Anadolu’nun bin yıllardır doğu ile batı arasında köprü olduğu söylenir. Anadolu’nun köprülüğü kimilerine göre ticari boyutta kalmış, kimilerine göre ise medeniyetler arasında da geçişi sağlamıştır. Elbette her dönemde geçerli olan ekonomik ve siyasi sistemler ve bu sistemler doğrultusunda oluşan ülke ve bölgeler arası ilişkilere göre bu köprülüğün işlevi de farklılaşmıştır. Kapitalizmin egemen olduğu günümüz ekonomik […]
Anadolu’nun bin yıllardır doğu ile batı arasında köprü olduğu söylenir. Anadolu’nun köprülüğü kimilerine göre ticari boyutta kalmış, kimilerine göre ise medeniyetler arasında da geçişi sağlamıştır. Elbette her dönemde geçerli olan ekonomik ve siyasi sistemler ve bu sistemler doğrultusunda oluşan ülke ve bölgeler arası ilişkilere göre bu köprülüğün işlevi de farklılaşmıştır.
Kapitalizmin egemen olduğu günümüz ekonomik ve siyasi ilişkileri içerisinde Anadolu’nun gördüğü köprü işlevi; mevcut üretim ilişkilerine de uygun biçimde doğudan batıya insan geçişi için kullanılmaktadır. Ancak, Anadolu’nun insanlara köprü olma işlevi hiç de masum değildir. Zira, Anadolu toprakları üzerinden geçmeye çalışan insanlar 21. yüzyıldan bekleneceği üzere serbest dolaşım veya turizm içerikli olmaktan öte ilk ve orta çağın insan (köle) ticaretini anımsatmaktadır.
Uzunca bir süredir başta Ege sahilleri olmak üzere Türkiye’nin pek çok yerinde Orta ve Uzak Doğudan Avrupa ülkelerine geçmek isteyen insanlar ya batan bir tekne içinden ya da kamyon içinden çıkartılan cesetlerle gündemimize gelmektedir.
Bu insanları evlerinden yurtlarından kaldırıp, “umut yolculuğu” olarak adlandırılan ama çoğu ölümle sonuçlanan yollara döken nedir?
Bu sorunun cevabı için bu insanların hangi ülkelerden olduklarına bakmak gerekir. Ölüm yolcularının çoğu Afganistan, Irak, Somali gibi ABD’nin “özgürleştirme” operasyonları düzenleyip halen de işgal altında tuttuğu ülkelerin vatandaşıdır. ABD, NATO aracılığıyla ya da doğrudan diğer kapitalist devletlerden aldığı destekle işgal ettiği bu ülkelerde yarattığı baskı ortamı ile çalışma ve yaşama olanağını ortadan kaldırmıştır. Bu nedenle de bu ülkelerin insanları ellerine geçen ilk fırsatta ülkelerini terk etmek zorunda kalmaktadır.
Peki, bu insanlar hangi koşullarda ve hangi umutlarla “ölüm” yoluna düşmektedir?
Bunun cevabı da son derece ilginçtir. Ülkelerinden en temel insan hakkı olan yaşama hakkı için göçe zorlanan bu insanlara “umut” olarak gösterilen adres “medeniyet beşiği” Avrupa’dır. Özellikle Berlin Duvarının yıkılıp, yeni liberal dönüşüm sürecini çok daha etkin biçimde uygulamaya başlamasıyla birlikte gelişmiş Avrupa ülkeleri, bir taraftan üretimlerini ucuz emek bölgelerine kaydırırken, diğer taraftan da ülkeleri içinde ucuz emek arayışına girmişlerdir. Ancak, emekçilerin sahip olduğu sosyal haklarını ve ekonomik hakların düzeyini birden düşürmek imkansızdır. İşte bu nedenle Avrupa ülkeleri, yasadışı yollarla girmiş bulunan göçmenleri ucuz emek kaynağı olarak görmeye başlamıştır. Bu amaçla bir taraftan, çalışma ve oturma izinlerinin alınmasını zorlaştırmış, diğer taraftan da kaçak göçmen işçilerin ülkelerine gelmesinin yolunu açmıştır.
İşte, başta ABD olmak üzere kapitalist ülkelerin işgali altındaki ülkelerinden ölüm, açlık ve sefalet yüzünden kaçmak zorunda kalan insanlar Avrupa’nın bu hain planının pençesine düşmektedir. Hem de ulaşılması neredeyse mucize olacak bir “ölüm” yolculuğunu göze alarak.
Bu “ölüm” yolculuğunu aşıp Avrupa topraklarına ayak basabilenlerin sonu geride kalanlardan pek de farklı değildir. Finlandiya, Hollanda, Almanya, İngiltere’den İtalya, Yunanistan’a kadar en gelişmiş olarak bilinen Avrupa ülkelerinin hemen tümünde bu kaçak göçmenler, sınır dışı edilme tehdidi ile en ağır işlerden fuhuşa kadar pek çok alanda zorla çalıştırılmaktadır. Bu çalışmalarının karşılığı olarak da karınlarını doyurmanın dışında hemen hiçbir karşılık alamamaktadırlar.
İşte ABD’nin işgalleri ile yerinden yurdundan olan insanları ucuz işgücü olmak üzere kurduğu ağa düşüren bu insanlık dışı anlayış, AB’nin göç politikası olarak kabul edilmiş ve uygulanmaktadır. AB’yi kapitalizmin çirkin yüzünden ve ABD’den ayrı “insani bir toplum modeli olarak görenlere önemle duyurulur…!