Türkiye’nin Ankara kentinde bulunan Dikmen Vadisi, eskiden Dikmen Köyü’ydü. Köyün tarihi 1950’lere kadar uzanıyor, ancak 1968 yılına kadar, gecekondu yerleşimi olarak mevcut değildi. Vadideki yerleşimler beş etaba sahip. Birinci ve ikinci etaplar en erken kurulanlar, dördüncü ve beşinci etaplar ise 1970’lerin sonlarında kurulmaya başlandılar. Bundan önce, arazi köylüler tarafından tarım ve hayvan otlatma amacıyla kullanılıyordu. […]
Türkiye’nin Ankara kentinde bulunan Dikmen Vadisi, eskiden Dikmen Köyü’ydü. Köyün tarihi 1950’lere kadar uzanıyor, ancak 1968 yılına kadar, gecekondu yerleşimi olarak mevcut değildi. Vadideki yerleşimler beş etaba sahip. Birinci ve ikinci etaplar en erken kurulanlar, dördüncü ve beşinci etaplar ise 1970’lerin sonlarında kurulmaya başlandılar. Bundan önce, arazi köylüler tarafından tarım ve hayvan otlatma amacıyla kullanılıyordu.
Aynı dönemde, İç Anadolu’nun kırsal bölgelerinden büyük kentlere yoğun bir göç dalgası gerçekleşti. Kırdan kente göçen bu insanlar için barınma sorunu ciddi bir sorundu. Ankara’ya gelen ilk göçmenlerden bir avucu, sol siyasal ve devrimci faaliyetlere katıldı. “Kentsel dönüşüm” projesine karşı yürütülen direnişin sözcüsüne göre, bu göçmenler barınma sorunlarını çözmek için neler yapabileceklerini tartışmak üzere bir araya geldiler. Bazı araştırmalardan sonra Dikmen Vadisini keşfettiler ve bunun bir çözüm olabileceğine karar verdiler. Vadi devlete aitti ve göçmenler köylülerin toprağı istedikleri gibi kullandıklarını görünce, buraya yerleşmeye karar kıldılar. Yerleştikten sonra, araziyi köyden göçen diğerlerine, özellikle de, direniş sözcüsünün deyimiyle, “kente iş bulmak için gelen ama sermayeye karşı mücadeleye katılma bilincine sahip olan, en azından sosyal demokrat nitelikli” kişilere dağıtmaya başladılar. Genel olarak Ankara’ya ve özel olarak da Dikmen Vadisine göçenler Türkiye’nin her yerinden geliyorlar ve burada farklı etnik kültür ve dinsel inançların bir mozaiğini oluşturuyorlardı.
1980’lerin başlarında, Dikmen Vadisine gecekondu yapılması hala yasaktı. Direniş sözcüsü, birçok yıkım anımsıyor: “Bir keresinde, yıkımlar sırasında üç arkadaşımızı kaybettik. Yıkım ekipleri gelip evleri bu üç kişinin başına yıktılar. İkisi kardeşti, birisi de belediye zabıtasıydı. Üçü de öldü. Bundan sonra, bu bölgedeki gecekonduların yapılmasına izin verdiler”. Tıpkı Türkiye’nin geri kalanında olduğu gibi, bu bölgedeki gecekondu inşaatı yoğunlaşması da 1980’den sonra hızla artarak, Dikmen Vadisini son derece yoğun bir yerleşim birimi haline getirdi.
Neo-Liberal Değişim ve Militan Bir Yanıt
Türkiye azgelişmiş bir yeni sömürge ülke olduğu için, neo-liberalizmin etkileri burada gelişmiş kapitalist ülkelerdekinden daha güçlü oldu. 1980 askeri darbesinin ardından, 1983’de bir özelleştirme idaresi kuruldu. Askeri faşist cunta her türlü ilerici siyaseti yasakladı ve sol hareketlerin üyelerini sistematik olarak hapse atıp öldürdü. Hazine topraklarının “kentsel dönüşüm” (ya da “kentsel yenilenme”) örtüsü altında özelleştirilmesi projeleri bu neo-liberal saldırıların bir parçası ve Dikmen Vadisi sakinleri de bu gerçeğin oldukça farkında görünüyorlar: Direniş sözcüsü, “1979’da, 5 milyon kişi istihdam ediliyordu ve bunların 2,5 milyonu sendikalara üyeydi, sağlık sigortası vardı” diyor. “Ama 2006’da, hükümet 21 milyon istihdam içinde sadece 700,000 kişinin sağlık sigortası olduğunu söylüyor”. Sözcü devam ediyor: “Sadece barınma ve konut hakkımızı elimizden almakla kalmıyorlar, ayrıca sağlık, eğitim, su, elektrik, ulaşım haklarımızı da gasp ediyorlar”. Gecekondu halkı kent nüfusunun neo-liberalizmden en olumsuz biçimde etkilenen kesimlerini oluşturduğu için, bilinç düzeyleri de direniş sayesinde yükselmiş.
Bu neo-liberal saldırılar işsizlik oranlarını da yükseltti. Bu da, Dikmen Vadisi halkını son derece olumsuz etkiledi. Bölge sakinlerine meslek ve iş statülerini sorduğumuz zaman, bize mahallenin ekonomik olarak aktif nüfusunun çoğunlukla hamallık ve ev temizliği gibi günlük işler yaptıkları söylendi. İşsizlik eğitimli genç nüfus arasında bile son derece yaygın. Ek olarak, “kentsel dönüşüm” projesini imzaladıkları için vadiden taşınmış olan sekiz kadar mahalle sakini, evlerini kaybetmenin ve ekonomik yüklerin fiziksel ve psikolojik ağırlığını taşıyamayıp kalp krizi geçirerek ölmüşler.
Baskı ve ayrımcılık karşısında, bir grup insan toplanarak “kentsel dönüşüm” projelerinin gelecekteki kurbanları olabilecek bölgelerle bağlar kurmaya başlamışlar. 2006 ortalarına doğru, vadideki yıkım başlamadan önce, direnişin örgütleyicileri mahalle sakinleriyle birlikte toplantılar yapmışlar. Ancak zorluklarla karşılaşmışlar. Başlangıçta halk onlara inanmaya istekli değilmiş. Direniş sözcüsü, “Tabii, ‘hiçbir belgeyi imzalamayın, yoksa pişman olursunuz, bu belgeler temelsiz’ desek de, insanlar bize değil belediye başkanına inandılar” diyor. Ayrıca müteahhit şirketler de gecekonduculara verileceği vaat edilen evlerle ilgili olarak sahte ölçek modelleri ve slâyt gösterileri hazırlamış. Sonuç olarak, bazı haneler belgeleri imzalayarak gecekondularını terk etmişler.
Proje sahipleri mahallenin geriye kalan sakinlerine karşı, rüşvet, “böl ve yönet” ve açık tehditler gibi birçok taktik kullandılar. Direniş liderlerinin evlerine yönelik yıkım kararları yayımlandı ve bu kimseler kara listelere alındılar. Savaştan yararlanan müteahhit firmalar vadi sakinlerini bölmek için Kürtlere karşı milliyetçi gösteriler düzenlemeye çalıştılar. Ayrıca bu “kentsel dönüşüm” projesini yürütmek konusunda çok hevesli olan Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı, Dikmen Vadisine 1 Şubat 2007’de düzenlenen büyük saldırıdan hemen önce, kentin emniyet müdürlüğüne 50 araç bağışladı. Ancak geriye kalan gecekondular iyi örgütlenmişlerdi ve direnişe sadık kaldılar, böylece belediye ilerlemeyi başaramadı.
1 Şubat 2007’de, sabah erken saatlerde, belediyenin beklenen saldırısı gerçekleşti. 5300 polis ve zabıtadan, 100 ambulans, 84 kamyon, 44 greyder ve 40 itfaiye aracından oluşan en az 8000 kişilik yıkım ekibi mahalleye girdi. Plan vadiyi sabahın erken saatlerinde polisin de yardımıyla işgal ederek, yıkım ekiplerinin gecekonduları kolayca yıkabilmesinin sağlanmasıydı. Ancak mahalle sakinleri saldırı konusunda önceden haberdar olduklarından, polisle karşılaşmaya hazırdılar.
Polisle geriye kalan mahalle sakinleri arasında saatler süren çatışmalardan sonra, polisin yıkım sürecine devam edemeyeceği belli oldu, çünkü halk iyi örgütlenmişti. “Barınma Hakkı Bürosunu” da yıkmaya çalıştılar ama başarılı olamadılar.
Vadi halkının birliği ve özellikle de 1 Şubat direnişi mahalle sakinlerinin hayatlarını önemli ölçülerde değiştirdi. Öncelikle, mahalle sakinleri durumlarının gerçekliğinin daha fazla farkına vardılar. Direnişten önce, polise ve belediyeye karşı takınılan tavır daha ılımlıydı. Ama direnişten sonra, “polisin kendi taraflarında olmadığını, İ.Melih Gökçek’in ve iktidardaki hükümetin kendi taraflarında olmadığını gördüler” diyor direniş sözcüsü. Mahalle hakkındaki kararları almak için bir Halk Meclisi kurdular. Halk Meclisi’nin önemli kazanımlarından birisi okuma yazma kursları başlatmak oldu. “Okuma yazma” dersliğinin yanına bir de oyun alanı inşa ettiler.
Sadece polise ve iktidardaki partiye yönelik tutumlarında değil, genel yaklaşımlarında da önemli değişiklikler oldu. “Belki biliyorsunuz, 1980’lerden sonra, halk ‘dilencilik kültürü’ diyebileceğimiz şeyin tuzağına düşmüştü…. Şimdi birlikte hareket etmenin, örgütlü olmanın yararlarını açıkça görüyorlar” diyor direniş sözcüsü. Aslında, sözcü ile mülakat yaparken, “uluslararası sermayenin işgali” hakkında konuşmak isteyen bazı vadi sakinleriyle de karşılaştık. Üstelik vadi sakinleri 1 Mayıs gösterilerine katılmaya, üniversiteleri ziyaret etmeye, aynı “kentsel dönüşüm” tehdidinin a
ltında olan (ve hala da bu durumda olan) diğer bölgelerle birlikte toplantılar düzenlemeye de başlamışlar. Direniş deneyimleri ve Halk Meclisi politik bilinci yükseltmenin ötesinde, toplumsal çevrenin iyileşmesine de katkıda bulunmuş. Birçok vadi sakini birbirleriyle dinsel mezhep ya da etnik kökenlerine bakmadan bağlar kurmaya başlamış.
“Kentsel dönüşüm” tehdidi altında olan diğer bölgelerle gelecekte dayanışma kurulması olasılığı belki de direnişin en önemli yönünü oluşturuyor. Kendi mücadelelerinden kazandıkları deneyimle birlikte, Dikmen Vadisi halkı, bilgilerini paylaşmak için zaman zaman Mamak bölgesi sakinleriyle buluşuyor. Ayrıca, Mamak’ta da halkı bu gizli neo-liberal mücadeleye karşı örgütlemeye çalışan bir başka Barınma Hakkı Bürosu daha kurulmuş.
Kazanacaklar
Yakın zaman önce, Dikmen Vadisi’ndeki “Barınma Hakkı Bürosu” bilinmeyen kişilerce ateşe verildi. Mahallenin gecekonducuları gecekondu yapmakta deneyimli oldukları için, kısa zaman içinde yeni bir büro inşa edildi. Şimdi vadi sakinleri belediyenin yeni saldırılarını karşılamaya istekli görünüyorlar. İyi haberleri de var: Mahkemeler vadideki “kentsel dönüşüm” projesinin durdurulması gerektiğine karar verdi. Şimdi yerel seçimler yaklaşıyor ve Ankara belediye başkanının on dört yıllık saltanatın ardından “tahtından indirilmesi” mümkün gibi görünüyor.
[Mrzine’deki İngilizce orijinalinden
Sendika.Org tarafından çevrilmiştir.]