Hava-İş, THY A.O. ve THY Teknik A.Ş. işyerlerinde yeni toplu pazarlık sürecine alışılmamış koşullarda giriyor. THY’nın 2006 Mayıs’ında halka arz yoluyla özelleştirilmesiyle kamu kurumu olma özelliğini yitirmesinin ardından THY A.O. ve THY Teknik A.Ş. işletmelerinde Hava-İş ikinci kez toplu pazarlık masasına oturacak. Hava-İş özelleştirmenin ardından işletmelerde pek çok sorunla karşı karşıya kaldı. İşletmelerde kimi birimlerin […]
Hava-İş, THY A.O. ve THY Teknik A.Ş. işyerlerinde yeni toplu pazarlık sürecine alışılmamış koşullarda giriyor. THY’nın 2006 Mayıs’ında halka arz yoluyla özelleştirilmesiyle kamu kurumu olma özelliğini yitirmesinin ardından THY A.O. ve THY Teknik A.Ş. işletmelerinde Hava-İş ikinci kez toplu pazarlık masasına oturacak.
Hava-İş özelleştirmenin ardından işletmelerde pek çok sorunla karşı karşıya kaldı. İşletmelerde kimi birimlerin kapatılması ve esneklik, taşeronlaşma… Toplu pazarlık sürecine girilmesiyle işveren, THY A.O. ve THY Teknik A.Ş. işletmelerinde toplu pazarlık sürecinin ayrı ayrı yürütülebilmesi ve işçilerin güç birliğinin parçalanması için yetki tespiti aşamasında alışılmamış yollar denedi. THY A.O. işletmesinde Eylül ayında Çalışma Bakanlığı’na başvurarak çoğunluk tespiti istedi, üstelik yasadaki koşullar da gerçekleşmeden -yetki kesinleşmeden- sendikaya toplu görüşme çağrısında bulundu. Hava-İş’in “toplu sözleşme takviminin çalışanların iradesiyle yürüyecektir” iradesi karşısında çağrısı karşılıksız ve sonuçsuz kalan işveren yeni arayışlara yöneldi.
Ve işte tam da bu sırada Hava-İş’in toplu pazarlık sürecine önemli bir müdahale Çelik-İş’ten geldi. Hak-İş’e bağlı Çelik-İş, THY Teknik A.Ş. işyeri için yetki itirazında bulundu. İtirazın gerekçesi, THY Teknik A.Ş. işyerinin 21 Sıra No.lu Hava Taşımacılığı değil, 13 Sıra No.lu metal işkoluna girdiği yönündedir. Bu itirazın, Hak-İş’in, belediyelerde, orman işkolunda, gıda işkolunda yıllardır örgütlü olan sendikalara karşı yürüttüğü hükümet destekli operasyonun bir parçası olduğunda kuşku yok. Hukuksal süreç nasıl gelişecek bilinmez ama THY Teknik A.Ş. işletmesinde yapılan işlerin 21 Sıra No.lu Hava Taşımacılığı işkoluna girdiği noktasında da kuşku yok. İşkolları Tüzüğü, 13 Sıra No.lu Metal işkolunu belirlerken, “deniz, demir ve hava yolları madeni taşıma araçları” yapımı ve onarımını hariç bırakıyor. Bu işler 21 Sıra No.lu Hava Taşımacılığı işkolunun faaliyet alanına giriyor.
Velev ki girmiyor olsun! Meselenin, yapılan itirazın falanca tüzüğe uygun olup olmadığından çok daha esaslı boyutları vardır. Mesele esasta bir sendika özgürlüğü, bir demokrasi meselesidir. Mesele, sendika hareketinin, sendikaların karşı karşıya kaldıkları ve kalabilecekleri bu ve benzeri haksız, maksatlı, antidemokratik operasyonlara zemin teşkil eden hukuksal yapıyla doğrudan ilgilidir.
ILO, 87 sayılı “Sendika Özgürlüğüne ve Örgütlenme Hakkının Korunmasına İlişkin Sözleşme” ile sendikaların “tüzük ve iç yönetmeliklerini düzenlemek, temsilcilerini serbestçe seçmek, yönetim ve etkinliklerini düzenlemek ve iş programlarını belirlemek” hakkına sahip olduklarını kabul etmektedir. “Kamu makamları bu hakkı sınırlayacak veya bu hakkın yasaya uygun şekilde kullanılmasına engel olacak nitelikte her türlü müdahaleden sakınmalıdırlar” (ILO 87/ m.3-1 ve 2). Sendikaların kendi tüzüklerinde belirleyecekleri konular arasında kendi faaliyet alanlarının da bulunduğunu kabul etmek toplu sözleşme özerkliğinin bir gereği sayılmalıdır. Yani sendikalar kanunla dayatılan bir “işkolu” sınırlamasına bağlı kalmaksızın kendi örgütlenme alanlarını kendileri belirleyebilmelidirler. İşkolu esasına göre örgütlenmek sendikaların özgür iradelerinin bir sonucu olmalıdır ve sendikalar dilerlerse işkolu esasına göre değil ama “meslek” ya da “işyeri” esasına göre de örgütlenebilmelidirler; birleşerek federasyonlar kurabilmelidirler ya da bir işkolu sınırlamasına bağlı kalmaksızın “genel sendikalar” olarak örgütlenebilmelidirler ki bunlar Türkiye’de yasaklanmıştır. Tek tip sendika -milli tip/işkolu sendikası- dışında hiçbir örgüt modeline yer vermeyen yasal sınırlamalar, aslında sendika hareketine çok ciddi bir anti-demokratik müdahaledir ve kabul edilemez.
İşkolları Batı’da sendika hareketinin kendi dinamiği içinde -sendika hareketinin organik gelişimi sürecinde- ortaya çıkmış, şekillenmiş… İşkolu sendikacılığına yönelen örgütler yanında çok köklü tarihsel köklere sahip olan “genel sendikalar” varlıklarını sürdürmüşler, sürdürmekteler. Bugün işkolu sendikacılığının baskın olduğu ülkelerde dahi sendikaların kendi faaliyet alanlarını kendilerinin belirleyebilmeleri ve gerekli görürlerse değiştirebilmeleri esas kabul edilmektedir. Sözgelimi Almanya’da Federal İş Mahkemesi’nin 2005 yılında vermiş olduğu, sendikaların toplu sözleşme özerkliği gereğince kendi organizasyon ve faaliyet alanlarını kendileri belirleyeceklerine ve gerekli görürlerse de değiştirebileceklerine ilişkin kararı, bu noktada dikkat çekicidir: “İG Metall, IBM çalışanları adına toplu sözleşme imzalama konusunda yetkilidir. Bunun gerekçesi de İG Metall’in 1995 yılında gittiği tüzük değişikliğine dayanmaktadır. İG Metall’in tek başına almış olduğu bir karara dayanarak faaliyet alanını geliştirebilmesi toplu sözleşme özerkliği ilkesi uyarınca mümkündür. İG Metall’in tüzüğünde, DGB’nin tüzüğünü dikkate alacağına ilişkin olarak bir hükme yer vermiş olması dahi, dava konusu olayda herhangi bir farklı yoruma neden olmasını mümkün kılmamaktadır” (Federal İş Mahkemesi 27.09.2005 tarih ve 1 ABR 41/04 sayılı kararı).
Yazık ki Türkiye’de işkollarının yasayla belirlenmesi yoluyla getirilen antidemokratik sınırlama üzerine tek söz edilmiyor. Türk-İş işkollarının yeniden düzenlenmesi söz konusu olduğunda her zaman hükümetle uzlaşma arayışı içinde olmuştur. Türk-İş’in yaklaşımı ilkesel değil pragmatiktir ve önemli olan değişiklikten hangi sendikanın nasıl etkileneceği ve değişiklik sonrasında konfederasyon içinde oluşacak yeni dengelerdir. Türk-İş işkolları meselesini devletle konfederasyonlar, konfederasyonlarla üye sendikalar arasında bir pazarlık, bir çekişme konusu olarak algılamış ve algılamaktadır. Bu çerçevede işkollarının birleştirilmesi zaman zaman kimi sendikaların ortadan kaldırılabilmesinin bir aracı olabilmekte zaman zaman bir siyasi şantaj, siyasi rüşvet konusu yapılabilmektedir. Ve Disk… Disk 2821 sayılı Sendikalar Kanunu’na bir alternatif Tasarı hazırlayarak 2006 Nisan’ında Çalışma Bakanlığı’na uzunca bir üst yazı ekinde iletmiştir. Disk, Tasarısının “İşkolları ve işkolunun saptanması” başlıklı 4. maddesinde işkollarını 17 işkolu olarak ve emredici -sınırlayıcı/yasaklayıcı- bir hüküm biçiminde önermektedir. Disk Tasarısının, 2821 sayılı Kanundaki mevcut düzenlemeden esasta hiç de farklı olmayan bu hükmüyle işyerlerinin hangi işkoluna girdiğinin tespiti kararı devlete -yürütme ve yargı erkine- bırakılmaktadır.
Sendika hareketinin kendi yaklaşımını bu noktada -ve çok önemli kimi başka noktalarda da- gözden geçirmesi gereği açıktır. İşkolu meselesi bir hukuki ihtilaf konusu olmaktan mutlaka çıkarılmalıdır. İşkollarına ilişkin düzenlemelerin yasalardan çıkarılması ve bunun tamamen sendikaların tüzüklerine bırakılması gereği vazgeçilmez bir demokratik talep olduğu kadar sendika hareketi için bir “kişilik” meselesidir.