CUMHURİYET gazetesinde Sayın Alev Coşkun, benim “Ilımlı İslam” konulu yazılarımı eleştiren uzun iki yazı yayımladı. Ben ABD’nin Türkiye’yi ‘ılımlı şeriat’ ülkesi yapma gibi bir planının olmadığını yazmıştım. Sayın Coşkun çok seviyeli bir dille bunu eleştirdi, ABD’nin böyle bir projesinin olduğunu savundu. (18-19 Ağustos) Araya tatil girdi, başka olaylar girdi, bugün yazıyorum. Önce metot meselesi: Coşkun’a […]
CUMHURİYET gazetesinde Sayın Alev Coşkun, benim “Ilımlı İslam” konulu yazılarımı eleştiren uzun iki yazı yayımladı. Ben ABD’nin Türkiye’yi ‘ılımlı şeriat’ ülkesi yapma gibi bir planının olmadığını yazmıştım. Sayın Coşkun çok seviyeli bir dille bunu eleştirdi, ABD’nin böyle bir projesinin olduğunu savundu. (18-19 Ağustos)
Araya tatil girdi, başka olaylar girdi, bugün yazıyorum. Önce metot meselesi:
Coşkun’a göre, ABD’nin bu planını “sağır sultan bile duymuştu.” Evet ama sağır sultana ne anlatılırsa onu duyar! Sağır sultan, binlerce yıl güneşin dünya etrafında döndüğünü duymamış mıydı?!
Sayın Coşkun eleştirisinde, “olayları ve verileri alt alta koyarak gerçeği analiz etmek” metodunu kullanıyor, bu konuyla hiç ilgisi olmayan Huntington’dan başlayarak, birçok ismi ve olayı “alt alta koyarak” tezini ‘ispat’ ediyor!
Halbuki “olayları alt alta koyarak analiz etmek” yanlış bir metottur. Nitekim radikal İslamcılar da böyle “olayları alt alta koyarak” Coşkun’un tam tersi sonuçlara varıyorlar.
Bilim ve Yanılgı adlı kitabımda bu metodun nasıl yanlış olduğunu ayrıntılı olarak anlatmıştım. (Sf. 65 vd.)
Doğru metot?
Şimdi böyle olayları alt alta koyalım: Gerçekten Türkiye’de İslami görünürlük artıyor, işte binlerce, on binlerce örnek… Demek ki ‘Ilımlı İslam’ geliyor, laiklik elden gidiyor!
Halbuki iki metodolojik mesele son derece önemlidir:
Bir, neden İslami görünürlük artıyor? ABD komplosundan veya irticanın güçlenmesinden dolayı değil, şehirleşme, eğitim ve piyasa ekonomisi gibi modernleşme dinamikleri sebebiyle…
Aynı sebepten Aleviliğin de görünürlüğü artıyor nitekim.
İki, artan görüntülerin niteliği nedir? Bu görüntüler Ortaçağ’a dönüşün mü, yoksa başka bir şeyin mi dışavurumlarıdır?! Bu noktada, Neşe Düzel’in dünkü Taraf’ta araştırmacı Âdil Gür’le yaptığı mülakat fevkalade aydınlatıcı niteliktedir: Gür, artan muhafazakâr görünümlerin altında sekülerleşmenin yayıldığını, örtünenlerin ve oruç tutanların sayısında azalma olduğunu anlatıyor!
Ben de Sayın Tarhan Erdem’in bir yorumunu eleştirirken aynı analizi yapmıştım. (Milliyet, 10-15 Aralık 2007).
Fakat, sosyolojik perspektif yerine, “komplo, tehlike” falan diye bakınca, dış görünümlerin altındaki dinamikler görülemiyor! Görüntülerin kavgası yapılıyor!
Niye önemli?
Şundan önemli: Türkiye muhafazakâr-Kemalist kutuplaşmasından kurtulmadıkça, iktidar alternatifi olabilecek özgürlükçü sosyal demokrat bir hareket gelişemez ve demokrasimiz dengeye kavuşamaz!
Bunu yıllardan beri yazıyorum.
Hasan Bülent Kahraman ve Fuat Keyman gibi birçok sol akademisyen de CHP’nin laikliğe kilitlenmesinin onu daralttığını, solun bu saplantıdan çıkarak özgürlükçü ve eşitlikçi sosyal programlarla geniş kitlelere açılabileceğini anlatıyorlar haklı olarak.
Cumhuriyetin ilk yıllarındaki endişelerle CHP’nin iliklerine işlemiş olan irtica korkusu, şimdi de “Ilımlı İslam” paranoyasıyla bu partinin ufkunu daraltıyor. Bu yüzden 1970’lerdeki “Ortanın Solu” gibi bir demokratik açılım yapamıyor. Görüntüler kavgası hem Türkiye’yi geriyor hem rakipsiz güç olma duygusu AKP’yi illiberal (otoriter) eğilimlere itiyor!
Bizde rakipsiz sağ iktidarların ikinci dönemlerinde böyle oluyor hep!
Türkiye’de “Ilımlı İslam” tehlikesi yoktur, demokrasimizde dengesizlik sorunu vardır!
Milliyet