete geçirerek, sınıf mücadelesinin gündelik talepleri arasında kredi kartı borçlarına dair taleplere de yer vermelerini istemeliyiz. Tüm kredi kartı borçlarına uygulanan faizlerin dondurulması, eski faizlerin silinmesi, anapara ödemelerinin faizsiz ve uzun vadeli olarak taksitlendirilerek yeniden yapılandırılması talebini yükseltmeliyiz.