Bu yıl üçüncüsü düzenlenen Karaburun Bilim Kongresi 4-7 Eylül arasında İzmir’in Karaburun yarımadasında yapıldı. İlk yıl “bilim ve iktidar” ikinci yıl “bilgi üretim süreçleri” üst başlıklarıyla toplanan kongrenin bu yılki ana teması “bugünü anlamak”tı. Ege’nin en güzel koylarından birkaçına sahip olan Karaburun yarımadası Türkiye’nin en nitelikli etkinliklerinden birine ev sahipliği yaptı üçüncü defa. Çoğunluğu 9 […]
Bu yıl üçüncüsü düzenlenen Karaburun Bilim Kongresi 4-7 Eylül arasında İzmir’in Karaburun yarımadasında yapıldı. İlk yıl “bilim ve iktidar” ikinci yıl “bilgi üretim süreçleri” üst başlıklarıyla toplanan kongrenin bu yılki ana teması “bugünü anlamak”tı. Ege’nin en güzel koylarından birkaçına sahip olan Karaburun yarımadası Türkiye’nin en nitelikli etkinliklerinden birine ev sahipliği yaptı üçüncü defa. Çoğunluğu 9 Eylül ve Ege üniversitelerinde çalışan birkaç genç akademisyenin çabası ve Karaburun belediyesi ile halkının destekleriyle yapılan kongre, Türkiye’nin düşünce hayatının gelişiminde önemli bir dinamik olma yolunda ilerlediğini tekrar gösterdi.
Her yıl olduğu gibi Türkiye’nin seçkin akademisyen ve bilim insanlarını konuk eden kongrenin açılış oturumu Ahmet Haşim Köse, Sungur Savran, Cem Terzi, Ahmet Öncü ve Yücel Çağlar’ın katılımıyla “Kapitalizmi Anlamak” başlığında yapıldı. “Yaşam Hakkı”, “Küresel Kriz, Küresel Sefalet”, “Kapitalizmin Yeni Dönemi ve Sosyalist Politika” ve ” Kapitalist İktidar bağlamında kabullenmenin ve Mücadelenin Toplumsal Alanı Olarak Gündelik Yaşam” başlıklarında yapılan sunumlar sermayenin yeni yönelimlerini ve kriz dinamiklerini anlamak açısından yararlı ipuçları verdi.
Üç ayrı salonda ve her salonda günde üçer oturum olmak üzere kurgulanan program oldukça yoğun ve doyurucuydu. Türkiye’nin ve dünyanın bugününü anlama çabası üzerine, farklı alanlarda farklı yaklaşımlarla ve yoğun tartışmalarla kafa yoruldu.
Zaman kısıtı sebebiyle her oturuma katılmanın mümkün olmadığı kongrede dikkat çeken ve oldukça ilgi gören panel başlıkları şunlardı: “Küreselleşme, Ulus,-Ulus ötesi Mücadele”, Sağlıkta Piyasa Metaforu”, “Emek”, “Merkez Sağ, Siyasal İslam ve AKP”, “Sokağın Bilgisi / Sınıf Mücadelesi”.
Küba’nın Türkiye büyükelçisi Ernesto Gomez Abascal ve Utah Üniversitesi’nden Al Campbell‘in konuşmacı oldukları “Farklı bir Dün: Latin Amerika ve Sosyalizm” paneli, dünyanın yüz akı olan Küba’yı ve heyecan verici gelişmelerin yaşandığı Latin Amerika’yı içeriden bakışlarla değerlendirme fırsatı verdi dinleyicilere.
Ayrıca çalışma grupları, fotoğraf sergileri ve belgesel gösterimleri kongrenin diğer faydalı etkinlikleriydi. Özellikle kentsel dönüşüm sürecinde Başıbüyük halkının mücadelesini anlatan “Göç” belgeseli, binyıllardır olduğu gibi sokağın öğretmeye devam ettiğini göstermesi açısından oldukça önemliydi.
Ege’de doğu meltemi
Kongre, sadece bilimsel programıyla değil, katılımcılarının coğrafi heterojenliği, bu heterojenliğin yarattığı kardeşleşme ortamı ve insani ilişkilerin gelişmesi açısından da övgüye değerdi. Karaburun’un her köşesinde harıl harıl kapitalizmi, marksizmi vs. tartışan şortlu terlikli, yeni tanışmış insanları görmek çok güzel bir görüntüydü.
Türkiye’nin farklı coğrafyalarından ve üniversitelerinden katılımın olduğu kongrenin en güzel yanlarından biri de 26 kişilik grupla en yüksek katılımı gerçekleştiren Dicle Üniversitesiydi. Tam da sayılarına uygun biçimde 26 saatlik Diyarbakır-Karaburun yolunu bana mısın demeden gelen Dicle Üniversiteliler her oturumda tartışmalara aktif biçimde katılarak kongreye deneyimlerini ve birikimlerini taşıdılar, bilimin kardeşleştirici rolünü kanıtladılar ve kongreye tam anlamıyla damgalarını vurdular.
Türkiye’nin en batı ucunda, Yunan adalarının çıplak gözle görülebildiği bir sahilde Egeli, Karadenizli Akdenizli arkadaşlarıyla beraber çektikleri halaylar, eşi zor bulunabilecek bir kardeşleşme görüntüsüydü.
Marks Bitti (mi)?
Hem kongredeki bilimsel tartışmalar hem de hoca-öğrenci bağlamında sosyal ilişkiler, akademinin çıkar üzerine kurulu, samimiyetsiz ve soğuk yapısını kırmak için de önemli bir araç olma görüntüsü verdi. Yeni bir akademik anlayışın oluşturulması için tünelin ucundaki ışığı gördük hep beraber.
Postmodern teorilerin cirit attığı, marksizmin geçerliliğinin tartışıldığı bir dönemde kongrede yapılan bilimsel tartışmalarda kapitalizmin bugünü ve marksizmin güncelliği ana eksendi. Aklın ve vicdanın yansıması olan solu mahkûm etmek için liberallerin canhıraş çabaları, sınıf siyaseti yerine onu dikine kesen kimlik politikaları kimi sol yapılar içinde bile daha çok rağbet görmesi, kongrede marksizme dair yapılan tartışmaları çok önemli kılıyordu. Kar hırsıyla beraber işçi sömürüsünün de maksimize edildiği neoliberal ekonominin üstyapı kurumlarının çatı paradigması görünümü veren postmodernizmin emek cephesini manipüle etme tehlikesi vurgulanarak marksizmin ilk gün olduğu kadar yol gösterici ve ön açıcı olduğu çeşitli bilimsel verilerle ortaya kondu.
Uzun lafın kısası, Karaburun Bilim Kongresi, Türkiye’nin en önemli bilimsel etkinliği olma yolunda bu yıl büyük bir adım daha attı. Her fırsatta -kendileri bile inanmadıkları halde- marksizmin sonunu ilan eden liberallerin “Marks bitti” sayıklamalarına, çok güçlü bir biçimde “Marks hiç biter mi?” cevabı verildi.