26 Eylül Cuma günü saat 22.40’da, Kanal +’daki “Spécial Investigation” (Özel Araştırma, çev.) programında, Emilie Raffoul ve Stéphan Haumant’ın sunduğu bir belgesel yayınlandı: Henri Curiel: Politik bir cinayet. Mısır’da doğan, 1940’lı yıllarda komünist hareketi kuran, 1950 yılında ülke dışına çıkarılan Henri Curiel, Paris’e yerleşir ve Cezayir Ulusal Kurtuluş Cephesi’ne (FLN) yardım ağı olan “porteurs des […]
26 Eylül Cuma günü saat 22.40’da, Kanal +’daki “Spécial Investigation” (Özel Araştırma, çev.) programında, Emilie Raffoul ve Stéphan Haumant’ın sunduğu bir belgesel yayınlandı: Henri Curiel: Politik bir cinayet. Mısır’da doğan, 1940’lı yıllarda komünist hareketi kuran, 1950 yılında ülke dışına çıkarılan Henri Curiel, Paris’e yerleşir ve Cezayir Ulusal Kurtuluş Cephesi’ne (FLN) yardım ağı olan “porteurs des valises“te (“yük taşıyıcıları”, çev.) yeniden etkinlik kazandırır. Tutuklanan Curiel, Evian Anlaşmalarının imzalanmasından sonra serbest bırakılır. Üçüncü Dünya ülkelerinin kurtuluş hareketlerine yardım amacıyla Dayanışma hareketini kurar ve buna paralel olarak bir İsrail-Arap ve İsrail-Filistin barışının gerçekleştirilmesi için uğraşır. 4 Mayıs 1978’de Paris’te öldürülür. Soruşturma sonuçlanmayacaktır. Gilles Perrault, Un homme à part (Bambaşka bir insan, çev.) adında, onun izlediği yolu anlatan bir kitap yazar (Fayard, Paris, 2006).
Perrault aynı zamanda, 1998 Nisan ayında Le Monde Diplomatique‘te yayınlanan, “Henri Curiel, citoyen du tiers-monde” (Henri Curiel, Üçüncü Dünyanın Yurttaşı, çev.) başlıklı makalenin yazarıdır.
Kanal + belgeseli, bugüne kadar pek düşünülmemiş olan bir şeyi, Fransız yetkililerin, Curiel’in katledilmesinde doğrudan sorumlu olup olmadıklarını sorguluyor.
25 Eylül tarihli Cezayir gazetesi El-Vatan, “Flash-back sur le meurtre d’un porteur de valises” (“Bir yük taşıyıcısının ölümü üzerine flach-back”, çev.) başlıklı bir makalede (Yasin Farah), Kanal +’nın belgeselinden söz ediyor:
“Amaç: Giscard d’Estaing’den Nicolas Sarkozy’ye kadar hiçbir Fransız devlet başkanının aydınlatmak istemediği politik bir cinayetin düğümünü çözmeye çalışmak. Olaylar, 4 Mayıs 1978 tarihine tırmandı. Saat 14.30. Henri Curiel, Paris’teki evinin asansöründen çıkarken, açılan üç el ateşle öldürüldü. Cinayet ertesi gün AFP aracılığıyla, Fransız Cezayir’i özlemcilerinin kurduğu aşırı sağ bir örgüt olan Delta tarafından üstlenildi. Bu üstlenmeye karşın, dosyada hala pek çok karanlık nokta var. Curiel, Fransız gizli servisleri, özellikle de eski SDECE tarafından sıkı bir takipteyken, bu cinayet nasıl gerçekleşebildi?”
“Hem polisin hem de yargının, en küçük bir iz sürmemesi, hiçbir tutuklama yapmaması nasıl açıklanır? 1970’lerde, ısrarla soruşturma yapılmasını isteyen Sosyalist Parti, iktidarın verdiği sözü neden unutuyor? Şaşırtıcı ve çelişkili kanıtlar, gerçeği ortaya çıkarmayı başaramasa da, yanıtların bir başlangıcı. Önce, kurbanın arkadaşı Joyce Blau’nun söyledikleri: ‘Curiel, Fransız istihbaratçıları tarafından dinlendiğini ve sıkı bir takibe alındığını biliyordu, ama hiçbir zaman tehdit altında olduğunu düşünmedi.’ Curiel’in bir kapı komşusu da, gizli mikrofon ve kameralar yerleştirmek üzere Fransız iç istihbarat biriminden (DST) görevlilerin evine geldiğini itiraf etti. Ama o, bunu kabul etmemişti.”
“Haber, bizzat DST’nin eski şefi Jean Baklouti tarafından doğrulandı: ‘Aslında, Henri Curiel’in dairesini, komşusunun dairesinden itibaren dinleme aygıtlarıyla donatmak istedik. Ama olmadı.’ 1976’da, ölümünden iki yıl önce, Le Point dergisi onun için özel bir dosya hazırlamıştı. Onu bir KGB (eski Sovyetler Birliği gizli servisi) ajanı olarak gösteriyor ve terörist örgütlere silah göndermekle suçluyordu. Aslı olmadığı sonradan ortaya çıkan suçlamalardı bunlar. Bu suçlamalar, soruşturmayla ilgilenen gazetecilerden biri olan Georges Suffert’in kulağına, gizli servisler tarafından ‘fısıldanmıştı’. O, bugün, yazdıklarından üzüntü duyuyor ve yanlış yaptığını kabul ediyor: ‘Doğrudur, olumlu bir makale yazmak istemedim. Yanlış yaptım, ama bunu kimin yaptırdığını bilmiyorum. Ben yalnızca DST’nin ve Fransa Dış Güvenlik Servisinin (DGSE) bugünkü genel müdürlüğü olan SCEDE’nin dosyalarının bazılarına ulaştım.’ Öte yandan DST’nin eski sorumlusu Jean Balkouti, Curiel’i hiçbir zaman, bir KGB ajanı olarak göstermediğini öne sürüyor.”
“Henri Curiel neden öldürüldü? Fransa’daki Cezayirliler dostluk derneğinin eski bir üyesi olan Abdullah Zekri’ye göre bunun nedeni, onun Cezayirlilerin dostu ve Fransız ordusunun düşmanı olmasıydı: ‘Curiel şeytandı. Fransa’nın Cezayir’deki politik bozgununda payı olan biriydi. Sömürge ordusunu sırtından hançerledi.’ Gilles Perrault için ise Curiel bambaşkaydı: ‘O tüm Fransız askerlerinin ve OAS (Fransa’nın Cezayir’de kurduğu Silahlı Gizli Örgüt, çev.) üyelerinin Cezayir savaşı sırasında nefret ettikleri her şeyi temsil ediyordu.’ Mısırlı bir Yahudi olan Henri Curiel, insan haklarının ve ezilen halkların kendi kaderlerini tayin hakkının etkin bir militanıydı: Güney Afrika’daki ANC hareketini destekledi; ayrıca Güney Amerika’daki diktatörlüklerin yıkılması için de mücadele etti. Ama asıl savaşı Ortadoğu için oldu. İsraillilerle Filistinlileri yakınlaştırmak için tüm enerjisini harcadı. Öldürülmesinden birkaç hafta önce Cezayir’e geri dönmek istediğini söylemişti. Kuşkusuz sığınmak içindi bu. Fransız polisi Curier’nin ölümünün arkasında eski SCEDE olduğundan kuşkulansa da, Curier’nin avukatı Benoît Domenach, adli soruşturmanın, polisin adım atmasını sürekli olarak engellediğini öne sürüyordu. Bu kuşkusuz, Curiel’in katillerinin Fransız iktidar güçlerinin içinde olmasının bir işareti.”
2 Mayıs 2008’de, “Marek Edelman’ın kızları ve oğulları“, Varşova Gettosu ayaklanmasının yıldönümü ve Filistinlilerle dayanışma üzerine bir bildiri yayınladılar.
“Marek Edelman’ın… ve Henri Curier’nin, kızları ve oğulları, Schmerke Kaczerginski, Lucien David Fayman, Jacov Stambul, Dvoira Vainberg…”
“Varşova Gettosu ayaklanmasının 65. yılında, herkese, yaşamını hemen hemen tüm Avrupa’yı denetleyen bir iktidarın ordusuna karşı mücadeleye adayan, alçak gönüllü kadın ve erkek kahramanlara saygılarımızı sunuyoruz. Baskının karşısında her zaman direniş vardır: Fransa’da, Vilnüs’te, bizzat Almanya’da nazizme karşı, ve yıllar sonra, Güney Afrika’da Apartdheid’e, Mısır’da ve Cezayir’de sömürge yönetimlerine karşı.”
“Bugün de aynı şey var: Maskeler değişiyor, ama savaş hep aynı. Biz, nazizme karşı direnenlerin kızları ve oğulları, Filistin direnişine destek veriyoruz, çünkü İsrail’deki Siyonist iktidar bizim kolektif adımızı (Yahudiler), bir Apartheid politikası ve zalim bir sömürgeci baskı politikası sürdürmek için gasp etti.”
“Ana babalarımıza, şehitlerimize ve onların geride bıraktıklarına duyduğumuz saygı, 60 yıldan beri her gün ulusal ve insani temel hakları alaya alınan Filistin halkının direnişine duyduğumuz saygının aynısıdır.”
Le Monde Diplomatique, 25 Eylül 2008
[Fransızca orijinalinden Şule Ünsaldı tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]