Ekonomik krizin magazinvari haberleri arasında önce bu soru yöneltiliyor, sonra da “Yanlış duymadınız, krizin iflasa sürüklediği şirketlerden değil, devletten söz ediyoruz” denilerek Ukrayna’nın resmen iflasının ilan edildiğinin altı çiziliyordu… Krizden en ağır etkilenmiş, SOS verilen, toparlanmalarına umutsuz gözü ile bakılan devletler sıralamasında AB üyeliğinde bizim önümüze geçerek üyelikleri onaylanmış eski Doğu Bloku’ndan Macaristen ön sırada, […]
Ekonomik krizin magazinvari haberleri arasında önce bu soru yöneltiliyor, sonra da “Yanlış duymadınız, krizin iflasa sürüklediği şirketlerden değil, devletten söz ediyoruz” denilerek Ukrayna’nın resmen iflasının ilan edildiğinin altı çiziliyordu… Krizden en ağır etkilenmiş, SOS verilen, toparlanmalarına umutsuz gözü ile bakılan devletler sıralamasında AB üyeliğinde bizim önümüze geçerek üyelikleri onaylanmış eski Doğu Bloku’ndan Macaristen ön sırada, diğerleri sayılıyor… AB’nin merkez ülkelerinin vetosu ile AB’den beklenen yardımların reddedildiği bu ülkelerdeki olumsuz gelişmelere kimi rakamlarla açıklık getiriliyor.,.
İster istemez yakın tarihin gelişmeleri, estirilen küreselleşme rüzgârlarında yaşanmışlıklar gözler önüne seriliyor. Ukrayna’nın siyasi liderlerinin ABD’li, dünyanın en büyük bankeri Soros’la çekilmiş diz dize fotoğrafları, kırmızı, turuncu karanfil darbeleri… İnsan hakları, demokrasi adına, özünde liberalizm, emperyal çıkarlar için oluşturulmuş demokrasi fonları ile gerçekleştirilen iktidar değişiklikleri, pompalanmış umutlar, çok kısa bir zaman dilimi içinde milyarların yaşamlarını vuran kazanılmış haklardan kayıplar, düş kırıklıkları…
Ukrayna, Macaristan, Bulgaristan, Romanya, Çek ve Slovaklar olarak bölünmüş ülkelerde, hele de 7 özerk eyalet iken 9 devletçik haline sokulmuş eski Yugoslavya’da ekonomik çöküş, işsizlik, yoksullaşma, yoksunlaşma, en temel insan haklarından eğitim ve sağlıktaki geriye yuvarlanış rakamları gerçekten dudak uçurtucu. AB medyasının ekonomi yorumcuları, en azından AB üyesi konumuna girmiş eski Doğu Bloku ülkelerinde yaşananlara sırt çevrilmesinin sakıncaları üzerinde duruyorlar. AB üyelik ilkeleri ayaklar altına alınarak, yardım yapılması reddedilen ülkelerin peş peşe çökmeleri ile AB’nin merkez ülkelerinin de aşağı çekileceklerinin verileri ortaya konuluyor…
***
Öncelikle zaten zor durumda, aslında çaresiz AB merkez ülkelerinin kendilerini kurtarma adına reddettikleri yardımların yapılması kararının ardından, önü alınamayacak merkez ülkelere işçi göçü akınına işaret ediliyor. Arkasından ikinci kuşak AB üyesi adı geçen ülkelerdeki iflasların ortaklık ilişkileri nedeniyle doğrudan merkez ülkelerin şirketlerini vuracakları anımsatılıyor. AB üyeliği rüyası karşılığı bu ülkelerin özelleştirilen işletmeleri, büyük ağırlıklı AB’li merkezlerden.
Zaten krizin geleceğine ilişkin öngörülerde, piyasacıların şom ağızlıları AB’nin defterini çoktan dürdüler; arkasında silahlı emperyal gücü olmayan AB ülkelerinin işletmelerinin çoğunun kriz sonrası güçlü, ayakta olamayacaklarını, Avro’nun bile tarihe gömülebileceğini söyleyip duruyorlar. ABD’deki piyasalardan çıkan büyük krizin giderek daha etkin, reel ekonomilere yansımaları sürecinde, zaman geçtikçe, değerlendirmelerin, geleceğe ilişkin gerçekleşmelerin ekseninde çok ciddi kayışlar gündemde…
***
Hani baştan krizin odağı, çıkışı nedeniyle ABD idi ya… Şimdilerde hesaplar çok değişti; sonuç olarak ABD’nin para basarak, yani kâğıt kullanarak hem dolarının değerini yükseltmekte olduğu, hem de dünyanın her yerinden kaynakları topladığı görüldü. Nasıl ki Irak’ın işgalinde, kanlı petrolün önelenemez yükselişi ile, ABD askerinin içine düştüğü Irak bataklığından, Çin, Hindistan, İran, Rusya’nın kazançlı çıkmaları, sonuçları henüz belirsiz büyük ekonomik kriz öngörülemediyse.. krizin odağı, çıkış yeri ABD’nin bu krizden ne kadar kazançlı çıkacağının öngörülemediği de artık görülmeye başlanmış bulunuyor. Bu krizin piyasalar için soğutulmasının ardından, uzun süreli reel ekonomik krizler, kimi ülkeleri, halklarını çok daha ağır vuracak; odağının gelişmekte olan ülkeler, halkları olduğu da artık su götürmez sayılıyor. Komplocular, ABD’nin tersine gidişi kendi lehine tersyüz etmek üzere bu krizi gizli örgütlerine yaptırdığını bile söylüyorlar…
Krizin kaynak akışı, krizin ilk merkezi, odağı ABD’ye doğru sel gibi gidiyor… Gerisinin sıralamasında kesinlik olmasa da AB’nin ikinci sırada olamayacağına kesin gözü ile bakılıyor. Bilinen, krizden sonra ayakta kalacak banka ve şirketlerin çok daha büyük, parmakla sayılacak az sayıda, merkezlerde toplanacağı. Birçok ülkenin, milyarlarca dünyalının çok daha fazla işsiz, yoksullaşmış, insan haklarını yitirmiş, eğitimsiz, sağlıklı yaşam hakkı olmadan, açlıkla yüz yüze kalacakları… Tabii edebiyatı çok yapılan insan hakları, demokrasi tümden rafta, ırklar, dinler üzerinden çatışmalar, savaş suçları katlanmış bir kirli dünya, milyarlarca dünyalı için acımasız gelecek gündemde…
Krizin doğal çarkları, piyasaların kuralları işte böyle işliyor… İnsanlık, ülkeler bu acımasız gidişe teslim olacaklar mı? Biz ülkemize biçilen role boyun eğecek miyiz? Soros’un, ABD’ci tarikatların kucağında liboşların, İslamcıların yüzsüz yüzlerine bakmadan, ülkemiz için çıkış yolu olabilecek pusulamıza bakabilecek miyiz?