26 Kasım 2008 akşamı 10 kişilik ufak bir grup, iki lüks otele ve birkaç gün içinde Bombay (Hindistan) merkezinde diğer iki yere saldırarak çok sayıda kişiyi öldürmeyi, yaralamayı ve şehirde ciddi bir maddi hasar yaratmayı başardı. Katliamın sona erdirilmesi birkaç gün aldı. Genel kanı, saldırıların Leşker-i Tayyibe (LET) diye bilinen, El Kaide’ye yakın bir amacı […]
26 Kasım 2008 akşamı 10 kişilik ufak bir grup, iki lüks otele ve birkaç gün içinde Bombay (Hindistan) merkezinde diğer iki yere saldırarak çok sayıda kişiyi öldürmeyi, yaralamayı ve şehirde ciddi bir maddi hasar yaratmayı başardı. Katliamın sona erdirilmesi birkaç gün aldı. Genel kanı, saldırıların Leşker-i Tayyibe (LET) diye bilinen, El Kaide’ye yakın bir amacı ve muhtemelen onunla doğrudan bağlantısı olduğu düşünülen Pakistanlı bir grup tarafından gerçekleştirildiğiydi. Dünya basını, saldırıları hemen Hindistan’ın 11 Eylül katliamı ve El Kaide’nin Birleşik Devletler’de 2001’de gerçekleştirdiği saldırının bir tekrarı olarak değerlendirdi.
El Kaide’nin 2001’deki stratejisi ve motivasyonu hem ABD hükümeti hem de bunu analiz edenler tarafından yanlış anlaşıldı. Şimdi de aynı risk söz konusu. El Kaide 2001’de Birleşik Devletler’i tabii ki küçük düşürmek istiyordu. Ne var ki bu, stratejik bir bakış açısıyla sadece ikincil motivasyon olabilirdi. El Kaide temel amacının İslami halifeliğin yeniden yaratılmasından geldiğini her zaman ifade etti. Politik strateji bakımından da atılması gereken ilk adımın Suudi Arabistan ve Pakistan hükümetlerinin devrilmesi olduğunu düşünmekteydi. El Kaide bu iki hükümetin Batı’nın (özellikle ABD) büyük Ortadoğu’daki siyasi egemenliğinin asıl destekçileri olduğunu ve böylelikle başlangıçtaki coğrafi alanı bu bölge olacak halifeliğin yeniden kurulması için en büyük engel olduklarını varsaymaktaydı.
11 Eylül saldırıları, ABD hükümetinin Suudi Arabistan ve Pakistan hükümetlerini siyasal kabiliyetlerini kaybedecekleri şekilde baskı altına alması için gerçekleştirilmiş bir girişim olarak görülebilir. ABD hükümetinin 2001’den beri bölgedeki hareketleri -öncelikle Afganistan’ın, ardından Irak’ın işgali- El Kaide’nin beklentilerini karşılamaktadır. Bunun sonucu nedir?
Suudi hükümeti büyük bir politik zekâ ile kendisini içerinde zayıflatacak ABD baskılarını kovdu ve şu ana kadar, El Kaide’nin ülkedeki siyasi başarısını en aza indirdi. Pakistan ise ona göre bir hayli başarısız. İslamabad’daki rejim 2008’de, öncülü iktidarın 2001’de olduğundan daha zayıf. Bununla birlikte ülkedeki El Kaide tipi unsurlar siyasal olarak mütemadiyen yükselişte. Mumbai saldırıları Pakistan devletini daha da zayıflatma çabasıdır. LET tabii ki Hindistan’a ve onun müttefiki olarak görünenlere -Birleşik Devletler, Büyük Britanya ve İsrail- zarar vermek istedi fakat bu ikinci amaçtır. Temel amaç Pakistan hükümetini devirmektir.
Pakistan’da, dünyanın her ülkesinde olduğu gibi, politik elitler milliyetçidir ve ülkenin jeopolitik çıkarlarını geliştirmek isterler. Bu amaç, devletin tek meşru işlevini halifeliğin yeniden inşasına yardım etmek olarak kurgulayan El Kaide tipi grupların amaçlarından tamamen farklıdır. Batılı dünyanın bu ayrımı anlamayı ısrarla reddetmesi El Kaide’nin süregelen gücünün başlıca kaynağıdır. Pakistan’ı Obama’nın kâbusu haline getirecek olan tam da budur.
Pakistan’ın jeopolitik çıkarları nelerdir? Her şeyden önce başlıca komşuları Hindistan ve Afganistan için endişelenmektedir. Bu endişeler jeopolitik stratejisini son altmış yıldır şekillendirir. Pakistan Hindistan karşısında güçlü müttefikler aramaktadır. İki tarihi müttefiki, Birleşik Devletler ve Çin’dir. Hem Birleşik Devletler hem de Çin, Pakistan’ı tek bir basit nedenden ötürü desteklerler: Hindistan’ı kontrol altında tutmak. Hindistan, her ikisi tarafından da zamanında sürtüşme yaşadıkları Sovyetler Birliği’ne çok yakın bulunmuştur.
1990’larda Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle ve Rusya’nın geçici zayıflığıyla hem Birleşik Devletler hem de Çin, Hindistan ile geçici olarak daha yakın ilişkiler kurmaya çalıştılar. Hindistan’ın jeopolitik değeri Pakistan’dan fazlaydı ve Pakistan bunun bilincindeydi. Pakistan’ın buna karşı takındığı bir tavır Afganistan’daki rolünü (ve kontrolünü) nihayetinde Taliban’ın ülkeyi devralmasını destekleyecek şekilde genişletmek oldu.
2001’den sonra ne oldu? Birleşik Devletler Afganistan’ı işgal etti, Taliban’ı bertaraf etti ve Birleşik Devletler’e, Rusya’ya ve hatta İran’a dostane unsurlar taşırken Pakistan’a hiç de dost olmayan bir hükümeti burada kurdu. Aynı zamanda Birleşik Devletler ve Hindistan nükleer enerji konusundaki yeni düzenlemelerle daha da yakınlaştı. Pakistan hükümeti böylece kuzeybatıda Afganistan sınırındaki aşiret bölgelerinde Taliban’ın gücünün yenilenmesine göz yummaya başladı. El Kaideli unsurlarca desteklenen Taliban unsurları Afganistan’da askeri operasyonlara geri döndü. En önemlisi bunlar başarılı da oldular.
Birleşik Devletler’in bir hayli keyfi kaçtı ve Pakistan ordusuna Taliban/El Kaide unsurlarına karşı askeri harekâtta bulunması için baskı yaptı. Bizatihi de (örtülü olarak da olsa) bölgede doğrudan askeri operasyonlara girişti. Pakistan hükümeti iki arada bir derede kaldı. Aşiret bölgelerinde hiçbir zaman sorunları denetleyecek kadar güçlü olamamıştı. ABD hükümetinin baskısı sonucu yaptıkları da bu gücünü daha da azalttı. Ne var ki bu etkin olamama durumu ABD ordusunu daha da doğrudan müdahalede bulunmaya itti ki bu da çoğu Amerikan yanlısı elitte bile yaygın hale gelen Amerikan karşıtı duyarlılığı arttırdı.
Obama ne yapabilir? Asker mi gönderecek? Peki, kime karşı? Pakistan hükümetinin kendisine mi? ABD hükümetinin Pakistan’ın sahip olduğu nükleer stokla özellikle ilgilendiği söyleniyor. Birleşik Devletler bu stoklara el koymaya çalışabilir mi? Obama’nın seçim kampanyası sırasında da umursamazca ima ettiği, bu çizgideki herhangi bir hareket Irak fiyaskosunu bile geride bırakacak sonuçlar doğurur. Bu, Obama’nın iç politikadaki hedeflerini kesinlikle imkânsız kılar.
Ona hiçbir şey yapmamanın kabul edilemez bir zayıflık anlamına geldiğini telkin edenler eksik olmayacak. Bu Obama’nın tek seçeneği mi? Gündemine bakılırsa kendisinin de ifade ettiği gibi, gerekli olan Ortadoğu’daki sonu gelmez ve jeopolitik olarak verimsiz aktivitelerden sıyrılmaktır. Iraklılar ABD’nin çekilmesinde ısrar edeceğinden Irak kolay olacak. Afganistan ise daha zor olacak fakat siyasi mutabakat imkânsız değil. İran ise müzakere edilebilir. İsrail/Filistin çatışması şu an için çözümsüz ve Obama yaranın daha da büyümesini önlemekten başka bir şey yapamaz durumda.
Pakistan konusu ise karar vermeyi gerektiriyor. Pakistan hükümeti varlığını sürdürmek istiyorsa, kendini jeopolitik olarak koruyabildiğini göstermeli. İçeride var olan durum ve Hindistan’ın kızgın kamuoyu düşünülürse bu pek de kolay olmayacak. Obama’nın zekice davranacağı bir yer varsa işte burasıdır.
15 Aralık 2008
[Binghamton.edu adresindeki İngilizce orijinalinden Açalya Temel tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]