Yazının başlığı, Türkiye Yazarlar Sendikası’nın, dayanışma metninden alındı. Yazarlar Sendikası, kafa ve kol gücü ve yeteneğini işçi sınıfı ve emekçilerden yana kullanması gereken ilerici Türkiye aydınının sorumluluğuna uygun düşen bir karar almış ve açıklamış bulunuyor. “Kapitalist sistemin içine düştüğü kriz”in “işçilere ve emekçilere büyük zararlar vererek derinleşmeye devam etmekte” olduğuna dikkat çeken sendika yönetimi, kitlesel […]
Yazının başlığı, Türkiye Yazarlar Sendikası’nın, dayanışma metninden alındı. Yazarlar Sendikası, kafa ve kol gücü ve yeteneğini işçi sınıfı ve emekçilerden yana kullanması gereken ilerici Türkiye aydınının sorumluluğuna uygun düşen bir karar almış ve açıklamış bulunuyor. “Kapitalist sistemin içine düştüğü kriz”in “işçilere ve emekçilere büyük zararlar vererek derinleşmeye devam etmekte” olduğuna dikkat çeken sendika yönetimi, kitlesel işsizliğin hızla büyümekte olduğunu belirtiyor ve “işten atmaların durdurulması” için fabrikayı işgal eden İstanbul Dudullu Organize Sanayi Bölgesi’nde Kurulu Sinter Metal işçilerine “dayanışma ziyareti”nde bulunacaklarını açıklıyor. Aynı açıklamaya göre, “Demokrasi İçin Aydınlar Birliği”de işçilerin yanında; işsizliğe terk edilenlerin yanında olacaktır!
Türkiye Yazarlar Sendikası’nın ve “Demokrasi İçin Aydınlar Birliği”nin, krizin giderek derinleştiği; 2008 Aralık başı itibariyle işsizlerin safına itilenlerin 300 bini aştığı ve bunun 2009 ortalarında 500 bine çıkmasının güçlü bir olasılık olduğunun açıklandığı bir dönemde böyle bir tutum alması oldukça önemlidir. Bu tutum ve karar, Türkiye aydınlarının özellikle halktan yana olanlarının hedef oldukları kesintisiz siyasal baskı ve uluslararası alanda sürdürülen burjuva liberal ve gerici “aydın tutumu” dikkate alındığında daha da önemli hale gelmektedir.
Safını halkla birlikte halktan yana belirleyen aydınların bu tutumları ve bu türden “küçük” girişimleri kuşkusuz ne ilk kez görülmektedir ne de tümüyle yenidir. Daha önceki yıllar ve dönemlerde de “sermaye ve gericilikten mi, işçi-emekçi ve ezilenlerden mi yanasın?” ayrışmasında halkın yanında yer alan aydınların benzer eylemleri yaşandı. İlerici Türkiye aydınları grev yerlerini ziyaret ettiler, direnen işçi ve emekçilerin yanında yer aldılar, gençleri haklı eylemlerinde yalnız bırakmadılar. Cuntacılara karşı bildiriler kaleme almaktan demokrasi için ortak imzalı metinler yayınlamaya ve mücadele çağrısı yapmaya kadar çeşitli diğer girişimleri de eksik olmadı. Bu girişimlerinden dolayı yargılanıp ceza alan, direnen emekçilerle birlikte polis saldırısına uğrayıp yaralanan aydınlar da oldu. Ne var ki bu tutumda olanlar özellikle son on yıllarda aydınların yalnızca küçük bir bölümünü oluşturabildiler.
Sermayenin dolaysız savunucusu olanlarını bir yana bıraktığımızda, kendilerini demokrat-ilerici ve hatta “sol”-“sosyalist” olarak adlandıranları da dahil önemli çoğunluk ise “sınıfların, sınıf mücadelelerinin ve ideolojilerinin son bulduğu” safsatasını propaganda ederek burjuvaziye güç verdiler. Buna uygun düşen entelektüel çalışmalar yapıp ciltler dolusu kitaplar yayımlamaktan kaçınmayanlar önemli bir kalabalık oluşturdu. Burjuva liberal aydınlar ya dolaysız olarak burjuvazinin bu propagandasını sahiplenip burjuva hükümetlerine yandaş oldular ya da sözüm ona tarafsızlık adına yine aynı cepheye güç kattılar.
Ancak şimdi, bir tür yeni döneme girilmiştir. Dünya kapitalizminin 1929 büyük bunalımıyla kıyaslanarak ondan da ağır olduğu söylenen yeni bir krizi yaşanıyor. Emperyalist şefler ve kapitalizmin tüm silahşörleri bu krizden “kurtuluşun çareleri”ni, arayışı sürdürürlerken en kolay yol olarak yükü işçi ve emekçilere yıkmayı buldular. Burjuvazinin on yıllardır ileri sürdüğü “çelişkisiz, kavgasız, savaşsız refah toplumu” iddiası toplumsal gerçekler karşısında berhava oldu. Aydın tutumu, ilerici aydın tutumu bu koşullarda ve dönemde bir kez daha önem kazandı. Kapitalizmin derinleşen kriziyle bağlantılı olanlarıyla birlikte ülkemizin kangrenleşen “iç toplumsal sorunları” karşısında alınacak tutum, işçi ve emekçilerin karşı karşıya bulundukları ağır ve acil sorunların çözümüne hizmet ettiği oranda “aydının yüz akı olma” işlevi kazandı. Halk kitlelerinin en acil, en ertelenemez sosyal iktisadi ve politik taleplerini öne çıkararak geliştirilecek sorumlu ve doğru aydın tutumuna ihtiyaç arttı.
Yazarlar Sendikası ve ‘Demokrasi İçin Aydınlar Birliği’nden aydınların bu tutumu tüm bu ve eklenebilecek başka nedenlerle desteklenmesi ve güçlendirilerek geliştirilmesi gereken bir tutumdur. Bu tutum, ilerici, yurtsever demokrat ve halktan yana tüm aydınların, halk kitlelerinin karşı karşıya bulundukları somut sorunlara bağlanmayan, onların duygu ve taleplerini umursamayan, içinde bulunulan koşulları gözetmeyen ve masa başında ya “önemli” görülen tutum ve anlayışlarla mücadelenin geliştirilemeyeceği “tarihi tecrübesi” üzerinden ortak bir tutum geliştirmeleri için üzerinde hareket edecekleri “platform”u göstermesi açısından da büyük öneme sahiptir. Umulur ki bu noktada bırakılmaz ve daha da güçlenerek ilerler.