Bugüne kadar ekonomik krizin Türkiye’deki etkilerini otomotiv ve tekstil üzerinden tartıştık. Çünkü kriz ilk bu sektörleri vurmuştu. Başbakan Erdoğan’ın ‘Kriz bizi teğet geçecek’ sözünden başlayıp krizin etkilerini kabullenmesi çok uzun sürmedi. Krizin alt sektörlerde etkilerini göstermesi de çok sürmedi. İstatistiklere yansıyamayan alt sektör diyebileceğimiz sektörlerde kriz hissedilmeye başlandı. Özellikle ihracata dayanan ve ithalat karşısında kırılgan […]
Bugüne kadar ekonomik krizin Türkiye’deki etkilerini otomotiv ve tekstil üzerinden tartıştık. Çünkü kriz ilk bu sektörleri vurmuştu. Başbakan Erdoğan’ın ‘Kriz bizi teğet geçecek’ sözünden başlayıp krizin etkilerini kabullenmesi çok uzun sürmedi. Krizin alt sektörlerde etkilerini göstermesi de çok sürmedi. İstatistiklere yansıyamayan alt sektör diyebileceğimiz sektörlerde kriz hissedilmeye başlandı.
Özellikle ihracata dayanan ve ithalat karşısında kırılgan sektörlerde ciddi küçülmeler yaşanıyor. Küçülmenin ilk yansımaları da işçilerin işlerinden atılması oluyor. Son açıklanan istatistiklere göre işsiz sayısı 2 milyon 548 bine ulaştı. İşsizlik oranı çift haneli rakamlara ulaşarak % 10,3 olarak belirlendi. Kasım ve Aralık aylarına ait veriler netleştikçe oranlar artmaya devam edecek. Tabii rakamlara yansımayan kayıt dışı çalışan ve işsizleri de buna eklemek gerekiyor.
Dünyadaki büyümeden en çok faydalanan sektörlerden birisi demir çelik olmuştu. 25-28 milyon ton üretim kapasitesi olan sektörde üretimin % 50’si Körfez ülkelerine ihraç ediliyordu. 2008’in ilk 9 ayında 18 milyar dolarlık ihracat gerçekleştiren sektör, otomotivi bile geride bıraktı. Krizle birlikte 2 milyon ton stoğu bulunan Körfez ülkeleri, ihracatlarını durdurdu. İstanbul Maden ve Metal İhracatçı Birlikleri Genel Sekreteri Mutlu Öktem’e göre 2009’un ilk çeyreğine kadar da alım yapamayacaklar. Büyük izabeciler üretim durdurma, işçi çıkarma, işçi ücretlerini düşürme gibi uygulamalara giderken haddehane sahipleri işyerlerini kapatıyorlar. Demir-çelik’in en önemli kentlerinden Karabük’teki 42 haddehanenin 20’si şimdiden kapandı. Kapanan haddehanelerin makineleri sökülerek İran, Ermenistan, Tunus, Hırvatistan gibi ülkelere satıldı.
Burada bizi ilgilendiren kapanan haddehanelerin sahipleri değil tabii ki. Sormamız gereken soru, ilk 9 ayda çok yüksek karlar elde eden patronların en ufak bir gerilemede nasıl bu kadar kolay kaçabildikleri. Bu patronlara müdahale edecek kimse yok mu?
Yine Avrupa Birliği’ne yapılan ihracatla büyüyen çorap sektöründe de benzer bir durum söz konusu. Avrupa Birliği’nde satılan her üç çoraptan birini üreten çorap sektörü de ihracat oranlarındaki düşme karşısında benzer eğilimler göstererek işçilerin başına çorap örmeye başladı. Ocak-Ekim döneminde geçen seneye göre miktar bazında % 6,4; değer bazında %15 gerileyen rakamlar karşısında patronlar, maliyeti işçilere yıkmaya çalışıyor. Anadolu’da kapanan çorap fabrikalarının sayısı günden güne artıyor.
Süt üreticileri feryat ediyor, süt tozunun ithalatının durdurulmasını istiyor. Elektrik malzemesi üretimi yapan üreticiler Uzak Doğu ithalatına kota konulmasını istiyor. Mobilya sektörü atölyelerini kapatmaya başladı.
Kayıtlı çalışan sayısının çok düşük olduğu inşaat sektöründe küçülme dolayısıyla istihdam daralması yaşanıyor. Buna Rusya’dan son iki ay içerisinde işsizlik nedeniyle geri dönen 20 bin inşaat işçisini de katmak gerekiyor.
En gözde üretim alanlarımızdan gemi yapımı ve onarımı da kriz karşısında erimeye devam ediyor. Tersanelerde şu ana kadar 7 bin işçinin işine son verildi. Bu rakamın bahara kadar 20 bine ulaşacağı tahmin ediliyor. Kazandıkları zaman en sağlıksız ve esnek çalışma koşullarında işçi çalıştıran, kazancına kazanç katan tersane patronlarının işçi kıyımlarına müdahale edecek kimse yok mu?
Son dönem devlet müdahalelerinin daima sermaye lehine olduğu malum, emekçinin durumuna da müdahale edecek olan ve müdahalenin biçimi belli değil mi?