Kapitalizm meydana geliyor. Ne zaman ve nerede meydana gelirse, kendi özel gölgesini yaratıyor: kapitalizmin ‘modern toplum çok farklı, post-kapitalist ekonomik sistemler kurarak daha iyisini yapabilir’ diyen temel hatasının özeleştirisidir bu. Bu eleştirel gölge -şimdiki gibi kriz dönemlerinde- kayaya çarptığında kapitalizmin ödünü patlatmak için ayağa kalkar. Karl Marx bu gölgeyi manzum bir biçimde kapitalizme dadanan bir […]
Kapitalizm meydana geliyor. Ne zaman ve nerede meydana gelirse, kendi özel gölgesini yaratıyor: kapitalizmin ‘modern toplum çok farklı, post-kapitalist ekonomik sistemler kurarak daha iyisini yapabilir’ diyen temel hatasının özeleştirisidir bu. Bu eleştirel gölge -şimdiki gibi kriz dönemlerinde- kayaya çarptığında kapitalizmin ödünü patlatmak için ayağa kalkar. Karl Marx bu gölgeyi manzum bir biçimde kapitalizme dadanan bir hayalet olarak niteliyordu.
Bugün finansal kriz diye bilinen şey bir semptomdur. Temelde yatan hastalık kapitalizmdir: mal ve hizmet üretim ve dağıtımı içerisine amansız ve yıkıcı savaşımını kuran ekonomik bir sistemdir. İşçiler ve işverenler ekonomiyi çalıştırmak için işbirliği yapmalılar fakat bunlar, mücadeleleri periyodik olarak patlak veren ezeli rakiplerdir. Bugün olduğu gibi! Kapitalizm aynı zamanda işverenleri, birbirlerine karşı sonu olmayan rekabet denen savaşım içinde, birbirine kenetler.
İşçi-patron savaşımı bugünkü küresel kapitalist çöküntüye şu şekilde dahil oluyor. 1970’lerde, işverenler, işçilerinin reel ücretlerinin uzun vadeli yavaş yükselişini durdurmak için bir yol buldular. Patronlar daha düşük ücret avantajından yararlanmak için denizaşırı taşeron işlerle, Birleşik Devletler’de kadınları işgücü içine çekerek, bilgisayarlar ve diğer makineleri işçilerin yerine ikame ederek ve düşük ücretli göçmenleri getirerek, işçilerinin ücretlerini aşağı çektiler. Aynı zamanda satmak için daha fazla mal ürettiler. Sonuçlar tahmin edilebilir… Bir taraftan, şirket karları hızla yükseldi (bütün bunlardan sonra işçilere daha fazla ücret ödenmeden, işçiler daha fazla üretmeye başladılar). Diğer taraftan, birkaç yıl sonra, işçilerin durgun ücretleri, emeklerinin artan çıktılarını satın almalarını sağlamada yetersiz kaldıklarını ispatladı. Kapitalizmin nasıl çalıştığı verilidir; işverenler, işsiz bırakılan bütün işçilerinin ürettiklerinin hepsini satamazlar. Ve tabii ki bu, sorunu sadece şiddetlendirir.
Böylece 1970’lerde, kötü bir durgunluk darbesi olarak, başka bir kapitalist kriz belirdi. Fakat bu kriz kısa tutuldu çünkü BD kapitalizmi bunu ertelemek için bir yol buldu: büyük borç. İşverenler ücretlerin yükselmesini durdurmada başarılı olduklarından beri, tek yol daha fazla satın almaları için işçilere borç para vermek üzere hiç genişlemeyen çıktıyı satmak oldu. Şirketler hızla yükselen karlarını işçilerin mortgagelarından, otomatik borçlanmalarından ve kredi kartı borçlarından dönen yeni menkul kıymetler satın almaya yatırdılar. Aslında, ekstra karlar işçilerin ücretlerini aşağıda tutarak yapıldı. Bu karları işçilere geri kiralayarak oldukça ağır faiz ücreti kazanan işverenlere çifte görev yarattı. Ne sistem ama!
1970’lerdeki krizin çözümünü ertelemek, şimdi yalnızca daha büyüğüne yol açtı. 1980’lerde, 1990’larda ve 2000’den beri, özellikle Reagan ve Bush Amerika’sının kuralsız finansal dünyasından beri şişen tüketici borçları, çılgın kar vurgunculuğu aşırılıklarını ve rüşveti kışkırttı (menkul kıymet piyasası “balonu” ve sonrasında gayrimenkul “balonu”). Bu ayrıca milyonlarca Amerikalıya, çökerten borçlar yükledi. 2006 öncesinde, en çok baskı altındaki borçlular aldıkları yüksek riskli (subprime) borçları daha uzun süre ödeyemezlerdi. Bu derme çatma borçluluk daha sonra sarmal biçimde çökmeye başladı.
Girişimciler arasındaki rekabet de krize katkıda bulundu. Kimi bankalar işçilere borç vermek için aceleyle büyük karlar yaparken, diğerleri bu karların kendilerini rekabet dışı bırakmasından korkuyordu. Bu yüzden onlar da “tüketici borçlarına” saldırdılar. İşçilere bu tip karlı kiralamalar yapacak parayı artırmak için; borç verenler, geniş kullanımlı, yeni tip finansal araçlara giriştiler: işçilerin borç senetleriyle geri dönen başlıca menkul kıymetler (sahiplerinin, işçilerin borç ödemelerinin bir kısmını aldığı menkul kıymetler). ABD tefecileri bu menkul kıymetleri, bütün dünya nakdine akıtmak için küresel olarak sattılar. Bütün dünya böylece bir girdaba çekildi: ABD kapitalizmi işçilerinin satın alma gücünü, pahalı borçlanmayla ayakta tutuyor çünkü işçilerin ücretlerini artık yükseltemezdi. Kredi derecelendirme kurumları (Fitch, Moody’s, Standart and Poor vs.) bu menkul kıymetlerin riskini hatalı hesapladılar. Bu kurumlar, borcu geri döndüren menkul kıymetleri satmak için yüksek notlara ihtiyacı olan tefecilerin işi için derecelendirme yapıyorlardı. Dünya etrafındaki özel ve devlet tefecileri ABD’nin borç geri döndüren menkul kıymetlerini satın almak için birbiriyle yarıştılar çünkü bunlar neredeyse risksiz olarak derecelendirilmişti ve hatta yüksek faiz oranları ödenmişti.
Girişim rekabeti ve işçi-patron mücadeleleri -bunlar kapitalizmin öz bileşenleridir- bugünkü “finansal kriz”in başlıca nedenleri oldular. Maliye Bakanlığı Sekreteri Paulson ve FED Başkanı Bernanke tarafından devletin çok büyük kurtarmasına niyet edilse de, durgun ücretlere ya da bunun sebebi olan rekabete hitap etmeyecekler. Bunun yerine, niyet edilen kurtarma, borç vermeye geri dönmeyi ve böylece ekonomiyi krizden çıkarmayı umut eden tefecilerdeki çok büyük meblağları atarak, finansal krizi “tamir etmeyi” planlıyor. Çünkü bu “çözüm” kapitalist ekonomimizin altında yatan problemlerine aldırmaz, başarılı olma olasılığı zayıftır.
Kapitalizmin rolünü sorgulamak, ona yönelik meydan okumaya izin vermek ABD liderleri için tasavvur edilemez. Tam tersi, onların “politikaları”nın başlıca amacı kapitalizmi sürdürmek; daha çok mevcut krizin sorumluluğunu kamuoyu tartışması dışında tutmak ve şimdiye kadarki politik hareketin dışında tutmaktır. Yine de şimdiki kriz, diğer birçokları gibi, bir kez daha Marx’ın hayaletini, kapitalizmin gölgesini yükseltiyor. Hayaletin iki temel mesajı açıktır: (1) bugünkü küresel finansal kriz, kapitalizmin öz bileşenlerinden kaynaklanıyor ve (2) mevcut krizi gerçekten çözmek için, toplumu kapitalizmin ötesine götürmek için bu bileşenleri değiştirmek gerekiyor.
Mesela, her girişimdeki işçiler kendi kendilerinin kolektif yönetim kurulu olduklarında, işverenlerle işçiler arasındaki geçmiş kapitalist mücadelenin üstesinden gelinecektir. Eğer kamu kurumları girişimlerin, birbirine bağlı üretim kararlarını koordine ederlerse, artakalan girişim rekabeti, artan performansı ödüllendirmeye odaklanarak sınırlanacaktır. ABD hükümeti sadece büyük finansal kuruluşları kurtarmayabilir, bunun yanında; onları işçi ve işverenlerin aynı insanlar olduğu, koordinasyon ve rekabetin girişim etkileşiminin başlıca ve ikincil görünümleri olduğu, girişimlere dönüştürmek isteyebilir. ABD hükümeti Fennie Mae, Freddie Mac ve AIG’nin yönetimlerini üstlendi. Bu, ne bu girişimlerin örgütlenmesini ne de aralarındaki yıkıcı rekabeti değiştirdi. Bu acı bir kayıp fırsattır. Eğer politik rüzgarlar yeterince uzağa doğru ve yeterince hızlı değiştirmeye devam ederse, kapitalizmin ötesine geçerek mevcut krize yanıt verecek çözümler hala denenebilir.
30 Eylül 2008
[MrZine’deki İngilizce orijinalinden Murat Öztürkmen tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]