Harry Braverman’ın Emek ve Tekelci Sermaye isimli eseri ilk kez yayımlanmasından tam otuz dört yıl sonra Türkçe’de! Kalkedon yayınlarından çıkan kitap Çiğdem Çidamlı tarafından çevrildi. Braverman, bu eseriyle, işçi sınıfının yapısında ve emek sürecinde meydana gelen değişimleri derinlikli Marksist bir bakış açısıyla anlamak isteyenlere yoldaşlık ediyor.
Orijinal Baskıya Önsöz
Paul M. Sweezy
1966’da yayımlanan Monopoly Capital (Türkçe’de: Tekelci Sermaye, Çeviren: Gülsüm Akalın, Kalkedon Yayınları, 2007) kitabımızın Giriş bölümünde, Paul Baran ile birlikte benimsemiş olduğumuz yaklaşımın, incelenmekte olan toplum biçiminin bütünlüklü bir resmini vermeyi amaçlamadığını yazmıştık. Şöyle devam etmiştik:
Bu yaklaşımın, bizim kullandığımız biçimde, Marks’ın kapitalizm üzerine yaptığı çalışmanın merkezinde yer alan bir konunun yani emek sürecinin, hemen hemen toptan bir tarafa bırakılmasına neden olacağının da özellikle bilincindeyiz. Teknolojik değişmenin tekelci kapitalizmin gelişiminde önemli rol oynadığını vurguladık ama işin doğası, işçi sınıfının bileşimi (farklılaşması), işçilerin psikolojisi, işçi sınıfının örgütlenme ve mücadele biçimleri gibi gelişmeler üzerinde tekelci kapitalizm döneminin teknolojik değişme karakteristiğinin belli çeşitlerinin yarattığı sonuçların sistematik bir biçimde araştırılması girişiminde bulunmadık. Bunların tümü tabii ki, tekelci kapitalizm üzerinde etraflıca yapılacak bir çalışmada ele alınması gereken önemli konulardır.
Şimdi nihayet Harry Braverman’ın on yıl kadar önce yayımlanmış olan çalışmasında bu boşluğun önemli bir bölümünü doldurmaya yönelik ciddi ve bence son derece başarılı bir çabayla karşı karşıyayız. Bu çabayı, “işin doğası [ve] işçi sınıfının bileşimi (farklılaşması) gibi gelişmeler üzerinde tekelci kapitalizm döneminin teknolojik değişme karakteristiğinin belli çeşitlerinin yarattığı sonuçların sistematik bir biçimde araştırması girişimi”nden daha doğru ya da kesinlikli bir biçimde tanımlamak oldukça zor olacaktır. Ancak Harry Braverman, bu araştırmayı işçi sınıfının tekelci kapitalizm koşulları altında yaşadığı gelişmenin öznel yönleri olarak adlandırılabilecek alanlara doğru genişletmeye girişmemektedir. Bu görev ele alınmayı beklemektedir. Bu görevi her kim üstlenirse üstlensin, Braverman’ın çalışmasında üzerinde yükselebileceği sağlam ve vazgeçilmez bir temel bulacaktır.
Baran’la benim bu boşluğu doldurmaya yönelik herhangi bir girişimde bulunmama sebebimizin sadece benimsemiş olduğumuz yaklaşımdan kaynaklanmadığına da açıklık kazandırmak istiyorum. Bu durumun daha köklü bir nedeni, bu girişimin gerektirdiği niteliklerden yoksun olmamızdı. Marx gibi bir deha, kapitalizm koşulları altındaki emek sürecini, bu sürece asla doğrudan doğruya dâhil olmaksızın çözümleyebilir ve bu çözümlemeyi de eşi görülmemiş bir parlaklık ve öngörüyle gerçekleştirebilirdi. Daha az zeki ölümlüler içinse, bu alandaki çeşitli akademik “uzmanların” ve “yetkililerin” keder verici sicillerinin de gayet büyük bir açıklıkla gösterdiği gibi, doğrudan deneyim, sine qua non [olmazsa olmaz; ç.n.] bir koşuldur. Baran ve ben, yaşamsal derecede önem taşıyan bu doğrudan deneyimden yoksunduk ve konuyla ilgilenmiş olsaydık kapitalizmin ideologları tarafından son derece faal bir biçimde ileri sürülen çoğu mit ve yanılsamanın tuzağına düşmemiz son derece muhtemeldi. Nihayetinde, (kapitalizm açısından) hakikatin gizlenmesinin böylesine büyük bir önem taşıdığı başka bir konu daha mevcut değildir. Bu safdilliğin kanıtı olarak sadece tek bir örnekten; işgücünün vasıfsız yüzdesinin son yarım yüzyıl boyunca ciddi biçimde gerilediğine dair koskoca mite aldandığımız örnekten söz etmekle yetineceğim (bakınız Monopoly Capital, sf. 267). Harry Braverman; kitabın Giriş bölümünde kısaca özetlemiş olduğu gibi, doğrudan deneyim gibi bir servete sahiptir ve bu deneyim sayesinde de, kapitalizm savunucularının çarpıtmalarını ve yalanlarını teşhir edip bunlarla savaşmak açısından övgüye değer bir donanımı elinde bulundurmaktadır. Bu teşhir ve savaş ise başka hiçbir yerde, emek gücünün giderek daha fazla vasıflılaştığı mitinin tek bir hamlede ve sonsuza dek yerle bir edildiği güçlü final bölümü kadar kahredici biçimde gerçekleştirilmiş değildir.
Fakat tekelci kapitalizm koşulları altındaki emek süreci üzerine yapılacak bilimsel bir çalışma için gerekli olan tek şey, doğrudan deneyim değildir. Marx’ın bu alandaki öncü çalışması ve diyalektik yöntemine derinlikli biçimde vakıf olmak da aynı derecede önemlidir. Harry Braverman bu niteliğe de sahiptir ve içinde yaşadığımız toplumun kavranması bakımından olağanüstü önemli bir katkıda bulunmasını mümkün kılan da, pratik deneyimle teorik kavrayışın akademik sosyal bilimlerimizden neredeyse tanım gereği dışlanmış olan bir biçimde bir araya getirilmesi olmuştur.
Bu kitabı okuyan herkes ondan faydalanacaktır. Ama özel bir fayda elde edecek olanlar, kitabı Kapital’in I. cildine ve özellikle de bu cildin Dördüncü Kısmına (“Göreli Artı Değerin Üretimi”) paralel biçimde okuyanlar olacaktır, çünkü kapitalizm koşulları altındaki emek süreci çözümlemesinin ilk kez gerçekten bilimsel bir temele oturtulduğu kaynak orasıdır. Tüm yaşamsal kavramlar ve araçlar Marx tarafından sağlanmıştı ve aslında Marx bu araç ve kavramları öylesine etkili bir biçimde kullanmıştı ki, izleyicileri uzun zaman bu araştırma alanına herhangi bir yeni katkıda bulunulması gerekmediğini veri kabul ettiler. Teori söz konusu olduğu sürece, haklıydılar da. Ama elbette, kapitalizmin içsel yapısı olmasa bile dışa dönük ifadeleri, son yüzyılda muazzam değişimler geçirdi. Sermaye birikimi yeni örgütsel biçimler kazandı; ekonominin eski dallarını işgal etti ve birçok yeni dala doğru genişledi. Yapılması gereken, Marx’ın teorisini sermayenin durmak bilmez yayılması içinde icat edilen ya da yaratılan yeni yöntemlere ve mesleklere uygulamaktı. Harry Braverman’ın kendisi için belirlediği görev de budur. Bu kitapta, teorik anlamda, kendisinin de ilk belirtenlerden birisi olacağı gibi, yeni olan pek az şey vardır. Teorinin yaratıcı biçimde uygulamasından elde edilen bilgi anlamındaysa, muazzam miktarda yenilik mevcuttur ve bu bilginin önemli bir kısmı da, kapitalist ideolojinin toplumun geleneksel bilgisi haline getirmeyi başarmış olduğu şeylerle doğrudan doğruya çelişki içindedir.
Bu çalışmanın en önemli işlevinin, soruları yanıtlamaktan çok ortaya koymak; ihmal edilmiş olan ve incelenmek ya da daha ayrıntılı biçimde ele alınmak bakımından büyük bir ihtiyaca işaret eden araştırma yollarının önünü açmak (ya da yeniden açmak) olduğunu eklemekte acele ediyorum. Yine Harry Braverman’ın da bunu ilk kabul edenlerden birisi olacağından eminim. Emek süreci içinde tek bir meslek ya da diğer herhangi bir cephe yoktur ki, bu geniş araştırma içinde kendisine ayrılmış olandan çok daha ayrıntılı bir tarihsel ve analitik araştırma ihtiyacı sergilemesin. Bu anlamda, Harry Braverman’ın kitabı, daha genç bir Marksist iktisatçılar ve sosyologlar kuşağı açısından, burjuva ideolojisini yıkmak ve onun yerine, içinde yaşamak zorunda bırakıldığımız toplumsal gerçekliğin dürüst bir resmini koymak acil görevini üstlenmeleri bakımından bir çağrı ve bir meydan okuma olarak görülmelidir. (*)
Bu uyarıları bir itirafla bitirmeliyim: Benim açımdan bu kitabı okumak, sanırım, Kapital’in I. cildinin milyonlarca okuyucusunun da yaşadıklarına bir ölçüde benzeyen, duygusal bir deneyim oldu. Yurttaşlarım olan kadın ve erkeklerin büyük çoğunluğu kadar, onların dünyanın diğer yerlerindeki muadillerinin de çalışma hayatlarında karşılaşmak zorunda kaldıkları keder verici, dehşetli, kalp kırıcı yöntemler bilincime eziyet verici ve unutulmaz biçimlerde nakşoldular. Hepsi de
etkinlik ve üretkenlik adına gerçekleştirilen, ama aslında büyük Sermaye tanrısının daha kesinlikli bir zaferi uğruna, onların çektiği eziyetleri daha da ağırlaştırmayı hedefleyen yol ve araçlar için gündelik olarak sarf edilen bütün bu yetenek ve enerji miktarını düşündüğüm zamansa, insanlığın böyle canavarca bir sistemi yaratabilme yeteneğine duyduğum hayreti aşabilen yegâne şey, onun, insan soyunun iyiliğini ve mutluluğunu böylesine açıkça tahrip eden bir düzenlemenin sürüp gitmesini hoş görme konusunda sergilediği arzu karşısında duyduğum şaşkınlıktır. Eğer bu çabanın kendisi ya da yalnızca yarısı, çalışmayı, aslında tam da olabileceği gibi, yaşama sevincini artıran, yaratıcı bir faaliyet haline getirmek üzere harcanmış olsaydı, dünya nasıl da harikulade bir yer olurdu.
Ama öncelikle kapitalizmin aslında ne olduğu ve onun görünürde sahip olduğu gereklilik ve kaçınılmazlıkların neden aslında sadece küçük bir azınlığın çıplak öz çıkarlarını gizlemeye yarayan ideolojik incir yapraklarından ibaret oldukları konusunda yaygın bir popüler kavrayışın yaratılması gereklidir. Bu kitabın, bu son derece gerekli aydınlanma açısından yaşamsal bir katkıda bulunabileceğinden eminim.
Dipnot:
(*) Bu bağlamda, Emek ve Tekelci Sermaye‘nin, Marx’ın kapitalizmin ilerlemesinin bir kutupta servet ve öteki kutupta da yoksunluk ve sefalet yığılmasıyla karakterize olduğunu savunan “Kapitalist Birikimin Genel Yasası”nın burjuva sosyal bilimin uzun zamandır savunduğu gibi kaba bir yanılsama olmayıp, gerçekte Marx’ın kapitalist sistem konusundaki öngörülerinin en köklülerinden birisi haline geldiği tezinin ileri sürüldüğü 17. Bölümüne (“İşçi Sınıfının ve Yedek Ordularının Yapısı) dikkat çekmek isterim. Son yıllarda yoksulluk ve bununla ilgili sorunlar konusunda ortaya çıkan hacimli yazın, bu sağlam temelden yola çıkması halinde nasıl da bütünlüklü ve faydalı olabilirdi!
Çiğdem Çidamlı’nın Türkçe baskıya yazdığı önsözü okumak için tıklayınız
Yayınevi: Kalkedon
Çevirmen: Çiğdem Çidamlı
Yayın Tarihi: Ekim 2008
Sayfa sayısı: 448
Etiket fiyatı: 29 YTL