Amerikan yönetimi her düzeyde kamusal mekânın yaratılması ve korunması sorumluluklarından çekiliyor. “Özel sektör verimliliğine” ayak uyduran yönetimler kamusal alanın gözetimini sendikalı işgücü, genel erişim, konuşma ve toplanma özgürlüğü gibi şeylere ilişkin yasal kurallarla sınırlandırılmamış özel şirketlere kaydırıyorlar. Şirket ve planlamacılar bu özelleştirmeyi saldırganca destekliyorlar. Kamusal mekânın özelleştirilmesi doğrudan doğruya ticari hedeflere sahiptir. Planlamacılar için çok […]
Amerikan yönetimi her düzeyde kamusal mekânın yaratılması ve korunması sorumluluklarından çekiliyor. “Özel sektör verimliliğine” ayak uyduran yönetimler kamusal alanın gözetimini sendikalı işgücü, genel erişim, konuşma ve toplanma özgürlüğü gibi şeylere ilişkin yasal kurallarla sınırlandırılmamış özel şirketlere kaydırıyorlar. Şirket ve planlamacılar bu özelleştirmeyi saldırganca destekliyorlar.
Kamusal mekânın özelleştirilmesi doğrudan doğruya ticari hedeflere sahiptir. Planlamacılar için çok karlı olabilir; büyük-ölçekli mülk sahiplerinin “istenmeyenleri” -evsizler, alt piyasa, alışveriş yapmayanlar- yatırım yerlerinden dışlamasını ve asıl çekilmesi amaçlanmış üst-düzey banliyöcülere, kent seçkinlerine ve harcanabilir gelirleriyle turistlere ayrıcalık tanınmasını sağlar.
Kamusal mekânın özelleştirilmesi aynı zamanda daha temel bir seçkinci gündemi temsil eder. Kamusal alanın özelleştirilmesi ile toplumumuzdaki güven, meşruiyet ve toplumsal kimlik kaynağı olarak kamu kurumlarının yerini özel şirketler alır. Gözeticilik ve armağan-sunma hareketleriyle, toplumsal açıdan ağırlığı olan kurumlara şirket adları vermekle, resmi bayrakların yerini şirket logolarının almasıyla özel sektör demokrasi ve kamu yararı düşüncesini yıkar ve tüm Amerika’yı ruhumuzu borçlu olduğumuz bir “şirket kenti” yapar.
Kamusal mekânın özelleştirilmesi, içinde devlet okullarının özelleştirilmesini ve şirketlerce istilasını, sosyal güvenliğin önerilen özelleştirilmesini (MK-Herhalde şimdiye çoktan gerçekleşmiş olmalı), sağlık hizmetinin şirketlerce ele geçirilmesini ve yaşamlarımız ile toplumumuzu şirket ihtiyaçları ve gücü açısından tanımlamaya ayarlı diğer politikaları kapsayan bir modelin parçasıdır.
Özelleştirme sözcük dağarcığı tasarımı
Tasarımcılar şirket hedeflerini uygulamak ve kamusal mekâna özel gündemler yüklemek üzere unsurlara ait bir sözcük dağarcığı geliştirdiler. Örneğin popüler bir biçim “ele geçirilmiş” (captured) sokaktır: kamuya açık bir sokak kapatılır ve arazi, daha önce var olan ölçekten daha büyük yapılar için bir arazi meclisi aracı olarak özel malike ya da planlamacıya bırakılır. Bu sokaklar erişim saatleri ve onarım gereklilikleri için hareket kısıtlamasına bağlı olarak bir miktar “açık” kalabilirler. Ama kamusal mekân küçültülür, girişimci güç yoğunlaşır ve kamuya açık sokaktansa kapanmış özel mekânın yeğlenen -ve her şeyin ötesinde güvenli- yer olduğu işareti verilir.
Şirketler herhangi biri girebildiği sürece mekânların “kamusal” olduklarını iddia ederler. Bu ölçüte göre alışveriş merkezleri kent meydanlarıyla kamu yararı açısından eşit konumdadır. (Topluluk yaşamının merkezleri olarak kent meydanları, yalnız özel otomobille ulaşılabilen ve insanların kamusal mekânda özel tüketimle meşgul oldukları yer olan alışveriş merkezleri tarafından yerinden edilmiştir). Bir zamanlar büyük ölçüde bir banliyö olgusu olan alışveriş merkezleri kentlerde şirketlerin yeni kentsel sınırı düzeltmelerine imkân verecek şekilde “yeniden canlanma” hareketinin temeli olarak yayılıyor.
Tasarımcılar “istenmeyen” unsurların ayrıcalıklıların toplanma mekânlarından psikolojik, ekonomik ve fiziksel açıdan dışlanmalarını sağlamak ve şirketleri toplumsal yaşamın kaynakları olarak kutsal bir yere koymak için genellikle açıktan çok kapalı araçlar kullanırlar. Bunlar binalar, sokak düzenlemeleri, arsa kullanımı, dolaşım ve fiziksel çevreyi diğer denetleme araçları gibi tasarım unsurlarıdır. Örneğin tasarımcılar binaların yayaya yönelik zemin katını park ve diğer yararcı amaçlar için kullanıp böylece ikinci sınıfa düşürerek kamusal alanı küçültürler. Ziyaretçiler Boston’da çok yoğun bir yaya yolunda yer alan yeni NikeTown’a arabayla ya da asansörle yukarı, kamuya açık sokaklardan yukarıdaki daha ayrıcalıklı çevreye doğru, süpürüldükleri bir lobiden girerler.
Peyzaj tasarımı yoğun bir şekilde özelleştirme gündemini desteklemek için çökertiliyor. Çeşitli unsurlar özelleştirilmiş “peyzajcılık” için simge haline geldi. Bunun içinde “kamusal açık mekân” olarak teras bahçeleri; aksi halde öğütücü insan kalabalıklarını çekecek yaya kaldırımı mekânını işgal eden büyük bitki saksıları; bir tür reklam taşıyan, özel iş tanıtımını kamusal alandaki günlük gezilerimize katan, kamu otobüslerinin reklam sargısı ile tekerlekli reklamlara dönüşümüne benzer, şenlikli afişler vardır. Şirketlerin desteklediği ticarileşmiş kamu “sanatı” kamusal alanlarda giderek daha çok göze çarpıyor. Kamu sanatı güçlü ahlaki bir otoriteye sahip olduğundan mekânda destekleyicilere minnettar plakalarıyla daha çok nesnenin türeyeceği kesindir, nitekim şirketler bu yardımseverlik imgesini sömürür.
Neden önemli?
Kamusal mekânlar bizi bir toplum olarak tanımlayan toplu, ortak yaşamın dışa vurulduğu ve bize benzeyen ile benzemeyenlerle iletişime geçtiğimiz alanlardır. Bunlar hepimizin eşit olduğu ve “evimizde” hissettiğimiz yerlerdir. Ayrıca konuşma ve toplanma özgürlüğümüzün korunduğu, hükümeti eleştirme değerli hakkımızı kullanabildiğimiz yerlerdir. Kamusal mekânlarda en önemli yurttaşlık bilgisi dersini hatırlarız: Hep birlikte aynı gemide olduğumuz.
Ne zaman ki özel tabakalaşma ve denetim gündemleri bu yerlere dayatılır o noktada demokratik ilkenin özü tehdit ediliyor demektir. Demokrasi, içinde “satın almanın gerekmediği” toplanacak bir yerimiz yoksa yaşayamaz. Ya da demokrasi mülkiyet haklarını yurttaştık haklarının yerine geçirerek de yaşayamaz. Demokratik ilke yurttaşlığı tüketimciliğin emrine vererek hiç yaşayamaz.
Kamusal mekânın şirket “kapatmasına” dönüştürülmesi, pazar-tanımlı bir toplumsal etkileşimi aşan hedefleri ve alt-toplam ile ölçülemeyecek değerleri olan insanlar olarak kendimiz bilincini güçlü seçkinlerin aklımızdan silme girişimidir.
Hepsinden öte kamusal mekânın özelleştirilmesi sıradan yurttaşların demokratik hayallerini azaltma ve gerçekte bu hayalleri elde etme gücüne sahip olduğumuzu bize unutturma çabasıdır.
*Shirley Kressel Boston’da yaşayan bir peyzaj mimarı ve yerel eylemcidir.
[İlk olarak New Democracy Newsletter, Temmuz-Ağustos 1998 sayısında yayımlanmıştır. Meriç Kırmızı tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]