İstanbul Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi araştırma görevlisi Levent Dölek ve Marmara Üniversitesi Çalışma Ekonomisi araştırma görevlisi Meryem Kıroğlu ile asistanların yaşadıkları sorunları ve bu sorunlar karşısında asistanların ne istedikleri üzerine konuştuk. En baştan başlayalım, 50/d nedir, araştırma görevlileri ne istiyor? Levent Dölek: 2547 sayılı Yüksek öğrenim Kanunu’nun 50/d maddesi diyor ki: Lisansüstü eğitim yapan […]
İstanbul Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi araştırma görevlisi Levent Dölek ve Marmara Üniversitesi Çalışma Ekonomisi araştırma görevlisi Meryem Kıroğlu ile asistanların yaşadıkları sorunları ve bu sorunlar karşısında asistanların ne istedikleri üzerine konuştuk.
En baştan başlayalım, 50/d nedir, araştırma görevlileri ne istiyor?
Levent Dölek: 2547 sayılı Yüksek öğrenim Kanunu’nun 50/d maddesi diyor ki: Lisansüstü eğitim yapan öğrenciler, burs alabilecekleri gibi araştırma görevlisi olarak ta görevlendirilebilirler. Ve bunların görevleri lisansüstü eğitim bittiğinde sona erer. 50/d maddesi simge olduğu için onula başlıyorum. E-mail grubumuz var anti 50/d, anti 50/d isimli veb sitemiz var, hep 50/d üzerinden gidiyor. 50/d araştırma görevlilerinin lisansüstü eğitimle sınırlayan ve araştırma görevlilerini burslu öğrenci statüsüne indirgeyen anlayışta bir madde.
İstenen şey araştırma görevliliği boyunca araştırma yapılması fakat daha sonra otomatik olarak, iş güvencesi olmadan bir lisansüstü eğitimle sınırlı bir iş süresi tanımlıyor. Bu o dönem boyunca zapturapt altına alıyor.
Bizim istediğimiz şu; 50/d maddesinden 33. maddeye geçilmesi
33’te araştırma görevlisini tanımlayan madde. 33’e geçmek demek bizim için şu anlama geliyor; sınırlı bir iş güvencesi. Sınırlının altını çiziyorum, 50/d ile 33 arasında ki tek fark 50/d, lisansüstü ve doktorayla sınırlaması. Halbuki asistanların mücadelesinin talebi olan 33’e geçiş aslında sözleşmeliye geçiş. 33. maddeye göre araştırma görevlileri sözleşmeyle istihdam edilirler ve bu sözleşmeler her sene yenilenir. Dolayısıyla 33. maddede bir iş güvencisi sunmuyor. Fakat şu var ki, daha önceki davalarda 33. maddeden çok somut bir gerekçe olmadan sözleşmenin uzatılmaması hukuki sorunlara yol açıyor. Böyle bir durum olduğunda mahkemeden geri dönme söz konusu olabiliyor.
Dolayısıyla bizim şuan ki talebimiz doktorayla-lisansüstü eğitimle sınırlandırılan sözleşmeli statüden 33. maddeye geçilmesi. Şunun için talep ediyoruz 50/d nasıl sonuçlar doğuruyor ona bir bakmak lazım.
Lisansüstü eğitime başladıktan sonra eğer siz kendinizi akademisyen olmayı amaçlıyorsanız, koşuluyorsanız, hayata böyle hazırlıyorsanız 50/d maddesi size 30’lu yaşlara geldiğinizde biranda işsiz kalmak sonucunu doğuruyor. İşsiz kaldığınızda farklı işsizliklerden farklı bir işsizlik bu. Çünkü o dönem boyunca 20’li yaşlar boyunca akademik çalışma yapıyorsunuz ve bunun piyasada hiçbir değeri yok. Piyasadaki teknik donanımı elde etmiş olmuyorsunuz çoğu kez. Piyasada hiç iş bulma umudu olmayan bölümler var. Bu asistanların bu yaşlarda işsiz kalmaları demek bu insanlar için tam bir yıkım demek.
Neden bu sorun şimdi ortaya çıkıyor. Daha önce doktoranızı bitirmeye yakın üniversite sizi 33’e geçiriyordu. Çünkü araştırma görevlilerine ihtiyaç var. Araştırma görevlileri olmadan üniversitelerin eğitim-öğrenimi, akademik yaşamı sürdürmenin olanağı yok. Dolayısıyla 50/d’li asistanları 33. maddeye geçirme söz konusuydu, İstanbul Üniversitesi’nde en azından, başka üniversitelerde başka uygulamalar var.
Daha sonra YÖK 31 Temmuz’da bir yönetmenlik yayınladı. Bu yönetmenliğe göre asistanların yeni asistan alımları için kurallar sıraladı. İşte ALES puanını öne çıkardı, anabilim dallarının inisiyatifini sınırladı. Ve daha sonra dedi ki 50/d’li asistanlarda 33 geçmek için bu yönetmenliğe tabidirler. Üniversite yönetimi bunları 33’e geçiremez. Bu şu anlama geliyor, doktoranızı bitirdiğiniz zaman siz asistansınız, tekrar asistan olmak için sınava girmeniz gerekiyor. İlan açılacak siz sınava gireceksiniz, ALESE gireceksiniz, bide daha çarpıcı bir şey var, eğer YÖK’ün dediği uygulanırsa, şuan ki uygulama o. Yeniden asistan kadrosu açılması lazım. Açılmasa ortada kalıyorsunuz. Asistan kadroları çuvalla gelmiyor. Çok sınırlı asistan kadrosu geliyor.
Getirdikleri bazı kriterler var. Mesela not ortalaması kriteri, bir üniversitedeki veya bir bölümdeki üç ortalama ile başka bölümdeki iki ortalama çok farklı şeyleri ifade edebilir. Bir matematik bölümünde bölüm birincisi diyelim ki 2.9 ortalama, diyelim ki siz 2.5 gibi bir sınır koyuyorsunuz, 2.5 altında 2.49 olan lisans ortalaması asistan tekrara baş vuramıyor zaten. Bu hukuka da aykırı bir şey. Çünkü siz lisans ortalamasını değiştiremezsiniz. Hadi ALES puanını sınava girdiniz değiştirdiniz. Artı yaş sınırı var. Bunca sene araştırma görevlisi olup ta yaş sınırını geçen arkadaşlar yine baş vuramıyorlar. Dolayısıyla bu arkadaşlar için tek yol kalıyor, epey bir sene işsiz kalıp bir yerlerden yardımcı doçentlik kadrosunun açılmasını beklemek. Ve bu zaman zarfında başının çaresine bakmak. Dolayısıyla bizim istediğimiz bütün 50/d’li asistanların 33’e geçirilmesi. Bu kısa vadeli talebimiz. Fakat biz 50/d maddesini köküne hem taşıdığı anlama hem onun ruhuna karşıyız. 50/d maddesinin tamamen kaldırılmasını düşünüyoruz.
İstanbul Üniversitesinde ne kadar asistanı etkiliyor?
700’e yakın asistanı etkiliyor. Daha fazla aslında bu rakam. 1200’e kadar çıkıyor tıp asistanları ile birlikte. Fakat tıp asistanlarında Tıpta Uzmanlık Sınavı (TUS) uygulaması olduğu için orada zaten oturmuş bir uygulama var. Orada asistanlar kalmak gibi bir beklentileri olmadığı için onlar bu mücadelede yer almıyorlar.
İstanbul’daki ve diğer şehirlerdeki üniversitelerle yaşanan bu soran üzerinden görüşmeleriniz oluyor mu?
Bu sorunu en yakıcı şekilde hissedenler İstanbul, Yıldız Teknik ve Ankara üniversitesi. Bazı üniversitelerde bu uygulama kanıksanmış. Örneğin Boğaziçi, ODTÜ gibi üniversitesi’nde bu uygulama kanıksanmış durumda. Asistanlarda bu uygulamaya razı bir şekilde giriyorlar. Üniversitede bunu uyguluyor yıllardır. Bazı üniversitelerde 33’e geçirme İstanbul Üniversitesi gibi, bazıları da asistan almıyor zaten. Eski rektör Kemal Alemdaroğlu döneminde başlayan bir uygulamayla bütün asistanlar 50/d ile alınıyor. Doktoraya gelince 33’e geçiriyordu. Şimdi kimisi sadece 33’le alıyor, kimisi belli kriterler getiriyor, mesela İTÜ. Ama birçok üniversitede asistanların sıkıntısı var onlarla ilişki içerisindeyiz. Farklı farklı düzeylerde, hepsiyle aynı ölçüde değil. Bu süreçte İstanbul Üniversitesi ön plana çıktı. Ama son yapılan eylemde İstanbul’un çeşitli üniversiteleri Marmara, Yıldız, Boğaziçi ve İTÜ’den arkadaşlarla birlikteydik. Ortak bir eylem oldu aslında.
Bu işin ucunda YÖK var. Muhatabımız YÖK. 33’e geçmeleri engelleyen YÖK ama kısa vadeli olara en son yaşana olay. Ama üniversitede güvencesiz çalışmayı sözleşmeli çalışmayı kural haline getirmeye çalışan bu liberal anlayışın uygulayıcısı YÖK.
Üstelik bu yeni YÖK’de değil. Bundan önceki YÖK aynı uygulamaları yapmaya çalıştı. Aynı yönde politika izledi. Üniversitelerin piyasalaştırılması ve ticaretleştirilmesi yönünde bir politika güttü. Bunlarda öyle yapıyor. Dolayısıyla bizim muhatabımız YÖK. YÖK’ü etkilemek, YÖK’ün politikalarına karşı durabilmek için Türkiye çapında bir mücadele yürütmek lazım.
Bu genişlemeyi sadece farklı üniversitedeki asistanlarla değil, öğretim üyeleri, üniversite çalışanları ve öğrencilerin ortak mücadelesi yolunda genişletmeyi düş