CHP’nin, ırkçılığı edepsizliğe vardıran “millet”vekili Canan Arıtman’ın, “Özür diliyorum kampanyası” karşısındaki tutumu nedeniyle hakkında “Ermeni dölü” dedikodusu yaptığı Abdullah Gül, bu “fitneliği” “Vallahi de billahi de anam-babam yedi göbekten Türk ve Müslüman” diyerek yanıtladı. Bu “diyalog”, Ermeni soykırımının Türkiye toplumu için geldiği anlamı ve bu bağlamda “ılımlı” veya “liberal” soslu da olsa Siyasi İslam’ın “mezhebinin” […]
CHP’nin, ırkçılığı edepsizliğe vardıran “millet”vekili Canan Arıtman’ın, “Özür diliyorum kampanyası” karşısındaki tutumu nedeniyle hakkında “Ermeni dölü” dedikodusu yaptığı Abdullah Gül, bu “fitneliği” “Vallahi de billahi de anam-babam yedi göbekten Türk ve Müslüman” diyerek yanıtladı.
Bu “diyalog”, Ermeni soykırımının Türkiye toplumu için geldiği anlamı ve bu bağlamda “ılımlı” veya “liberal” soslu da olsa Siyasi İslam’ın “mezhebinin” ne kadar genişleyebileceğini kavramamız için yeni bir vesile oldu.
Gül’ün, Arıtman’ın yaptığı dedikoduya ilişkin açıklamasının, açıklamada denildiği gibi, “bir yalanı düzeltmek ve hakikat adına tarihe not bırakmak için” yapıldığını düşünen herhalde yoktur. “Ermeni dölü” küfrüyle karşı karşıya gelen Abdullah Gül, açık ki, kendini “töhmet altında” hissetmiştir.
Abdullah Gül’e kendisini “töhmet altında” hissettiren iki olgunun altını çizeceğim.
Birincisi, Türkiye’de Ermeni kökenli olmak, Cumhurbaşkanı’na bile kendisini “töhmet altında” hissettirecek bir “yaradılış suçu”dur. Ortalama bir “Türk ve Müslüman” için Ermeni, doğuştan “Türk düşmanı”dır ve Türk de doğuştan “Ermeni düşmanı”dır. Cumhurbaşkanı dahi kendisini bu “düşmanlık”ın dışında tutamaz. “Ermeni dölü” denildiğinde, kendisini “Türk ve Müslüman” kimliğinin koruması altına alır. Türk ırkçılığının orijinal “Yahudi”si, “zenci”si Ermenidir!
İkincisi, Türkiye’de Siyasi İslam, Türk ırkçılığı ile et ve tırnak gibi kopmaz bir bağlantı içindedir. Ermeni düşmanlığı bu bağın kurulmasında belirleyici bir role sahiptir. Türkiye’deki Siyasi İslam’ın “İslam olmayan” karşısındaki aşağılayıcı, dışlayıcı tutumu, sıra Ermenilere geldiğinde “bağnazlık”ın ötesine geçer; Ermeni, herhangi bir “kafir” değil, ezeli ve ebedi bir “yeminli İslam düşmanı”dır. Türkiye’deki Siyasi İslam, bu toptancı ve ezeli dışlayıcılığı, Komünistlik dışında, bir başka gruba uygulamaz. Örneğin “Yahudi” ancak “Siyonist” olarak “düşman”dır.
Rum’un da, Kürt’ün de, Alevi’nin de iyisi olur; “Onlar da insan”dır. Ama “Ermeni” olmak bambaşka bir şeydir. Ermeni, “ezeli ve ebedi düşman”dır.
Bu nedenle Gül, asıl desteğini aldığı siyasi taban karşısında “Ermeni dölü” olmadığını kanıtlama ihtiyacındadır.
Ermeni’yi Müslüman Türk toplumunun sağduyusunda “ezeli ve ebedi düşman”a dönüştüren şey Soykırım’ın bizzat kendisidir; Anadolu halkına derinlemesine işlemiş olan “soykırım bilinci”dir.
Soykırım, sadece Ermeniler için bir “Büyük Felaket” değildir. Soykırım aynı zamanda, sivil halkın “geniş ölçekli katılımı” ile işlenmiş bir “Büyük Cinayet”tir. Anadolu’nun Müslüman ahalisinin ciddi bir bölümü bu cinayete dolaylı veya dolaysız bir biçimde katılmış, yardımcı olmuştur.
İddia ediyorum ki, en azından benim kuşağıma kadar, 7’den 70’e Türkiye halkının tamamı yaşanan “felaket”in de işlenen “cinayetin” de farkındadır. Örneğin, benim okuma yazma bilmeyen, Karadenizli annem farkındaydı.
Anadolu halkı, dolaylı veya dolaysız ortağı olduğu bu büyük insanlık suçu ile “birlikte yaşamaya” ancak böyle bir “dinsel temelli ırkçılık”la tahammül edebilirdi. Öyle de oldu. Bu temel üzerinde Ermeni Soykırımı’nın olmadığına dair bir “Büyük Yalan” resmi tez haline getirildi.
“Koca koca profesörler”in, televizyon televizyon gezip, annemin bildiği yalın gerçeği, “Ermeni” denildiğinde gözümün önünde beliren, 4 yaşındayken annesi, babası, 8 kardeşi ve bütün köylüleri gözlerinin önünde öldürülen ve 80 küsur yaşında ölünceye dek “yaşadığına inanamayan gözlerle bakan” Yozgatlı “Müslüman” babaanneyi, edepsizlikle yok saydıklarını gördükçe bu Büyük Yalan’ı aklıma, iz’anıma yapılmış bir hakaret olarak hissediyorum. Faşizm, insan aklına yapılan en büyük hakarettir zaten!
Ülkemizdeki “sıradan faşizm”in en önemli membalarından biri, Türkiye toplumunun Ermeni Soykırımı’ndaki kendi payı ile bir türlü yüzleşmemesidir. Soykırım, Anadolu’nun yoksul halkının değil, “eşrafı”nın (şereflilerinin!) tezgahladığı, büyük ölçekli mülkiyetin el değiştirmesi operasyonudur; bir “sınıf suçu”dur. Sorunun bu noktadan tartışılması “yüzleşme”yi devrimci bir bilinç sıçramasına dönüştürebilir. İşte bu yüzden, biz her şeyden önce “yüzleşme”den yana olmalıyız. Yüzleşmenin “yöntemi”ne ilişkin tartışma bundan sonra gelir.
Fatih Yaşlı’nın sendika.org’da yayınlanan “Özür dilemiyorsun o halde faşistsin” başlıklı yazısını okurken işte bunları düşündüm.
“Özür diliyorum” kampanyasına imza ile katılmamak insanı “faşist” yapmaz elbette; ama Anadolu halkını “BüyükYalan”la barış içinde yaşamasına dolaylı veya dolaysız katkıda bulunmak, mazeret oluşturmak da “solculuk” adına yapılacak bir şey değildir.