Bize kendisini tanıtır mısınız? Adım Kemal Köroğlu. 47 yaşındayım. Evliyim iki çocuğum var. Bir tanesi öğretmen, bir tanesi 6.sınıfta. 43 gündür burada açlık grevi yapıyorsunuz, bu eylemdeki amacınızı öğrenebilir miyim? Biz 43. gündür burdayız. İlk günkü gibi dik duruyoruz. Eylemimizin amacı daha çok işimiz ve ekmeğimiz. Bizler taşeron firmada çalışan işçileriz. Sayın Aziz Kocaoğlu’nun bize […]
Bize kendisini tanıtır mısınız?
Adım Kemal Köroğlu. 47 yaşındayım. Evliyim iki çocuğum var. Bir tanesi öğretmen, bir tanesi 6.sınıfta.
43 gündür burada açlık grevi yapıyorsunuz, bu eylemdeki amacınızı öğrenebilir miyim?
Biz 43. gündür burdayız. İlk günkü gibi dik duruyoruz. Eylemimizin amacı daha çok işimiz ve ekmeğimiz. Bizler taşeron firmada çalışan işçileriz. Sayın Aziz Kocaoğlu’nun bize verdiği vaadler üzerine yola çıktık. Sonuçta onun bize verdiği bir söz vardı. Belediye şirketlerindeki işçilerin istihdam edileceğine dair bize söz vermiştir. Eylemimizin içeriği de budur, belediye bünyesinde, belediyenin kendi şirketlerinde istihdam edilmemiz.
Bu söze karşılık almadığınız için mi grev yapıyorsunuz?
Evet. İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Aziz Kocaoğlu, sözünde durmadığı için biz de eylemlerimize başladık. Eylemlerimizin de kazanımla sonuçlanacağını biliyoruz.
Taşeron sistemini anlatırmısınız, taşeronun sıkıntıları nelerdir?
Biz taşeron siteminde çalışıyoruz. Elbette taşeron sistemi ne İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin ne de CHP’nin tek başına çözebileceği bir meseledir. Taşeron sistemi başlıbaşına Türkiye’deki sistemin bir sorunudur. Taşeron, ülkemizde 12 Eylül sonrasında Özel dönemiyle başlayan, daha çok işçileri bölen, parçalayan ve yöneten bir tarzdır. Ülkemizdeki işçi sınıfının örgütlenmesinin önündeki en büyük engeldir. Daha önce bir fabrikada ya da bir işyerinde bütün işçiler fabrika sahibinin bünyesinde görünürken sendikalaşma daha kolay oluyordu bu zorlandı. Örneğin bir fabrikayı ele alalım. Fabrikada onlarca taşeron firma bulunuyor. Bu yüzden onlarca sendikanın onlarca taşeron içinde örgütlenmesi gerekiyor. Bu yüzden taşeron sistemi, işçi sınıfının örgütlenmesini zorlaştıran ve bu örgütlenmeye engel olmak için geliştirilen bir sistemdir. Ayrıca işverenin dışında da bir çok taşeron firma da işçinin sırtından geçiniyor. Aslında işçi hak ettiği ücretin çok çok altında çalışmak zorunda kalıyor.
Peki bu sürece nasıl geldiniz, bu eyleme katılmaya nasıl karar verdiniz?
Elbette işçiler taşeron sistemindekinden daha uygun bir ücrette çalışmak isterler. Bu talep bütün işçilerin doğasında vardır. Büyükşehir Belediye Başkanının sözleri böyle bir işe girişirken bize cesaret verdi. Bütün alanlarda hatta 1 Mayıs’ta da kürsüde taşeron konusunda çeşitli şeyler söyledi. Konuştuğu bir şey vardı: “Ben İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde taşeronu bitireceğim.” Kocaoğlu’nun bu sözünün küçük de olsa bazı örnekleri de vardı. İzdeniz’de, Grand Plaza’da ve Fuar’da taşeron firmayı bitirdi. Buralardaki arkadaşlarımız kısmi de olsa daha iyi koşullara ve daha iyi sosyal haklara kavuştular. Ancak bu firmalar belediyenin küçük firmalarıydı. En büyük taşeron firma park ve bahçelerde.
Kocaoğlu’nun önceki icraatlarına ve bize dair söylediği sözler de bizim örgütlenmemizi kolaylaştırdı. Bazı fabrikalarda veya işyerlerinde sendikal çalışmalar patrondan gizli yapılmasına rağmen biz bunu aleni yaptık. Hiç zorlanmadan yaptık. İlk başta iki bölgede çalışan toplam bin 200 işçi arkadaşımızın 969 kişisinden imza aldık. Kendi talepleri doğrultusunda aşağıdan yukarı doğru komiteleşerek örgütledik. İki bölgede de komiteler kurduk. Taleplerimizi ve bunun dışında oluşan tartışmaları Belediye ile muhattap olduğumuz en üst komiteye kadar çıkarttık. En üst komitemiz Belediye Başkanı’na oluşturduğumuz talepler doğrultusunda başvurdular. Onun da geldiği nokta bugünkü süreçtir.
Şu anda başka bir işte çalışıyor musunuz?
Çalışmıyorum. Zaten bizim başka bir işte çalışma şansımız da yok.
Peki geçinebiliyor musunuz, ya da ailenizi nasıl geçindiriyorsunuz?
Nasıl geçindirdiğimizi düşünmek bile istemiyoruz. Dün mutfağımızda zeytinle peynir vardı. Bugün ikisi de yok. Durum böyle olunca bakkala borç yapıyoruz ya da buraya gelirken yol paramızı komşularımızdan borç olarak istiyoruz. Sonuçta sefaletin daha sefaleti koşullarda biz burada 43 gündür açız.
Son çalıştığınız işte ne kadar süredir çalışıyordunuz?
Ben 2 yıldır Park ve Bahçeler Müdürlüğü’nde çalışıyorum. 2007-2008 döneminde biz 3 ay içerisinde 3 şirket değiştirdik. Yani bu en son çalıştığımız Kürşat firması üçüncü şirketimizdi. Yine burada asgari ücret artı yol parasına çalışıyorduk.
Peki o ücretle geçinebiliyor muydunuz?
Ülkemizde asgari ücretle geçinmek zaten imkansız. Devlet istatistik enstitüsünün 4 kişilik bir ailenin geçinebilmesi için gereken, yoksulluk sınırı olarak belirlediği rakkam 2 bin TL’nin üzerinde. Buna göre 2 bin TL’nin üzerinde bir maaş almamız gerekiyorki insanca bir yaşamımız olsun. Bu yüzden asgari ücretle nasıl geçindiğimizi biz kendimiz biliyoruz.
Eylem sürecince her hangi bir kurum ya da kişiden destek aldınız mı?
Eylem sürecinde kısmi destekler olsa da, KESK’e bağlı şubeleri bir kenara bırakırsak öbür işçi örgütlerinden herhangi bir destek alamadık. İzmir’deki emek örgütlerine gittiğimizde hepsi “İyisiniz, doğrusunuz, yaptığınız şey haklıdır ama, seçim arifesidir, İzmir’in sosyal demokrat yapısına zarar gelebilir” dediler. Bu durum bazılarınca AKP’nin ekmeğine yağ sürmek olarak algılandı. Bir kısmı bunu yüzümüze karşı söylemese de bazıları bunu söyledi. Aslında İzmir’in sosyal demokrat yapısını bozmak bizim önümüze koyduğumuz bir görev değildir. Çünkü buradaki işçilerin hemen hemen hepsi referanslarla işe girmiş, bu belediyeye oy vermiş insanlar. Çoğu arkadaşımız CHP’nin delegesidir. Bizim İzmir’in sosyal demokrat yapısıyla bir hesabımız yok. Bizim tek derdimiz işimiz ve ekmeğimiz. Ama bize böyle söyleyen sendikalar bize göre işçi örgütü olduklarını unuttular. Aslında işçiler açısından sendikalar işçi örgütleridir, belediye ise iş verendir. Öbür emek örgütleri bu durumu göremediler. Her ne kadar bizim arkadaşlarımız CHP’ye oy veriyorlarsa da bizim işverenimiz belediyedir. Bunların dışında devrimcilerin ve sosyalistlerin desteğini aldık. İşçilerin de bireysel desteklerini aldık.
Bu mücadeleye başlarken kaç kişiydiniz, bugüne kadar herhangi bir değişiklik oldu mu?
Elbette oldu. Biz bu mücadeleye başladığımızda Park ve Bahçeler’de 600’er kişiden oluşan 2 bölgede toplam bin 200 kişi çalışıyordu. Bizim ilk eylemlerimize, yıl başında iş akdimiz feshedilene kadar bu bin 200 kişinin hemen hemen hepsi katıldı. Biz eylemlerimize başlarken belediye, yıl başından sonra, seçim arifesinde işçilerin yarısını çalıştırmak üzere performans listesi istedi. Ama bizim eylemlerimiz sonucu liste istemi işlevsizleşti. Sonrasında belediye, çalışanı da çalışmayanı da taşeronda çalıştırmayı hedefledi. Hızla bizim eylemlerimizi kırmak için güney bölgesindeki taşeron firmayı hemen işe başlattılar. Böylece 600 kişi orada işbaşı yaptı. Bununla beraber eylemdeki sayı yarı yarıya azaldı. Ayrıca ülkemizin koşulları da belli. Kriz sebebiyle fabrikalar kapanırken, işçi arkadaşlarımızın bir bölümü taşeronda çalışmayı bile kabul eder durumdalar. Çünkü açlık başka bir şey. Sonuç olarak bugün 100’e yakın bir arkadaşımız var burada. Burada sürekli olarak 30 civarında arkadaşımız duruyor.
Bu eylemlik sürecinde hayatınızda olumlu ya da olumsuz değişiklikler oldu mu, çevrenizden nası
l tepkiler alıyorsunuz?
Tabiki. Hem olumlu hem de olumsuz tepkiler var. Olumsuz tepkiler İzmir’in sosyal demokrat yapısını bozduğumuza dair. Referanslarla iş yapan kişiler olduğumuz için hepimizin çevresi CHP’li arkadaşlardır. Olumsuz tepkiler genelde o arkadaşlardan geliyor.
Bu dönemde toplumda böyle bir şey var, medya genelde CHP – AKP arasındaki kapışmayı işliyor, üçüncü yolu göstermiyor. Oysa bu işin üçüncü yolu emek güçleridir. AKP’de CHP’de ikisi de bana göre sermayenin kutuplarıdır.
Ama işin bir de güzel yanı var. Bizim buradaki herkesin eşleri ve çocukları bu mücadelede yanımızdalar. Yaptığımız işin iyi bir şey olduğunu biliyorlar. Sonuçta biz eğer bu mücadelede kazanırsak çocuğumuzun cebine harçlık koyma şansımız olacak, ya da mutfağımızda makarna pişiyorsa bunun yanında bir sebze yemeği artı bir de çorba da kaynayacak.
Burada utanılacak bir şey de yapmıyoruz aksine gurur verici bir şey bu. İş ve ekmek kavgası.
Herhangi bir sendikaya üye misiniz?
Biz şu anda herhangi bir sendikaya üye değiliz. Üye olsaydık bu işin çehresi daha farklı olurdu.
Peki üye olmak için hiç müracaat ettiniz mi?
Müracaat etmedik. Çünkü biz arkadaşlarla beraber bu işe ilk giriştiğimiz zaman derdimizi sendikalar olmadan doğrudan, eylemle daha rahat çözülebileceğimizi düşünüyorduk. Ayrıca böyle bir dönemde yani seçim arifesinde sendikalar da bu işe yanaşmadı. Ona rağmen bizim mücadelemiz kısa bir süre içerisinde gelişti. Sendikaya üye olma süreci daha önce başlatmamız gereken bir süreçti.
Eyleminizi öğrendikleri zaman sendikaların sizlere karşı tutumu ne oldu? Hiç bir sendika eylemimizi öğrendiğinde karşı duruş sergilemedi. Sonuçta işçilerin iş ekmek mücadelesine sendikaların karşı tutumu söz konusu olamaz. Sendikalar bize sadece süreci yanlış başlattığımızı söylediler. Yani eylemin zamanlamasının doğru olmadığını söylediler. Sonuçta bizim örgütlenmemiz, bizim iş kolundaki sendikaların görevidir. Yani biz sendikaya üye olmak istediğimizde ben sizi üye yapmam demez. Böyle söyleme hakları da yoktur. Sendikalara üye olmak için gitmedik çünkü Belediye Başkanımızın da söylemi üzerine daha rahat sonuca ulaşacağımızı tahmin ediyorduk. Aziz Kocaoğlu’nun bu işi bu kadar sürüncemede bırakacağını biz de tahmin etmiyorduk.
Önümüzdeki yerel seçimlerle ilgili beklentilerinizi öğrenebilir miyiz?
Buradaki arkadaşlarımızın bir kolektif bakış açısı vardır, bir de birey olarak bizim bakış açılarımız vardır. Burdaki işçi arkadaşlarımızın hiç bir tanesinin halen şu süreçte İzmir’in sosyal demokrat yapısını bozma diye bir dertleri olmadığı için, buradaki sorunumuz çözüldüğünde biz buradaki sosyal demokrat yapıyı destekleriz. Ama sorunumuzu çözmediklerinde, yani bizim taleplerimize cevap vermedikleri zaman biz Büyükşehir Belediyesiyle hesaplaşmaya gideceğiz. Bizim derdimiz işimiz ekmeğimiz, hiç kimse bizim işimizden ekmeğimizden önce gelmez. Ben önce çocuğumun ekmeğini düşünürüm.
Başbakanımız krizin Türkiye’ye teğet geçtiğini söylüyor sizce sizi teğet geçti mi?
Vallahi krizin ülkemizi ne kadar teğet geçip geçmediğini kapanan fabrikalardan ya da her gün kapanan fabrikalarla beraber sokağa atılan işçilerden görüyoruz. Bununla beraber bizim bu durumumuz krizin ne kadar yansıdığını gösteriyor. Krizden biz işçiler kadar küçük esnafında ne kadar etkilendiği aşikar. Krizi artık kendileri de gizleyemiyorlar.
Son olarak, taşeron sistemde çalışan sizin gibi diğer işçilere söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Sonuçta bizim söylediğimiz hem taşeronlara hem de taşeronda olmayan örgütsüz işçileredir. Örgütlenmedikten sonra evlerine ekmek götürme şansları yok. Bu tür işçilerin başta taşeron işçilerin örgütlenmesi gerekir. Günümüzde örgütlenme mücadeleden geçiyor.Ama ekmeği mücadele etmeden kazanmanın da şansı yok. Her kazanımın da bir bedeli ve her bedelin de bir emeği vardır. Yani işçiler emek vererek örgütlenmeliler. Bu elbette sistemin değişmesiyle de ilintilidir. Yani daha özü şudur. İşçiler, emekçiler iktidar olmadıktan sonra, yani iktidara gelmedikleri sürece bu sorunlar devam edecektir.