Taraf gazetesinin siyaset yazarlarının arasında bir işbölümü olduğunu düşünüyorum kimi zamanlar. Mesela Ahmet Altan’ın kuşlar, çiçekler ve güzel kadınlar dolayımıyla Türkiye siyasetini tahlil etme departmanında çalıştığına neredeyse eminim. Etyen Mahçupyan da her meselede etnik köklere atıfta bulunarak, gelen eleştirileri kolayca ırkçılıkla suçlayabilmek gibi bir dairenin başında bulunabileceğini tahmin ediyorum. Murat Belge, olaylara aklıselim yaklaşma görüntüsü […]
Taraf gazetesinin siyaset yazarlarının arasında bir işbölümü olduğunu düşünüyorum kimi zamanlar. Mesela Ahmet Altan’ın kuşlar, çiçekler ve güzel kadınlar dolayımıyla Türkiye siyasetini tahlil etme departmanında çalıştığına neredeyse eminim. Etyen Mahçupyan da her meselede etnik köklere atıfta bulunarak, gelen eleştirileri kolayca ırkçılıkla suçlayabilmek gibi bir dairenin başında bulunabileceğini tahmin ediyorum. Murat Belge, olaylara aklıselim yaklaşma görüntüsü vererek her şeyin doğrusunu bilen aksakallı dede kontenjanının hakkını fazlasıyla veriyor. Yasemin Çongar, ABD’nin demokratlığını yedi iklim on beş düvele ispat etme masası şefi. Bir de süper ikilisi var ki Taraf’ın; en fiyakalı iş onların: sivri dilli, retorik uzmanı genç liberallik. Söz konusu ikili Yıldıray Oğur ve Rasim Ozan Kütahyalı’dan müteşekkil. Şaka bir tarafa; bu ikili, pek cevval, pek ukala bir ikili.
Yıldıray neden sinirlendi?
Genç sivil Yıldıray’dan başlayabiliriz. Yukarıda retorik ustası demiştim; bu arkadaş tam da bu sıfata yakışır yazılar yazıyor. Yazılarında öfke-mizah-duygusallık dozunu iyi ayarlıyor. Sırf kişisel karizmasından dolayı başbakan olan insanların bulunduğu bir ülkede insanları ikna etmenin yolunun ne söylediğinden değil nasıl söylediğinden geçtiği mottosunu benimsemiş. 24 Eylül tarihli yazısında adalet duygumuzu irdelemiş ve de çok sinirlenmiş. Yazıyı da Kürtlere, 12 Eylül’e göndermeler yaptığı oldukça duygusal bir tiratla bitirmiş. Ama gelin görün ki Yıldıray’ı bu kadar öfkelendiren şey Milliyet gazetesinin ABD Dışişleri Bakanlığı’nın yayınladığı “Dini Özgürlükler Raporu”nun Türkiye bölümünü çarpıtmasıymış (ABD Dışişleri Bakanlığı’nın her yıl böyle bir rapor yayınlamasının tuhaflığına hiç girmiyorum; zira sadece bunun üzerine bile sayfalar yazılır). Rapor aslında Türkiye’de Sünni Müslümanların ne kadar baskı gördüğünü yazıyormuş da Milliyet sanki Aleviler eziliyormuş gibi göstermiş. Şöyle buyurmuş Bay Yıldıray: “Rapora Türkiye’de tartışılması teklif dahi edilemeyen kamu çalışanlarına yönelik dinî kısıtlamalar bile girmiş.(…) Milliyet’in haberinde, raporun başlangıçtaki özet bölümden itibaren (Mazlumder’e atıfla) başörtüsü yasağından, eşi başörtülü diye ordudan atılan subaylara kadar geniş yer verilen “Sünnilerin meselelerinden” bir kelime olsun bahsedilmemiş. Laik devlet eleştirilerinden de AKP kapatma davası kritiğinden de hiç iz yok.” (1)
Bak sen şu Milliyet’in yaptığına; halbuki daha 15 yıl önce bir otele kıstırılan Sünni aydınlardan 33’ü diri diri yakılmıştı. Camiler ibadethane olarak kabul edilmiyor, Sünni köylerine Alevi dedeleri atanıyor devlet tarafından.
Ali Babacan’ın birkaç ay önce Avrupa Parlamentosu’ndaki konuşmasında söylediği “Türkiye’de Müslüman çoğunluk dini özgürlüklerle ilgili sorunlar yaşıyor” sözü geldi mi sizin aklınıza da? Neyse ki feyiz aldıkları kaynağın ortak olduğunu anladık.
Referans aldığı gazetenin Amerikancılığı bile gölgede kalıyor Yıldıray’ın yanında.
Rasim Sol’a öğretmenlik ediyor
Sünni Müslümanların yaşadıkları sıkıntıları olanca açıklığıyla gösteren Yıldıray’dan sonra Rasim alıyor sazı eline.
Biliyorsunuz, bu adam Deniz Gezmiş’i Ergenekoncu yaptığı yazılarıyla ünlenmiş ve Taraf’ta köşe kapmıştı. Gerçi yine aynı gazetede bu fikirlerin bile çalıntı olduğunu öğrendik de, onu geçelim. Rasim Ozan’ın yazılarının büyük bir kısmı yine Deniz Gezmiş üzerine. Onun ne kadar ittihatçı, ne kadar ulusalcı olduğunu kanıtlamakla meşgul. Arkası yarın tadında yazdığı yazılarda gayet önemsiz bir bilgiyi bile “azzz sonra” havasıyla günlerce erteleyen Rasim’in kaynakları da sarı çizmeli Mehmet ağalardan oluşuyor. Mesela Deniz Gezmiş’in idolünün ittihatçı Yakup Cemil olduğunu Deniz’le cezaevinde yatmış birinden öğreniyoruz ama kim olduğu belli değil. Rasim Ozan da mal bulmuş mağribi misali Deniz’i ulusalcılığını tartışılamaz bir biçimde ilan ediyor.
Solu tanımlıyor Rasim Ozan ve akıl veriyor. Sadece Türkiye solunu değil bir dünya görüşü olarak solu toptan mahkum ediyor muazzam birikimiyle ve şöyle buyuruyor Bay Rasim: “…Dahası, gelin kimse kendini kandırmasın, bu dandik etnik Türk sol örneğini bir yana bırakalım; özgürlükçü ve demokrat bir duruş, Batılı sol geleneğin dahi entelektüel köklerine, solun entelektüel tarihinin ana damarlarına yabancıdır. Şu “gerçek sol” mavralarından da sıkılan yok mu hâlâ? Hangi gerçek sol? New Left Review mu Monthly Review mu gerçek solcuymuş? Castro’ya methiyeler düzen, Chavez’i insanlık için umut ışığı gören bu zihniyet “gerçek sol” mu bilemem ama neresi özgürlükçü neresi demokrat bu kafanın?” (2)
Türkiye solunun geçmişine ve geleneğine reddiyeler düzmesini ve solun bunu emir telakki etmesini istiyor Rasim Ozan: “…Dolayısıyla; Anadamar Türk sol geleneği Mustafa Suphi, Şefik Hüsnü ve Ethem Nejatlar’dan Hikmet Kıvılcımlı, Doğan Avcıoğlu ve Mihri Belli’lere kadar zihniyet olarak İttihatçılığın varyantındadır… Bu gelenek İttihatçıdır, milliyetçidir ve o damar üzerinden de sosyalisttir… Bu anadamar gelenek külliyen reddedilmeden özgürlükçü-demokrat falan olunamaz…” (3)
Yıldıray Oğur ve Rasim Ozan Kütahyalı bir görevmişçesine sola saldırmayı periyotlara bağlayarak icra ediyorlar. Arada sırada kendilerine haricen verilen desteklerle coştukça coşuyorlar. Mesela yine Taraf’ta çıkan bir röportajında Nabi Yağcı şöyle demişti: “…Eee, ilerleyemezseniz gerilersiniz ve bildik sopalara sarılırsınız tabii. Bildik sopalar da işçi sınıfıyla devrim, içi milliyetçilikle doldurulmuş antiemperyalizm ve devletçiliktir işte (…) Sol düzeni değiştirme kavgasının dışında duruyor. Bu kavgayı, beğenelim beğenmeyelim AKP yapıyor. Zaten devlet de AKP’nin üstüne gidiyor, solun değil.” (4)
Doğan Tarkan da kendilerinin “malum sol”dan olmadıklarını anlatmak için canla başla yazılar kaleme alıyor. (5)
Bay Yıldıray ve Bay Rasim çabalarının nihayete ermemesine öfkeleniyorlar. Solun hizaya gelmemesine, Amerikan raporlarını kendine kılavuz etmemesine, geleneğinden vazgeçmemesine öfkeleniyorlar. Sağı aklayarak solu mahkum etmeye çalışıp bunu başaramadıkça daha da bileniyorlar.
Tabiri caizse -Yıldıray biraz daha önde olsa da- ikisinin de ağızları iyi laf yapıyor. Böylelikle söylediklerinin de tartışmasız gerçeklermiş gibi algılanacağını ve solda büyük bir altüst oluşa sebep olacağını sanıyorlar. Kendilerine güzel bir yorumu bildirmek isterim ekşisözlükten, varın alakayı siz kurun: ” SOFİST: (…)En büyük özellikleri kücügü büyük ,büyügü kücük gösterme sanatlaridir(…) sofistler yanli$i dogru, dogruyu yanli$ göstermi$lerdir. sofistler erdemleri kaybeder ve ki$ilerin menfaatleri kalir devlet ve insanlardan.” (6)
Dipnotlar:
1. http://www.taraf.com.tr/yazar.asp?mid=2033
2. http://www.taraf.com.tr/yazar.asp?mid=1700
3. http://www.taraf.com.tr/yazar.asp?mid=2076
4. http://www.taraf.com.tr/yazar.asp?mid=1071
5. http://www.taraf.com.tr/haber.asp?id=18306
6. http://www.eksisozluk.com – “sofist” başlığı.
*Ankara Ünv. SBF Uluslararası İlişkiler