Yarım asırlık çalışma hayatını geçen ay Capital dergisine anlatan Rahmi Koç, otomotiv sektörü ve genel olarak sanayileşme ile ilgili görüşlerini “…az ürettiğiniz zaman şansınız yok. Dolayısıyla iş hükümetin elinde. Biz maalesef Kore gibi yapamadık. Kore hükümeti, orada diktatörlük olduğu için dedi ki, ‘Samsung sen elektronik yapacaksın. Hyundai araba yapacak. Falanca gemi yapacak.’ Bizde ise demokrasi […]
Yarım asırlık çalışma hayatını geçen ay Capital dergisine anlatan Rahmi Koç, otomotiv sektörü ve genel olarak sanayileşme ile ilgili görüşlerini “…az ürettiğiniz zaman şansınız yok. Dolayısıyla iş hükümetin elinde. Biz maalesef Kore gibi yapamadık. Kore hükümeti, orada diktatörlük olduğu için dedi ki, ‘Samsung sen elektronik yapacaksın. Hyundai araba yapacak. Falanca gemi yapacak.’ Bizde ise demokrasi var dediler ve her isteyene otomobil üretme izni verdiler. Hiçbirimiz tam olarak yapamadık” diyerek dile getirmişti. Koç’un G. Kore rejimine yönelik bu sözlerinin ne anlama geldiği ortada. Ancak Koç’un serzenişi oldukça gereksiz. Çünkü Türkiye’de de 12 Eylül darbesinden sonra yeterince “önlerinin açıldığı” gün gibi ortada. Ayrıca son olarak Koç’un G. Kore ile ortak 1 milyar dolarlık tank ihalesini alması da cabası.
Diğer taraftan işçi hareketine yönelik şiddette de iki ülke hükümetleri birbirleriyle yarışıyorlar. AKP hükümetinin 1 Mayıs’ta DİSK Genel Merkezi başta olmak üzere işçilere ve yoksullara yönelik saatlerce süren gaz bombalı, panzerli, coplu saldırısı; yüzlerce insanın gözaltına alınması ve açılan davalar belleklerimizde çok taze. G. Kore Hükümeti AKP ile işçilere saldırı konusunda da yarışıyor. ABD’den sığır eti ithalatını protesto eden ve metal işçilerinin öncülüğünde yapılan 2 Temmuz genel grevini hükümet yasadışı ilan etmişti. Kore Sendikalar Konfederasyonu (KCTU) liderleri ve eylemlere katılan toplumsal hareket liderleri hakkında 24 Temmuz’da tutuklama kararı çıkartıldı. Bu noktada KCTU Birinci Başkan Yardımcısı Jin Young-ok tutuklandı ve şu an Youngdeungpo Karakolu’nda tutuluyor. Polis Seul’deki KCTU Genel Merkezi’ni de abluka altına almış durumda. Binadan çıkan arabalar aranıyor, sendika liderlerinin aileleri bile takibe alınıyor. Bu olay tıpkı 1987 öncesinde G. Kore’deki askeri diktatörlük yıllarını andırıyor.
Tutuklamalara ve baskılara karşı temel sendikal hakları korumak için KCTU uluslararası dayanışma çağrısında bulundu. KCTU iki biçimde dayanışma eylemi öneriyor:
1- G. Kore Hükümeti’ni protesto mektuplarının yollanması (*İngilizce örneği yazının sonunda eklidir)
Fax: +82-2-770-1690’dan 4735
e-mail: president@cwd.go.kr ve foreign@president.go.kr
Protesto mektubunun bir kopyasının Mr. Eo Cheong-soo adına Kore Ulusal Polisi’ne yollanması.
cnpal100@police.go.kr
Protesto mektubunun bir kopyasının KCTU’ya yollanması.
Fax: +82-2-2635-1134
e-mail: inter@kctu.org
2- G. Kore elçilik veya konsoloslukları önünde protesto gösterileri ve benzeri eylemler, açıklamalar yapılması.
KCTU’nun talepleri:
Güney Kore hükümetinin derhal KCTU ve liderlerine karşı baskıyı durdurmalı, tutuklananları serbest bırakmalı, grev hakkını da içeren temel sendikal haklara saygı göstermeli ve işçilerin toplantı, gösteri yürüyüşü vb. eylemlerine baskıcı önlemler almamalı vb.
Haklarında tutuklama emri çıkarılan veya tutuklanan emek hareketi liderleri ise şöyle:
a- Haklarında tutuklama kararı çıkartılan diğer sendika liderleri;
KCTU Başkanı Lee Suk-haeng, KCTU Genel Sekreteri Lee Yong-shik, Kore Metal İşçileri Sendikası (KMWU) Başkanı Jung Gab-deuk, KMWU Birinci Başkan Yardımcısı Nam Taek-gyu, Hyundai Motor Şube Başkanı Yoon Hae-mo, Hyundai Motor Şube Birinci Başkan Yardımcısı Kim Tae-gon, Hyundai Motor Şube Başkan Yardımcısı Kim Jong-il, Hyundai Motor Şube Başkan Yardımcısı Jung Chang-bong, Hyundai Motor Şube Başkan Yardımcısı Joo In-koo, Hyundai Motor Şube Sekreteri Jo Chang-min
b- Tutuklu;
Kore Sendikalar Konfederasyonu Birinci Başkan Yardımcısı Jin Young-ok
c- Haklarında tutuklama emri çıkarılan toplumsal hareket temsilcileri
Bak Won-suk, Han Yong-jin, Kim Dong-kyu, Kim Kwang-il, Baek Eun-jong, Baek Seong-gyun, Kwon Hae-jin
d- Tutuklanan sosyal hareket temsilcileri
Ahn Jin-geol, Yoon Hui-suk, Hwang Sun-won
Olayların gelişimi ise şöyle:
Güney Kore’de ABD’den et ithalatı, bu ülkede 2003 yılında çıkan deli dana hastalığından sonra büyük ölçüde yasaklanmıştı. Ancak geçen Nisan ayında Başkan Lee Myung-Bak ABD Devlet Başkanı Bush’un da katılacağı bir toplantıdan evvel yasağı kaldıracağını açıkladı. Koreli işçiler ve halk ise karara tepkilerini sokaklara çıkarak ve grevler yaparak gösterdi.
Protesto gösterileri Haziran ayı sonunda ivme kazandı. 26 Haziran’da Kore Sendikalar Konfederasyonu (KCTU) bir açıklama yaparak ABD’den yeniden ithal edilmeye başlanan sığır etine karşı ülke çapında bir boykot kararı alarak, dağıtımın ve tüketimin engelleneceğini belirtti. KCTU’ya bağlı sağlık çalışanları sendikası 40 büyük hastanenin bu karara uyacağını açıkladı. Yine KCTU’ya bağlı öğretmen ve eğitim işçileri sendikası da 9 bin okulda deli dana hastalığına karşı uyarı afişleri asılacağını ve velileri bilgilendiren mektuplar yazılacağını kaydetti.
28 Haziran’da et üreticilerinin Başkanlık Sarayı’na yürüyüşüne polisin coplu ve panzerli saldırı sonucu 53 kişi yaralandı ve yüzlerce kişi gözaltına alındı. Buna karşılık et üreticileri polis otobüslerini taşlayarak ateşe verdiler.
30 Haziran’da KCTU Başkan Yardımcısı Kim Eun-ju, Gyeonggi şehrinde G.Kore çapında ABD sığır eti dağıtımını engelleyen gösteri sonrasında birkaç sendika üyesi ile beraber tutuklandı.
Et ithalatına karşı halkın sağlık hakkını savunmayı, ABD işbirlikçisi politikalara karşı çıkmayı ve yerel üretimi korumayı amaçlayan eylemler, metal işçilerinin ücret talepleriyle ile genişledi. 2 Temmuz’da Hyundai ve Kia Motor Fabrikaları’nda gündüz vardiyasında çalışan 55 bin ve gece vardiyasında çalışan 23 bin işçi 2 saat iş bıraktı. Bu eylemin fabrikaya maliyetinin yaklaşık 3 bin araç olduğunu söyleyen Hyundai patronu, fabrikadaki sendika temsilcileri hakkında mahkemeye suç duyurusunda bulundu. Greve KCTU’ya üye tekstil ve kimya işçilerinin de katılmasıyla toplam katılım 130 bin kişiye ulaştı. General Motors Daewoo işçileri de 8 Temmuz’da gündüz ve gece vardiyasında iki saatlik uyarı grevi yaptılar.
Bu arada açıklama yapan Kore Başkanı Lee Myung-Bak, gösterileri “yasadışı ve şiddet yanlısı” ilan etti ve grevin “ülke ekonomisini yaralamayı amaçladığını ve gösterilerin sertçe dağıtılacağını” açıkladı. Kore İşveren Federasyonu da eylemleri yasadışı olarak suçladı. KCTU yetkilileri ise “grevin halk sağlığını korumaya dönük bir grev” olduğu açıklamasında bulunurken hükümetle görüşme talebini yineledi. Yine KCTU’ya bağlı kamu emekçileri sendikaları da 5-6 Temmuz’da Seul’de eylemler yaptı.
Hükümet 24 Temmuz’da tutuklama kararları eşliğinde emeğe baskı uygulamalarını şiddetlendirdi. Şu anda KCTU Genel Merkezi abluka altında ve Hükümet işçi ve halk önderlerini tutuklama gayretinde. Bu noktada Koreli işçilerle dayanışmamızı göstermek için KCTU’nun çağrısına kulak verelim.
Yazıyı kısaca KCTU’nun ve Kore işçi hareketinin son 20 yılını anlatarak bitirmek istiyorum.
Kore Sendikalar Konfederasyonu (Korean Confederation of Trade Unions ya da Minju Nojhong – KCTU) ve Demokrasi Mücadelesi…
KCTU’nun tarihi; 1970 Kasım’ında başlayan demokratik – militan işçi mücadelelerine ve bu mücadele içinde 13 Kasım 1970’te “biz insanız, makine değiliz” diyerek kendini yakarak öldüren kadın tekstil işçisi Chun Tae-İl’e dayanmaktadır. 1987’de bir öğrencinin polis karakolunda işkenceyle öldürülmesi sonucu başlayan -özellikle otomotiv sektörü merkezli
– Haziran Eylemleri; 30 yıl süren askeri diktatörlüğü sona erdirmiştir. İhracata yönelik sanayide çalışan kadın işçilerin, öğretmenlerin ve metal işçilerinin sürüklediği; sayısız fiili sendikaların kurulduğu; işten atılma, mücadele, grev, dayanışma içinde gelişen; 1987’den beri 3 bin sendikacının tutuklandığı veya öldürüldüğü Kore demokratik sendika hareketi ve işçi mücadelesi; 11 Kasım 1995’te KCTU olarak cisimleşmiştir.
KCTU’nun perspektifini; demokratik bir toplum yaratma ideali, işçilerin ve halkın siyasal mücadelesinin verilmesi, Kore’nin birleşmesi, örgütsüzlerin örgütlenmesi, devlet ve sermayeden bağımsızlık, çalışma koşullarının iyileştirilmesi, işçi demokrasisinin – denetiminin sağlanması, çalışma ilişkilerinde cinsiyet ayrımcılığına son verilmesi, diğer sosyal hareketlerle beraber eğitim-sağlık-barınma vb. temel hizmetler mücadelesi, işçi sınıfını bölen her türlü ayrımın aşılması ve tüm halkın korunması oluşturur. Yani KCTU; sermayeden ve devletten bağımsız; işçi sınıfının ekonomik, siyasal ve sosyal mücadele hedeflerini ilke edinen ve enternasyonalist bir anlayışa sahip bir sendikadır.
Bu anlayış sayesinde 1995 yılında kuruluşunda 400 bin üyeye sahip KCTU’nun üye sayısı, 1996’da 600 bine ulaşmıştır. Neo-liberal esnekleştirme politikalarına karşı bir eylemlilik sürecine giren KCTU, emek hareketiyle özdeşleşmeye başlamıştır. 1997 Ocak’ında metal, demiryolu ve basın işçileri önderliğinde yaptığı greve 500 bin işçi katılmıştır.
1997 sonu ve 1998’in başında yaşanan ekonomik kriz ve Japon ekonomisinde yaşanan durgunluk, bu “Asya Kaplanı”nın belini bükmüştür. 400 bin işçi işsiz kalmış, toplu iş sözleşmelerinin gerekleri uygulanmamış ve ücretler eksik ödenmiştir. Buna karşılık KCTU, hükümeti görüşmeye çağırmış; öncelikle kadın işçileri hedef alan işsizleştirme politikalarına son verilmesini, ücretleri ödemeyen patronların denetlenmesini ve tutuklanmasını, ücretlerin erimesine karşılık ücretlerin insanca yaşayabilecek bir düzeye getirilmesini, haftalık iş saatinin 44 saatten 40 saate indirilmesini, işsizliği çözmek için patronlara gelir vergisi getirilmesini, IMF ile yapılan anlaşmanın gözden geçirilmesini ve askeri harcamaların azaltılmasını talep etmiştir (1999 yılında Kore’de işçilerin %50’si güvencesiz işlerde çalışmaktadır. Çalıştırılan kadın işçilerin %70’i bu kategoridedir).
Kim Dae Jung hükümeti ise, neo-liberalizm ve Washington Konsensüsü’nün IMF politikalarını koşulsuz desteklemiştir. Buna karşılık olarak KCTU Nisan ayından itibaren bir grev dalgası başlatmıştır. İşçiler, çiftçiler, kent yoksulları (kadın, öğrenci, gençlik gurupları) ve işsizler bu mücadelede dayanışma içinde olmuştur. KCTU, çiftçi ve kent yoksulları hareketi ile ortak bir karşı çıkış bildirisi yayımlamış ve bu noktada ABD’deki muhalif guruplarla da ilişki geliştirilmesi benimsenmiştir.
1 Mayıs gösterileri sonucu ise Hyundai Motor ve Mando Makine Fabrikası’nda toplu işten çıkarmalara karşı direniş başlamıştır. Buna Seul Metro işçilerinin direnişi ve Halla Ağır Sanayi işçileri direnişi eklenmiştir. KCTU taleplerini görüşmek için hükümeti tekrar görüşmeye çağırmış, aksi takdirde 27 Mayıs’ta uyarı grevi ve 10 Haziran’da genel grev yapılacağını ilan etmiştir. Hükümetin yeni uygulamaların gözden geçirileceği sözü vermesi, işten çıkartılacak işçilere 60 gün evvelden bildirim yapılacağını söylemesi, işten çıkartmalarda cinsiyet farkı gözetilmeyeceği ve patronların işsiz kalanları tekrar işe alma gayreti gösterecekleri ve yasal hakların genişletilerek KCTU liderliğine siyasal faaliyette bulunabilmesinin önünün açılmasını vaat etmesi; buna karşılık KCTU yönetiminin de işçilerin de katılacağı sosyal bir konsensüs oluşturulması talebiyle uzlaşma araması çakışmıştır. Böylece Kim Dae Jung Hükümeti’yle KCTU yönetimi uzlaşmış, işçilere daha makul eylemler önerilerek krizin acısını sermayeyle paylaşmaya davet edilmişlerdir. KCTU, Temmuz ayına sarkan genel grevi iptal etmiştir.
Bu süreç; yani KCTU liderliğinin reformizm bataklığına saplanması ve işkolu sendikacılığını benimsemesi özellikle militan metal işçileri ve tabandaki diğer militan unsurlar tarafından memnuniyetsizlikle karşılanmış; işçiler hızla taban inisiyatifleri örgütlemeye başlamışlardır. Hyundai ve Halla işgalleri pratiği “taban örgütleri meclisi”nin oluşturulmasını sağlamıştır.
1999 Nisan’ında onlarca sosyal hareketin temsilcisi ile beraber işçi sınıfı eksenli bir parti tartışması başlamıştır. Haziran veya Temmuz’da resmi parti hazırlık komitesi kurulması kararı alınarak kitlesel – militan mücadelenin politik alana yansıması hedeflenmiştir.
KCTU önderliğinde işçiler, köylüler, aydınlar, kent yoksulları, öğrenci hareketi vb. 21 örgüt tarafından ezilenleri ve emekçileri temsil etmek için “Halkın Zaferi 21” kurulmuştur. Cumhurbaşkanlığı seçiminde gösterilen aday %1.2 oy almıştır. Ancak buna rağmen partileşme sürecine girilmiştir. Yeni kurulan partinin adı Halkın Zaferi Demokratik Emek Partisi olmuştur. Ancak buna tepki olarak taban örgütleri İşçi Sınıfı İktidarı Partisi’ni (Hazırlık Grubu) kurmuşlardır. Bu gruba göre seçimler sınırlı bir anlam taşımaktadır. Önemli olan işçi sınıfının politik önderliğinin oluşturulması ve kitle mücadelesi ile işçi sınıfı siyasetinin kaynaştırılmasıdır. Hazırlık Grubu; kent yoksulları, insan hakları grupları ve üniversite öğrencileri ile de organik ilişkiler kurmuştur. Bu noktada “işten atılmış işçiler birliği” en göze batan örgütlülük olarak gözükmektedir.
Yabancı sermaye yatırımlarına tepki ve Orta Asya’dan göç sonucu oluşan güvencesizlik ortamında gelişen taban inisiyatifleri -dinamik işçi sınıfı hareketi, liberal eğilimleri tasfiye etmiş ve 2000 yılında Konfederasyon yeniden radikalleşmiştir. Neo-liberal politikalara muhalefetten, saldırı pozisyonuna geçilmiştir. 2001’deki grevlerde geçici ve düzensiz çalışanlara haklarının verilmesi, işin yeniden düzenlenmesi, işten çıkarılmalara son verilmesi, devlet başkanının istifası, özelleştirmelerin durdurulması, sağlık ve eğitime daha fazla bütçe ayrılması, örgütlenme özgürlüğünün ve grevin önüne konulan engellerin kaldırılması, KCTU’ya yapılan baskılara son verilmesi, eşitlik ve özgürlük talepleri çerçevesinde bir örgütlenme atağına geçilmiştir.
Bu süreçte Kore Demokratik Emek Partisi’ne (Korean Democratic Labor Party – KDLP) olan destek artmıştır. KCTU’nun müttefikleriyle birlikte 2000’de kurduğu KDLP, 2003’te aldığı %13 oy oranı ve 10 sandalyeyle meclisteki üçüncü büyük parti konumuna gelmiştir.
2004 yılında metal ve sağlık işçileri için işkolu düzeyinde asgari ücret hakkı elde edilmiştir. KCTU grevi ve KDPL’nin meclis muhalefeti sonucunda güvencesiz işçiler hakkındaki yasa erteletilmiştir. 2004 yılında alınan kararlarla Konfederasyon güvencesiz işçileri örgütlemek için bir örgütlenme merkezi oluşturmuş ve oluşturulan geniş cepheye şimdilik Toplumsal Dayanışma İşçileri Hareketi adı verilmiştir. Kararlar tüm toplumu dönüştürme hedefini de ortaya koymaktadır.
2005’te Konfederasyon’un Güvencesiz İşçiler Bölümü Başkanı Jon Jin Woo, “ulusal meclisten güvencesiz işçiler ve asgari ücrete ilişkin önlemlerin gözden geçirilmesini isteyeceğiz” açıklamasını yapmıştır. KDLP’de buna paralel bir görüş beyan etmiştir. 2006’da Kia ve Hyundai Motor Fabrikaları’nın da aralarında bulunduğu otomotiv sektöründe yapılan grev sonucu üretim t
amamen durdurulmuştur. Grevin amacı esnek, geçici ve taşeron istihdamını kolaylaştıran yasa tasarısının geri çekilmesi ve ABD ile yürütülen serbest ticaret anlaşmaları imzalanmamasıdır.
Afganistan ve Irak’taki savaşa – asker göndermelere karşı eylemler yapılmıştır. 2004 sonrası başlayan güvencesiz işçiler – göçmen ve informel çalışanlar – örgütlenmesi 2007’de de devam etmiştir. 2007 1 Mayıs’ında G. Kore sendikaları ile Kuzey Kore Sendikalar Konfederasyonu, liman ve otomotiv işçilerinin mücadelesi ile ön plana çıkan Ulsan kentinde ortak 1 Mayıs düzenlemiştir. 1 Mayıs’ın içeriğini, diktatörlüğün yıkılmasının 20. yılı olması, kamu çalışanlarına baskı, güvencesiz göçmen işçi sorunu ve ABD ile yapılan serbest ticaret anlaşması karşıtlığı oluşturmuştur.
Ek: (Laborstart.org’dan alınmıştır)
* “To President Lee Myung-bak and Police Commissioner Eo Cheong-soo
I call upon your government to immediately stop the repression against the KCTU and its affiliates, release the detainees and call off arrest warrants. South Korea must respect fundamental trade union rights, including the right to strike. I support the call on your government to fully implement the recommendations of the ILO Committee on Freedom of Association and guarantee freedom of assembly and the people’s right to dissent.
Sincerely,”