İmam ile cemaat arasındaki ilişki malum. İmam yönetemez olunca “ya sev, ya terk” fetvası verdi, cemaat-i vekil zaman kaybetmeden safını tuttu. Krizdi, Kürt sorunuydu, yerel seçimlerdi derken sokak ısındı, ısınıyor, İmam tedbirini aldı. Ver elini faşizm. Ne dedi: “Ananı da al git”, “bana anayasayı öğretme ulan”, “ya sev, ya terk et”, “kriz bizi teğet geçer”, […]
İmam ile cemaat arasındaki ilişki malum. İmam yönetemez olunca “ya sev, ya terk” fetvası verdi, cemaat-i vekil zaman kaybetmeden safını tuttu. Krizdi, Kürt sorunuydu, yerel seçimlerdi derken sokak ısındı, ısınıyor, İmam tedbirini aldı. Ver elini faşizm.
Ne dedi: “Ananı da al git”, “bana anayasayı öğretme ulan”, “ya sev, ya terk et”, “kriz bizi teğet geçer”, “pompalı vatandaş haklı” vd. …
Ne dedik: “Zalimin zulmünü aklamıyoruz” dedik,
Ne dedik “Katil ABD, işbirlikçi AKP” dedik
Ne dedik: “Krizin bedelini ödemeyeceğiz” dedik,
Ne dedik: “İşkence ve işkenceci istemiyoruz” dedik,
Ne dedik: “Tacizci tecavüzcü istemiyoruz” dedik,
Ne dedik: “Hırsız, yolsuz istemiyoruz” dedik,
Ne dedik: “Kürt sorununa kardeşlik dışında çözüm olmaz” dedik,
Ne dedik: “Ayrımcılığa karşı eşit yurttaşlık hakkı” dedik,
Aklıma gelen gelmeyen bir çok “hayır”lı, “karşıyız”lı, “istemiyoruz”lu, şey söyledik.
Toparlayarak söylersek ne dedik; bizim toprağımızla değil, sizinle alıp veremediğimiz var. Sürdürmeye hükümet ettiğiniz sömürü, zam, zulüm, işkence düzen ve politikalarını sevmiyoruz, yüz yıllardır yaşadığımız ve yaşamaya devam etmekte ısrar edeceğimiz topraklarımızı terk etmeyi de hiç mi hiç düşünmüyoruz” dedik, diyoruz, diyeceğiz.
Ama yok anlamıyorlar, anlamak şöyle dursun, dinlemiyorlar, işitmiyorlar.
Oysaki işitmemek çok tehlikeli bu memlekette, polis “dur” der işitmezsen, vurur. Mevcut durumda, polisin eline sağ düşen “zanlı” ölü kurtuluyor. Yetmiyor “yarım metre demir cop” yaptırıyor. İmam fetvayı verince, polis de tuttu safını.
Yönetmenliğini Hüseyin Karabey’in yaptığı ve oyuncusu Ayça Damgacı’nın hayatından uyarlanan “Gitmek” filmi, Kültür Bakanlığı’nın bir “yetkili”sinin “Bir Türk kızı Kuzey Iraklı bir Kürt’e âşık oluyormuş” şaşkınlığı ve aklının almayışı nedeniyle İsviçre’deki “Culturescapes-Türkei” festivali programından çıkarıldı. Kültür kaptı köşesini, faşizm kültür sahibi oldu. Söz konusu faşizm olunca, “film icabı” dahi olsa Kürt’e, Ermeni’ye, Rum’a, ötekine aşık olamazsınız. Sizin kumaşınız inkarcı ve imhacı…
Akgül buyurdu: “Devletim ve milletime karşı gelenleri elbette vurmaktan hoşlanacağım.”
Hükümet ettğiniz yıllarda tecrübe ettik ki, devlet ve milletten anladığınız “üsttekilere han hamam, alttakilere din imam”.
Vekil Akgül alışılageldiği gibi “yanlış anlaşıldım” demiyor. “Sadist değilim, vururum ne var bunda?” diyor. Tabii canım ne var bunda? Vurmakla bitecek değiliz ya. Başvekil buyurmadı mı üçer çocuk doğurun diye. Vekil ayarındakiler vursun diye, biz yenisini doğururuz.
Şimdi biz kadınlar neden 3’er çocuk doğuracağız, çıkarın ağzınızdaki baklaları teker teker. Dantel zerafettin örüp güzel kıldığımız çocuklarımız çarkınızın dişlisi olmayı reddettiklerinde; demir coplarla sakat bırakacağınız, içinizden “dur” deyip vurarak durduracağınız ya da kendilerine ait olmayan savaşlarda “cennete” göndereceğiniz, sağ kalanların da “ülkeyi tahliye etmesine” hükmedeceğiniz el emeği göz nuru taze “kan”, taze “kelle” sıkıntısı çekmemek için mi? Regl yaşına dahi gelmemiş kızlarımızı H.Üzmez ve gibiler “caizdir” deyip taciz etsin diye mi?
Bunun adı faşizmdir. Bunun daha yumuşak, efendim daha sıcak/sempatik, ne bileyim daha desturlu bir tarifi yoktur. Bunun tek tarifi, tek adı faşizmdir; serttir, soğuktur, itici/yıkıcıdır ve destursuzdur. Kendi varlığını ve özelliklerini “varsayılan” kabul edip buna uymayanlara direk ya da dolaylı yollardan saldırmak, yok saymak ve hatta yok etmektir. Ve çok kısırdır, kelime dağarcığı da dardır.
İnkar ve savaş politikalarına karşı çıkanları görünce, “ya sev ya terk et” dedirtir,
Doğalgaza yılda %80 zamma karşılık “yuuh” seslerini duyunca, “ya öde ya terk et” dedirtir,
SSGSS diye kısaltılınca anlaşılmaz zannedilen sosyal güvensizlik ve mezarda emeklilik yasalarına karşılık “yuuh” seslerini duyunca “ya öl ya terk et” dedirtir.
İçi boş sayfalar ciltletilip “ders kitabı” edildiğinde, kayıt paraları toplanırken “yasakladık biz” laflarıyla geçiştirildiğinde, okullara “doğalgaz faturalarını aileler ödesin” mektupları yazıldığında, “yuuh” seslerini duyunca “ya öde ya terk et” dedirtir,
Kaç çocuk sahibi olunacağına anne-baba karar verir dediğimizde “ya doğur ya terk et” dedirtir.
Her hayıra, her karşı çıkışa, her direnişe, her talebe “asabı bozulur”, “ya” diye başlayıp “terk et” diye biten cevaplar verdirtir. Ne dedik: Faşizmin kelime dağarcığı dardır, dedik.
Duvara çarpan ekonomi politikalarınız sonucu 5 milyonu gören ve daha üst rakamları göreceği aşikar işsizliğimizi, “özelleştirme” adıyla hediyelik paket edip peşkeş çektiğiniz kamu mallarımızı, kirlettiğiniz suyumuzu, başımıza yıktığınız gecekondularımızı, satışa çıkardığınız sağlığımızı unutup, gasp edilen insanca yaşam hakkımızı erteleyip, faşizminize layık pompalı vatandaşlar olarak komşumuzu, çocukluk arkadaşımızı, aşık olduklarımızı, kız alıp/verdiğimiz aileleri vurmaya hiç niyetimiz yok.
Uzun lafın kısası:
Kendinize gelin beyler, “mahallenin huzuru”nu bozuyorsunuz, ana babaları öfke sahibi yapıyorsunuz. Tarihte “zalimin mutlu sonu”yla biten faşizm yoktur.
Ağzınızdan çıkanı kulağınız duysun beyler, tarihte şanlı saldırı/zulüm yoktur, lakin şanlı direniş çoktur.
Bizim ne şurdan şuraya gitmeye niyetimiz var, ne de sizin neo-liberal yoksulluk, yolsuzluk politikalarınızı sevmeye niyetimiz var. Madem sevmiyorsunuz “hayır” diyenleri, madem asabınız bozuluyor “yuuh” seslerine, siz çocuklarınızı, zammınızı, zulmünüzü, yolsuzluklarınızı ve yolsuzlarınızı, dengir’inizi, şaban’ınızı, yağma fenerinizi ve tacizcilerinizi ve hakaretlerinizi, yani anlayacağınız pılınızı pırtınızı toplayıp efendilerinizin yanına (mesela ABD’ye) gidin.
Çıkışlar Şaban Dişli kapısından…