Kar yüzüme eserse, Silkinirim gene. Bağrımda konuşursa yüreğim Şarkı çığırırım neşeyle. Bana dediklerini duymam, Kalmadı dinleyecek kulağım. Ağıtları dinlemem, Yakınmak aptallara özgüdür. Dünyayı geziyorum mutlu. Yüzümde rüzgarlar! Dünya yüzünde Tanrı yoksa, Biziz Tanrı o zaman! Winterreise – Schubert Eski PM Üyemiz İnönü Alpat’ın sendika.org’da yayınlanan yazısını okurken Lenin’in de sevdiği Schubert’in Winterreise’i aklıma geliyor. Ünlü […]
Kar yüzüme eserse,
Silkinirim gene.
Bağrımda konuşursa yüreğim
Şarkı çığırırım neşeyle.
Bana dediklerini duymam,
Kalmadı dinleyecek kulağım.
Ağıtları dinlemem,
Yakınmak aptallara özgüdür.
Dünyayı geziyorum mutlu.
Yüzümde rüzgarlar!
Dünya yüzünde Tanrı yoksa,
Biziz Tanrı o zaman!
Winterreise – Schubert
Eski PM Üyemiz İnönü Alpat’ın sendika.org’da yayınlanan yazısını okurken Lenin’in de sevdiği Schubert’in Winterreise’i aklıma geliyor. Ünlü eserin ilk mısraları ise şöyle “geldim buraya yabancı/yabancı gibi ayrılıyorum”.
Alpat, yazısında bugünlerde 1915 olayları için yapılan kampanyadan esinlenerek ÖDP’nin soldan özür dilemesini öneriyor. Yazısından anladığım kadarıyla, Türkiye sol hareketinin ÖDP projesine soyunmakla hata ettiğini, kendi ifadesiyle ÖDP’de simgeleşen sol anlayışın, sol harekete zarar verdiğini söylüyor. Ve devam ediyor: “Kuruluşundan geçirdiği aşamalara kadar zaten sorunlu olan, inandırıcılığını ve çekim merkezi olma özelliğini çoktan yitirmiş, uygulanabilirliğiyle ilgili epey soru işareti taşıyan ÖDP projesinin biraz daha genişletilmiş bir kopyasını yapmaya kalkışmak nasıl bir ruh halini ve öngörüyü ifade eder anlamak noktasında epey zorlanabilir insan.”.
Öncelikle bu şekilde düşünen birinin neden hala ÖDP üyesi olduğunu anlamakta zorlanabilirsiniz. Üstelik de yazıyı yazdığı zamana kadar en üst karar organında üyeyse daha da zorlanırsınız. Bunca zaman, kuruluşundan bu yana sorunlu bulduğu, beğenmediği bir yapının içinde acı çekiyormuş. Ama zaten sorun burada ÖDP içinde yer alan sol hareketten gelen bazı kişi veya gruplar ÖDP fikriyatına, projesine yabancı geldiler, hiç anlamadılar, anlamaya da çalışmadılar. Bu nedenle belki de Alpat’ın kampanyasını ters yüz etmemiz gerekiyor, ÖDP içindeki, ÖDP fikriyatına sadakat gösterememiş bazı kişi ve gruplardan oluşan solun, ÖDP’den özür dilemesi gerekiyor.
Peki neydi bu Alpat’ın uygulanabilirliğiyle ilgili soru işaretleri olan ÖDP projesi? Hatırlanırsa “Kuruluş öncesinden ilk kongresine ÖDP” başlıklı 31 maddede toplanan 2 yıllık sürecin değerlendirme raporunda yapılan tespitlerde solun mevcut durumuna, ÖDP fikriyatının esaslarına ve karşılaşılabilecek risklere derli toplu değinilmişti. Raporun 29. maddesinde, 26 Kasım 1995’de, ÖDP’nin ilk kuruluş iradesinin çıktığı Kazablanka Toplantısının sonuç bildirgesinde, kurulacak parti nasıl bir parti olmalıdır sorusuna verilen ana başlıklardan ilk altısı “bir kitle partisi olmalı, çoğulcu bir parti olmalı, emeğin biricik siyasal örgütü olduğu vehmine kapılmamalı, emekçi inisiyatifinin önünü açmalı, yerel inisiyatifleri özendirmeli, bireysel katılımı esas almalı” idi.
Bireysel katılımı esas alan, yerel inisiyatifleri özendiren, emekçi inisiyatifinin önünü açan çoğulcu bir kitle partisini gerçekleştirmek ise buna uygun bir politik bilinci, belli bir olgunluğu ve yetişkinliği gerektiriyordu. Farklılıklarını dayatmadan, kendi grup fikriyatını ortak iradenin önüne almadan bir arada yaşayabilme yeteneğine sahip olmayan birey ve gruplarla uğraşmak zorunda kaldı ÖDP. Tam 13 senedir bu sorunu yaşıyor. Tam 13 yıldır içinde bulunan sol bireylerin ve grupların kibirleri ve dayatmalarına kurban gidiyor ÖDP projesi. ÖDP dönem dönem, birbirini anlamak, dinlemek, uzlaşmak, ortaklaşmak yerine rekabet eden, ezen, etiketleyen, yaftalayan, ötekileştiren, dışlayan bir sol anlayışın sahnesine dönüşüyor. Ve doğal olarak ÖDP’nin canı her seferinde acıyor, bunun için bir çok kişi veya grup, ÖDP dışında olup ama ÖDP fikriyatıyla tek başına yoluna devam etmeye çalışıyor. İlk kongrede hazırlanan 31 maddelik 2 yılı değerlendiren raporda bugün yaşanan tüm sorunlar görülmüş ve tarif edilmiş. Lakin inadına bu çabaya devam edilmesinin tek anlamı var. Daraltıcı, dışlayıcı, “ben bilirimci” anlayışın yerine geniş, kapsayıcı, tahammül gösteren, yol yürürken değiştiren bir sol kültüre ulaşmak adına idi.
1. Kongre Çalışma Raporu’nun beşinci maddesinde, ” ÖDP, Türkiye solunun ve sosyalist hareketin, emeğin ve diğer antikapitalist toplumsal muhalefet hareketlerinin önemli bir bölümünün birikimlerini bir araya getirerek ezilenlerin, çalışanların, kadınların ve gençliğin düzene karşı muhalefetlerini ortak bir eksene, emeğin iktidarı perspektifine bağlama yönünde tarihsel bir adım atmaya başladı” diye ifade ediliyor. Şimdi ÖDP, ikinci bir adımı gerçekleştirmek zorunda. Üstelik de ilk adımının sonuçlarını telafi ederek (Zor bir durum farkındayız). Türkiye sol ve sosyalist hareketin, emeğin ve diğer antikapitalist toplumsal muhalefet hareketlerinin yanında Alevi ve Kürt hareketinin de birikimlerini bir araya getirerek ezilenlerin, çalışanların, kadınların ve gençliğin düzene karşı muhalefetlerini ortak bir eksene, emeğin iktidarı perspektifine bağlama yönünde tarihsel ikinci bir adım atılmalıdır. Bu anlamıyla ÖDP, kamuoyunda ele alınan Çatı Partisi, solda birlik gibi birçok fikriyatı, son iki kongresinde ifade ettiği sol seçenek yaratmak politik zemininde ete kemiğe büründürmeli, ikinci dönemini başlatabilmelidir.
Ama ne talihsizliktir ki 1996 ÖDP fikriyatının yeniden gündeme geldiği bugünlerde ihanet kendi içinde yaşanmaktadır. Belki bu ihaneti besleyen kibir ve bencillik, ikinci ÖDP’nin varacağı kitleselleşmenin terbiyesi ile aşılabilir ve olması gereken yetişkin bir erdemli sol kültüre ulaşabilir. Asıl sorunumuz şudur; farklarına rağmen bir arada iş yapmanın zorluğunu yaşayan sol hareket, nasıl bir Alevi dedesiyle, İstanbul varoşlarında yaşayan çöp işçisi bir Kürt’le, fabrikadan atılan bir işçi ile onu sansürlemeden, kendi fikrini dikta etmeden, “ben bilirim” demeden, küçümsemeden ortak hareket edebilecek? Sol/sosyalist hareket, kendi fikrini dayatmadan, kendi doğrusunun önemli olduğunu belirtmeden, ötekileştirmeden, eşit görerek, önce eğitmem lazım demeden ortak karar alma sürecinde ne kadar yetişkin davranacak bilmiyoruz. ÖDP’deki başarısızlığın da nedeni bu yetişkinlik halinin olmaması, ÖDP fikriyatına sadakatle bağlanılmamasıydı. Halbuki A. Badiou’nun da dediği gibi aşk ve devrim sadakat ister. Aynı Lenin’in 1917’ye ya da Schubert’ın Winterreise eserini yaratırken duyduğu sadakat gibi.
Kendinden değil ÖDP fikriyatından vazgeçmek en kolay olanı oldu. İçeride ve dışarıda ÖDP fikriyatını sürdürenlere selam olsun. Diğerlerinin de özür borçları olsun.