Amerikan Savaşı Pakistan’a İlerliyor Bush’un Savaşı Tehlikeli Biçimde Yayılıyor Pakistan hükümetinin onayını aramadan Pakistan topraklarına yapılacak Amerikan saldırıları konusunda yetkilendirme sağlayan bir başkanlık emrinin geçen Temmuz ayında kamuoyuna açıklanması, Bush yönetiminin içinde ve çevresinde sürüp giden uzun bir tartışmaya son noktasını koydu. Hillary Clinton’la uzun çatışması boyunca bu sürüp giden tartışmadan haberdar olan Senatör Barack […]
Amerikan Savaşı Pakistan’a İlerliyor
Bush’un Savaşı Tehlikeli Biçimde Yayılıyor
Pakistan hükümetinin onayını aramadan Pakistan topraklarına yapılacak Amerikan saldırıları konusunda yetkilendirme sağlayan bir başkanlık emrinin geçen Temmuz ayında kamuoyuna açıklanması, Bush yönetiminin içinde ve çevresinde sürüp giden uzun bir tartışmaya son noktasını koydu. Hillary Clinton’la uzun çatışması boyunca bu sürüp giden tartışmadan haberdar olan Senatör Barack Obama, Pakistan’a yapılacak ABD saldırıları siyasetini destekleyerek Hillary’yi arkadan vurmaya çalışmıştı. Senatör McCain ve başkan yardımcısı adayı Sarah Palin de şimdi bu görüşü tekrarladıkları için, bu siyaset, konsensüsle resmi ABD siyaseti haline geldi.
Bu siyasetin Pakistan üzerindeki etkileri, ordu ve ülke içinde büyük çaplı ciddi bir kriz yaratarak, felaket sonuçlar doğurabilir. Pakistanlıların ezici bir çoğunluğu bölgedeki ABD varlığına karşılar ve bu varlığı barışa yönelik en ciddi tehdit olarak görüyorlar.
O halde ABD neden yaşamsal önemdeki bir müttefikini istikrarsızlaştırmaya karar verdi? Pakistan içindeki bazı analistler, bunun, Afganistan sınırındaki çorak arazileri ötesine uzanan bir yol açan bir krizi derinleştirerek, Pakistan devletini zayıflatmaya yönelik dikkatle koordine edilmiş bir hamle olduğunu ileri sürüyorlar. Bu hamlenin nihai amacının, Pakistan ordusunun nükleer köpek dişlerini sökmek olacağını iddia ediyorlar. Eğer durum bu olsaydı, Washington’un aslında Pakistan devletini parçalamaya kararlı olduğunu ima etmesi gerekirdi, çünkü ülkenin bu çaptaki bir felaketten sağ çıkmayı başarabilmesi mümkün değil.
Ancak, bana göre, savaşın yaygınlaştırılması daha çok Bush yönetiminin Afganistan’daki felaket yaratıcı işgaliyle ilintili. Başkan Hamid Karzai rejiminin, Taliban gerillaları Kabil’e daha da yaklaştıkça, her geçen gün biraz daha yalıtıldığı hiç de sır değil.
Ortada kuşku varsa, savaşı tırmandırmak eski bir emperyal özdeyiştir. Pakistan’a yönelik vuruşlar; tıpkı Başkan Richard Nikson ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Henry Kissenger’ın Kamboçya’yı önce bombalama sonra da işgal etme kararında olduğu gibi (ki sonunda Pol Pot ve canavarlarına güç kazandırmıştı), asla iyi durumda olmayan ama şimdi daha da kötüleşen bir savaşı kurtarmaya yönelik umutsuz bir müdahaledir.
NATO işgaline karşı direnenlerin Pakistan-Afganistan sınırını kolaylıkla geçtikleri doğru. Ancak, ABD de bunlarla çoğunlukla sessiz müzakereler yürütüyor. ABD istihbarat uzmanları Swat’taki Serena Otel’inde yerel bir Taliban yanlısı lider olan Molla Fazlullah ile olasılıkları tartışmak üzere düzenli ziyaretlerde bulunurken, Pakistan’daki Taliban’a da bazı yoklamalar çekiliyor. Aynısı Afganistan’ın içinde de geçerli.
ABD’nin 2001 yılında Afganistan’ı işgalinin ardından, Taliban orta düzey lider seviyesinin tamamı, yeniden kümelenip geleceği planlamak üzere Pakistan sınırını geçti. 2003 itibarıyla, bu gerilla güçleri Afganistan’daki işgalci güçleri rahatsız etmeye başlamıştı ve 2004 boyunca da, hepsi de cihatçı olmayan ve işgal tarafından radikalleştirilen yeni bir yerel katılımcılar kuşağıyla birleşmeye başladılar.
Batı medyasının dünyasında, Taliban El Kaide ile bütünüyle özdeşleştirilmekle birlikte, destekçilerinin çoğu, aslında, oldukça yerel kaygılarla harekete geçiyorlar. NATO ve ABD Afganistan’ı terk edecek olsalar, bunların siyasal evrimi de Pakistan’ın ehlileştirilmiş İslamcılarınki paralelinde olacak.
Neo-Taliban şimdi Kandahar, Helmand ve Uruzgan eyaletlerindeki en az yirmi Afgan semtini kontrol ediyor. Bu bölgelerdeki birçok görevlinin gerilla savaşçıların en yakın destekçileri oldukları da sır değil. Bunlar çoğunlukla yerel köylü isyanları olarak nitelenmekte birlikte, güneydeki kasabalarda kayda değer bir destek elde ettiler ve hatta 2006 yılında Kandahar’da Tet [savaşı] benzeri bir saldırıyı yönettiler. Diğer yerlerde ise, önceden Başkan Karzai’nin müttefiklerini desteklemiş olan mollalar, şimdi yabancılara ve Kabil’deki hükümete karşı ayaklanıyorlar. İşgale karşı yapılan cihat çağrıları ilk kez Takhar ve Badakhşan’ın Paştunlardan oluşmayan kuzeydeki sınır illerinde bile duyulmaya başlandı.
Neo-Taliban “yabancılar” ülkelerini terk edene kadar hiçbir hükümete katılmayacaklarını açıkladılar ki bu da ABD ile stratejik hedefler sorusunu ortaya çıkartıyor. NATO Genel Sekreteri Jaap de Hoop Scheffer’in bu yılın başlarında Brookings Institution’daki dinleyiciler karşısında ileri sürdüğü gibi, Afganistan’daki savaşın Afganistan’a iyi yönetişim yaymakla ya da hatta El Kaide’nin kalıntılarını imha etmekle ilgili olmaması mümkün mü? 2005 Kış’ında NATO Review’da bir stratej tarafından özetlenmiş olduğu gibi, bu işgal, NATO’nun odağını Avro-Atlantik bölgesinin dışına yaymak yönündeki bir mastır planın parçası olabilir mi, çünkü “21. yüzyılda, NATO…. Sistemik istikrarı sınırlarının ötesinde kurmak üzere tasarlanmış olan.. bir ittifak haline gelmelidir”.
Söz konusu stratejin yazdığı gibi:
“Bu gezegendeki iktidarın çekim merkezi karşı durmaksızın doğuya doğru kayıyor. Bu olurken, iktidarın doğası da değişiyor. Asya-Pasifik bölgesi bu dünyaya dinamik ve olumlu özellikler taşıyor ama yine de burada yaşanan hızlı değişim, ne istikrarlı ne de istikrarlı kurumlara yuvalanmış durumda. Bu durum elde edilene kadar, bu yol açmak, Avrupalılar ve Kuzey Amerikalılarla onların inşa ettikleri kurumların stratejik sorumluluğudur…. Böylesi bir dünyada hem meşruiyet hem de yetenek olmadan ektin bir güvenliğe ulaşılamaz.”
Söz konusu strateji, hem Çin hem de İran sınırlarında sürekli bir askeri varlık bulundurulmasını ima etmektedir. Bu durumun çoğu Pakistanlı ve Afgan için kabul edilemez olduğu veri alındığında, bu durum bölgede yalnızca sürekli bir kargaşa durumu yaratacak, daha fazla şiddet ve teröre yol açacak, aynı zamanda, cihatçı aşırılığa verilen desteği tırmandıracaktır ki bu da, zaten aşırı yayılmış olan bir imparatorluğun daha da yayılmasıyla sonuçlanacaktır.
Küreselleşmeciler sık sık sanki ABD hegemonyası ve kapitalizmin yayılması aynı şeymiş gibi konuşurlar. Bu durum Soğuk Savaş sırasında kuşkusuz geçerliydi, ama geçen yılın ikiz amaçları artık tersine bir ilişkiye daha yakın bir duruma işaret ediyor. Çünkü bazı biçimlerde, ABD’nin dünya hegemonyasını adım adım eritmekte olan şey, kapitalizmin yayılmasından başka bir şey değil. Rusya Başbakanı Vladimir Putin’in Gürcistan zaferi bu olgunun dramatik bir sinyaliydi. Amerikan’ın son yıllarda yaptığı ve Washington’un Avrasyalı güçler karşısındaki üstünlüğünü göstermeyi amaçlayan Büyük Ortadoğu hamlesi, uyarmayı amaçladığı güçlerin kendisinden destek alınmasını zorunlu kılan kayda değer bir kaosa sürüklendi.
Pakistan’ın yeni, dolaylı biçimde seçilen, öldürülen Benazir Butto’nun kocası ve birinci sınıf bir Pakistanlı “mafya babası” olan Başkanı Asif Zerdari, Afganistan’ın Hamid Karzai’sini davet ederek ABD stratejisine yönelik desteğini gösterdi. Kabil’in gözden düşmüş satrapı ile eşleşerek, Washington’u biraz olsun etkilemiş olsa da, kendi ülkesinde Butto’nun duluna verilen desteği sadece biraz daha azaltmış oldu.
Pakistan’daki kilit öğe ise daima ordudur. Ülkeye yönelik zaten tırmanmış olan ABD vuruşları tırmanmaya devam edecek olursa, ordu Üst Kumandası’nın büyük yara almış olan birliği gerçek bir basınç altına girebilir. Rawalpindi’de 12 Eylül’de yapılan ordu ku
mandanları toplantısında, Pakistan Genelkurmay Başkanı Eşref Kayani, Pakistan topraklarına yönelik son ABD vuruşları hakkında, ülke sınırlarının ve egemenliğinin “her ne pahasına olursa olsun” savunulacağını söylediği görece ılımlı açıklamasına oybirliğiyle destek aldı.
Ancak, Ordunun ülkenin egemenliğini teminat altına alacağını söylemek bunu pratikte gerçekleştirmekten başka bir şeydir. Çelişkinin özü de budur. Saldırılar belki de 4 Kasım’da sona erecek. Belki (rujlu ya da değil) domuzlar uçmaya başlayacak. Bölgede gerçekten ihtiyaç duyulan şey, Amerikan/NATO güçlerinin, Pakistan, İran, Hindistan ve Rusya’nın dâhil olacağı bölgesel bir çözümü içeren bir Afganistan’dan çıkış stratejinin yürürlüğe konulması. Bu dört devlet bu ülkede ulusal bir hükümeti ve kitlesel sosyal yeniden yapılanmayı teminat altına alabilir. NATO ve Amerikalılar bu bakımdan ne kadar çuvallamış olurlarsa olsunlar.
[Information Clearing House’daki İngilizce orijinalinden Sendika.Org tarafından çevrilmiştir.]