Taksim Sahnesi köfteci salonu Bu fotoğraf çok eski bir fotoğraf değil. İstanbul Devlet Tiyatrosu Taksim Sahnesi… Yıkılmadı belki, ama bu görüntüsü gerçekten iç acıtıyor. Buranın yeri ayrıdır benim için. Lise yıllarımda hocamız operaya götürmüştü. Dün gibi hatırlarım heyecanımı. Artık bu sahne kimseye yeni heyecanlar tattırmıyor / tattırılmasına izin verilmiyor. Tiyatrolarımız bilinçli bir şekilde yok ediliyor. […]
Taksim Sahnesi köfteci salonu
Bu fotoğraf çok eski bir fotoğraf değil. İstanbul Devlet Tiyatrosu Taksim Sahnesi… Yıkılmadı belki, ama bu görüntüsü gerçekten iç acıtıyor.
Buranın yeri ayrıdır benim için. Lise yıllarımda hocamız operaya götürmüştü. Dün gibi hatırlarım heyecanımı. Artık bu sahne kimseye yeni heyecanlar tattırmıyor / tattırılmasına izin verilmiyor. Tiyatrolarımız bilinçli bir şekilde yok ediliyor. Devlet ve şehir tiyatroları mevcut iktidarla birlikte tamamen kadrolaşma ve yozlaştırılma sürecine girdi. Taksim Sahnesi de bunlardan biri. 2007 yılında yıkılarak yerine kültür(!) ve alışveriş merkezi yapılması kararı alınmıştı. Alelacele boşaltılan, Taksim Sahnesi tabelası altında bir köfteci. Tıpkı Madımak Oteli’ndeki lokantacı gibi. Yakanlarla yıkanlar hep aynı… Zihniyet değişmiyor… İlk önce yakıyorlar, yıkıyorlar. Sonra da yozlaştırıyorlar. Sonuç; her şey unutuluyor. Bunları yapanlar yeni tiyatrolar yıkmak için, içi boşaltılmış tiyatrolar yaratmak için yeni hazırlıklar yapıyorlar. Ne kadar iç acıtan bir durum. Oraya defalarca tiyatro izlemeye gelmiş veya orada sahneye çıkmış tiyatro sanatçılarının sesleri halen kuliste yankılanıyor olmalı. 1920’li yıllardan beri bir şekilde varolan bir sahne. Tarihi barındıran bir sahne artık tamamen ‘tarih’ olmuş durumda. Tüketim toplumunun nimetlerini tüm cömertliği ile yaşayan İstanbul’un ödediği bedellerden biri olarak sahne çoktan kapandı. Öldürdünüz, bari huzur içinde bırakın. Hayır! Altına köfteci açılarak ruhu can çekiştirilen “sanat karın doyurmaz, ama köfte doyurur” temalı fotoğrafa denilecek nasıl bir söz var ki?
Muhsin Ertuğrul Sahnesi ve ödülleri Bu da Muhsin Ertuğrul Sahnesi, İstanbul Şehir Tiyatroları…
Burası da Taksim Sahnesi gibi tahliye edildi. Fakat Taksim Sahnesi kadar şanslı(!) olmadı. Bu sahne, yıkılmayı değil, restore edilmeyi hak ediyordu. Bazen mekânlar kendi fiziki görünüşlerinin ötesinde başka bir anlam kazanır. Muhsin Ertuğrul Sahnesi de böyle bir yerdi. O zaman duyarlı insanlar, “bırakın alkıştan yıkılsın” dedi. Ama sesleri cılız kalmıştı.
Orada son kez sahneye çıkan oyunun ardından oyuncuların gözyaşlarını gören oldu mu? Ya da seslerini duyan? Seyirciye selam verdikten sonra, eğilip sahnesini öpen oyuncu kimdi? Hatırlıyor musunuz?
Son olarak Muhsin Ertuğrul adına yakışmayacak olaylar yaşandı Şişli Belediyesi öncülüğünde. Yeri gelmişken onu da söylemiş olalım.
Şişli Belediyesi tarafından ilk defa düzenlenen “Muhsin Ertuğrul Tiyatro Ödülleri” gecesinde yaşananlar tesadüften ibaret olmasa gerek. Geceye göreve geldiğinden beri üç tane “kültür sanat merkezi(!) açan, Küçükçekmece’ye tiyatro salonları, sergi salonları kazandıran kısacası sanat neferimiz Küçükçekmece Belediye Başkanı, Aziz Yeniay da katılmış. Çok da derinlere inmeden bir bakalım, bu tuhaf gecede kimler ne ödül almış… Tuhaf diyorum, çünkü jüri üyeleri aynı zamanda ödüllere aday kişiler, veya jüri üyelerinin tiyatroları farklı dallarda bu ödüllere aday olarak gösterilmiş. Şöyle ki, oyun yazarı ödülü aynı zamanda jüri üyesi olan Tuncer Cücenoğlu’na verildi. Gelelim, özel tiyatrolara verilen ödüllere. “En başarılı tiyatro ödülü” Tiyatro Ayna, Müjdat Gezen Tiyatrosu ve Tiyatro Kedi’ye gitti, tabii para ödülü de. Tesadüfe bakın ki Dilek Türker yani “Tiyatro Ayna”nın sahibi, aynı zamanda jüri üyesi. En İyi Oyun Müziği “Tiyatro Kedi”, En Başarılı Çevirmen “Tiyatro Ayna” ya verildi. Birbirlerine ödül vermek için toplanmış insanlar ve geceyi siyasi bir gösteriye dönüştüren politikacılar… Sonrasında ise bir takım tartışmalar yaşandı ve geceye katılan bazı tiyatrolar artık bu ödül törenine katılmayacakları söylediler… Jüri üyelerinin son 10 günde belirlendiği ve oyunların izlenmediği de Macit Koper tarafından dile getirildi. “Duru Tiyatro’nun kurucusu Emre Kınay ödül töreninin ardından şöyle diyordu; “Muhsin hocanın adı olunca ciddi bir şey sandık, ama değilmiş. Zaten bunu bir belediyenin yaptığını anladığımızda da çok geçti. Program siyasi şov haline gelmiş. Bundan sonra katılmayacağız. Körler sağırlar birbirini ağırladı. Töreni düzenleyen tiyatro en iyi tiyatro, töreni düzenleyen yönetmen en iyi yönetmen, aktrist en iyi aktrist…” Müjdat Gezen ve Cihan Ünal aldıkları ödülleri reddettiler. O geceye ait o kadar çok spekülasyon var ki… Tiyatro dünyası bu olayı daha çok tartışır, bazıları daha çok ekmek yer ustaların adını kullanarak. Tek isteğimiz bu ödül törenin bir daha bu şekilde gerçekleşmemesi…
Tepki mi? Sansür mü? Son günlerde yaşanan tartışmalar ve yasakların ardı kesilmiyor. Yasak gerekçelerinin neresinden tutarsanız tutun, elinizde kalıyor. Fakat bunun en vurgucu tarafı da “Yeditepeli Aşk” oyununa gelen sansürdü. Alevi bir yazarın kaleme aldığı ve bakire olmayan alevi bir kızın evlilik öncesi yaşadıklarını anlatan oyun “İstanbul Büyükşehir Belediyesi Sanat Danışmanı” Kenan Işık tarafından “Alevileri incitecekti” gerekçesi gösterilerek eleştirildi. Genel Sanat Yönetmeni Orhan Alkaya da provakosyon (!) gerekçesiyle oyunu resmen sansürlemiş oldu. Birileri oyundan rahatsız oldu, bu çok açık…
Ardından Aykut Işıklar’ın Nedim Saban hakkında yazdığı yazı geldi. Aşağılayan, ırkçı ve faşist söylemlerle dolu olan ve Saban’ın Musevi kökenli bir Türk olduğunun altı özellikle vurgulanan köşe yazısı da ortalığı baya bir alevlendirdi. Tiyatro dernekleri de Aykut Işıklar’ın özür dilemesi için bir kampanya başlattılar. Aykut Işıklar Basın Konseyi’nden kınama aldı.(!)
Laz Marks’ın sansür haberini almıştık çok yakın bir zamanda. Muammer Karaca sahnesini bizim uşaklara vermemişti AKP belediyesi.
27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü
Bir tiyatrolar gününü daha bir yığın sorunla geldi çattı. Devlet tiyatroları ve şehir tiyatrolarının yapımları giderleri gün geçtikçe daha da kısıtlanıyor. Özel tiyatrolar çığ gibi büyüyor. Yandaş tiyatrolara verilen yardımlar dudak uçuklatıyor. Amatör tiyatrolar da kendi kendine yaşamaya çalışıyor. Sinema, TV ve Tiyatro alanında, sigortalı çalışan sayısı, uluslararası ölçütlere göre yok denecek düzeyde.
Bir de AKP belediyelerinin kurduğu kültür merkezleri var. Sakın ha, aldanmayın öyle afili törenlerle açtıkları kültür merkezlerine. Usta ve işin ehli olmayan, o kültür sanat binalarının içine konulmuş insanlar bir eşya vazifesini görüyorlar sadece. Trilyonlar harcanıp yapılan bu binaların içinde ne ararsanız bulabilirsiniz. Ama hepsi boş. Tiyatro salonu, en azından film salonu demek isterdik ama, filmlerde tiyatronun oynandığı salonda gösteriliyor. Ücretsiz kurslar vs… Bunların hepsi nasıl bir arada olabilir? AKP yaparsa ancak bu kadar olur.
Tüm belediyelerde çağdaşlıktan uzak, dini ve ahlaki dersler içeren metinler tiyatro metniymiş gibi ele alınıp sahnelenmeye çalışılıyor.
Bu kültür merkezlerinden herhangi birinde… Daha içeri girdiğiniz anda, arama noktasında bir görevli size “Siz de mi tiyatroya geldiniz?” dese siz ne dersiniz? “Acaba bir gariplik mi var?” diye arkadaşlarınızla birbirinize bakarsınız. Evet biz bunu yaşadık. Pek
i, sabahın köründe uzun kuyrukların oluştuğu bilet satışlarına ne demeli? Ya oyun sırasında bacağı gözüken kadına arka koltuktan “cık cık cık” diye mırıldanan tiplere dönüp ne demek istersiniz? Peki, sahnede rolü gereği içki içen oyuncuya “yavaş iç” denmesi hangi zihniyetin ürünüdür? Ya ön koltuklara oturtulan yandaşlara?
2010 Kültür Başkenti için dönen dolaplar, kimlerin üstünden kurgulanıyor? Yıkılmayı bekleyen sahnelerin akıbeti ne olacak? Bu haliyle bu kent Kültür Başkenti mi olacak? Olsa olsa, “AKP kültür başkenti” olur. Biz böyle bir kültürü kabul etmedik ve etmiyoruz.
Buluşuyoruz!
Bilinsin ve asla unutulmasın: Hayal gücünü yitirmiş, bunalan/ bunaltan bir “tiyatro”, tiyatro olarak anılmayı hak edemez. Tiyatro sanatı, yaratıcı/ başkaldıran insan(lık)dan, ezilenlerden beslenir, beslenmek zorundadır… Bu yüzdendir ki, sahneler bizimdir. Tiyatro “anne bak, kral çıplak” diyebilenlerindir. Ne Taksim sahnesini, ne Muhsin Ertuğrul’u, ne de diğerlerini… Hayır, hiçbirini unutmayacağız!
AKP’nin tiyatroya ve tüm sanat dallarına karşı yürüttüğü bu yok etme kampanyasına karşı Kültür Sanat Sen’in çağrısıyla 27 Mart günü saat 12,00’de AKM önünde buluşmuş ve sözümü söylemiş olacağız…
Her şeye inat perdelerimizin hep açık kalması ve sahnelerimizden söylenmiş her sözün, gerçek sahipleri ile birlikte çoğalarak yaşamaya devam etmesi dileğiyle… Tiyatrolar gününüz kutlu olsun…
Alkışlarımızla…
Sefaköy Halkevi
Tiyatro Ekip’den Esra Ünal
tiyatroekip.blogspot.com