Dünyanın farklı coğrafyalarındaki toplumsal hareketleri anlatan belgeselleriyle tanınan yönetmen Metin Yeğin, ilk uzun metrajlı kurmaca filminde 1988 yılında Metris Cezaevi’nde yaşanan firarı anlatıyor. Yeğin, çekimleri tamamlanan ve şubat ayıyla birlikte görücüye çıkacak ‘D’ adlı eserinde ‘sonunda devrimcilerin kazandığı bir hikaye anlattığını’ söylüyor Küçükçekmece sahilinde bir Kibrit fabrikası… Hava soğuk… Fabrikanın içerisindekiler gece gündüz dur durak […]
Dünyanın farklı coğrafyalarındaki toplumsal hareketleri anlatan belgeselleriyle tanınan yönetmen Metin Yeğin, ilk uzun metrajlı kurmaca filminde 1988 yılında Metris Cezaevi’nde yaşanan firarı anlatıyor. Yeğin, çekimleri tamamlanan ve şubat ayıyla birlikte görücüye çıkacak ‘D’ adlı eserinde ‘sonunda devrimcilerin kazandığı bir hikaye anlattığını’ söylüyor
Küçükçekmece sahilinde bir Kibrit fabrikası… Hava soğuk… Fabrikanın içerisindekiler gece gündüz dur durak bilmeden, kıt kanaat uykuyla çalışıyor… Neredeyse tamamı hiçbir ücret almadan karın tokluğuna yapıyorlar işlerini… Yanlış anlaşılmasın, fabrika işler, onlar işçi, ortadaki de sömürü değil! Duvarları grafiti ve aşk yazılamalarıyla dolu eski bir fabrikada, ekibi gönüllülerden oluşan bir film seti bu… Kameranın arkasında, Latin Amerika’dan Güney Asya’ya, uzak coğrafyaların sokaklarındaki isyan öykülerini anlattığı belgeselleriyle tanınan Metin Yeğin var. Yeğin bu kez ilk uzun metrajlı, kurmaca filminin peşinde. Adını devrimcilerden alan ‘D’ filminde 1988 yılında politik nedenlerle hapiste bulunan bir grup tutuklunun Metris Cezaevi’nden kaçma hikâyesi anlatılıyor. Yeğin, devrimcilerin günümüzde birçok film ve dizide masum, mazlum, mağdur insanlar olarak aktarıldığını, ‘D’nin ise bunun tam tersi bir yerde bulunduğunu söylüyor. Yeğin’e göre devrimciler masum insanlar değildi, sisteme isyan etmişlerdi… Mazlum ve mağdur da değillerdi, yokluk anlarında dahi çıkış yolu bulmaya çalışıyorlardı. Yeğin bundan dolayı Metris kaçışının kendisini çok etkilediğini belirtiyor, zira bunun cuntanın en sert dönemlerinden birinde asla kaçılamaz denilen bir cezaevinden kaçışın öyküsü olduğunu hatırlatıyor. Yönetmen “En zor koşullarda bile bir şeyler yapabildiğimiz durumu anlatmak, gol atmak istedim. İzleyiciler bu filmden zafer duygusuyla, gülerek çıkacak, sonunda biz kazanıyoruz çünkü” diyor.
Filmde Nebil Sayın, Selim Akgül, Mustafa Diyar Demirsoy gibi genç oyuncuların yanı sıra yıllardır cezaevlerinde tutuklu ve hükümlülerle tiyatro çalışmaları yapan son olarak Kazım Öz’ün ‘Fırtına’ filminde izlediğimiz Turgay Tanülkü de rol alıyor. 1988 Metris firarını yaşamışların danışmanlık yaptığı filmde bu kişilerden biri de küçük bir rolde görünüyor. Bütçeye gelirsek… Yeğin filmin ruhuna uygun olmadığını düşünerek, bilinçli olarak destek için hiçbir kuruma başvurmamış. Film olabilecek en düşük bütçelerden biriyle çekiliyor. Filmin bu bütçeyle çekilebilmesinde filme emek veren neredeyse herkesin ücretsiz çalışmasının da payı büyük. Sette alçı yapan Reha Usta’dan oyunculara onlarca kişi gönül bağıyla bağlanmış filme. ‘D’ şubat ayından itibaren festivallerde boy göstermeye başlayarak. Filmin bundan kısa bir süre sonra da vizyona girmesi planlanıyor.
Oyuncular deneyimlerini anlatıyor…
Nebil Sayın
Galata’da, Kuledibi’ndeki Tiyatro Z’de oynuyorum. Şu sıralar ‘TempOdyssey /Küçük Genny Efsanesi’ni oynuyoruz. Metin Yeğin’le tanışıyordum. Bir iki yıl önce bir gün Beyoğlu’nda yürürken bana arkadan seslendi ve filmden bahsetti, ben de kabul ettim. Bu yaz da “Hadi başlıyoruz” dedi. Metin’in yapacağı bir iş beni heyecanlandırır. Senaryoyu okudum o da beni heyecanlandırdı. Hiç kaçılamaz denilen bir cezaevinden kaçılıyor filmde. Film için herkes elini taşın altına koydu, kimse para almıyor. Bir yandan dışarıdaki işlerimizi sürdürüp bir yandan filmde oynuyoruz. Burada kolektif bir tarz oluşmuş durumda. Bu set imkânsızlıklardan imkan yaratarak dönüyor.
Selim Akgül
Tiyatro MKM’de tiyatro oynuyorum. ‘Anlat İstanbul’ ve ‘Fırtına’ filminde oynadım. Fransız yönetmen Philippe Lioret’nin son filminde rol aldım ayrıca çeşitli dizilerde oynadım, oynuyorum. ‘D’ filmine son anda dahil oldum. Filmde 15 yaşında içeri girmiş Ali karakterini canlandırıyorum. 30’lu yaşlara gelmiş, çıkmasına üç dört sene var, dayanamıyor ve firar etmek istiyor. Ali için daha önce başka biri bulunmuştu ama sonra boşluk oldu. Metin Yeğin’i daha önce tanıyordum. Senaryoyu okudum, hoşuma gitti. Ben Mardinliyim, OHAL uygulamalarıyla büyümem beni solcu olmaya itti. Bu filmi de sahiplenmem bunun için. Metin ağabey dışarıdaki bir yönetmen gibi davranmıyor. Bildiğimiz oyuncu-yönetmen ilişkisi yaşanmıyor. Burada her işi birlikte yapıyoruz, birlikte karar alıyoruz. Bir de bu filmin benim için şöyle özel bir yanı var…. Bu filmde para almadan çalışıyoruz. Benim için bir sınama oldu, ‘acaba bu işi para için mi yapıyorum yoksa sevdiğim için mi’ diye. Sonuçta sinemayı çok sevdiğim için yaptığımı anladım.
Mustafa Diyar Demirsoy
Daha önce ‘Melekler Adası’, ‘Serseri’, ‘Düğün Şarkıcısı’ gibi dizelerde; ‘Adresi Sorgula’, ‘Hipokrat Öldü’, ‘İnkâr Edilen Sevda’, ‘Ana Sözü’ gibi filmlerde rol aldım. En son çalıştığım diziyi bu proje için bırakıp geldim. Metin Yeğin’i tanıyordum, yazılarına değer verdiğim bir insan. Beni çağırdı, senaryoya bakıp işi kabul ettim. Filmin senaryosu Türkiye’de alışılagelen senaryolardan değil, izleyiciyi biraz zorlayacak. Herhangi bir maddi beklentim yok sadece filmin geniş kitlelere ulaşmasını istiyoruz. Burada kolektif bir çalışma anlayışı var. Diğer setlerdeki gibi ast-üst ilişkisi yok. Oyuncu, üzerine bir şey düşünce yönetmen bir şey demeden bunu yapıyor. Böyle bir projede bulunmaktan mutluyum.
Yazı ve fotoğraflar: Mahmut Hamsici